5

1.3K 164 113
                                    

bertuğ'un durumuna götümüz yarılana kadar güldükten sonra barın yakınlarındaki bir mağazadan gidip pantolon almaya gitmişlerdi. şu an hep birlikte oturuyorduk arda hafiften gitmiş gibiydi bıcır bıcır ferdi abiye bir şeyler anlatıyordu o da çok dikkatli bir şekilde dinliyordu yüzündeki gülümsemeyle. benim yanımda salih abiyle kenan vardı onlarda kendi aralarında konuşuyordu bazen almanca konuşuyorlardı zaten türkçelerini anlamak zorken almancadan hiçbir şey anlamıyordum.

barış kocam ise benden biraz uzak oturmuştu yanında kuzeni ipek ve ismail abi vardı. orada oturduğundan beri sadece bir kere göz göze gelmiştik benim olduğum tarafa bakmıyordu genellikle yüzü ismail abiye dönüktü ve onunla çok koyu bir sohbetin içindeydi. şu an bütün ilgisinin benim üzerimde olması için canımı bile verebilirdim. 

tam sarhoş değildim kafam ayıktı ama gözlerim kayıyordu sanki gözlerimi kapatsam oracıkta uyurdum. çakır keyifin bu kısmını çok seviyordum kafan nereye eserse oraya giderdin onu yapardın. barış'ın ilgisi bende değilse bende o ilgiyi çekerdim kendime.

ayağa kalkarak zaten çoğu gözü üzerime çekmiştim ortadaki votka şişesini aldım bir elime de buz tutacağını alıp şişeye vurdum. şimdi bütün gözler benim üzerimdeydi hepsinin gözlerinin içine kısa kısa bakıp boğazımı temizledim.

"beyler ve ipek hanımefendi abla, hadi horon tepelim."

bertuğ, bu fikre bayılmış gibi gidip bugün adamları yaptıkları işten bıktıran enstrüman çalanların yanlarına gitmişti koştura koştura. gülümseyerek koltuktan uzaklaşıp piste doğru ilerledim peşimden gelen ayak sesleriyle mutlu olmuştum. bu adamın horona zaafı olduğunu biliyordum. bertuğ, açtırdıktan sonra koşarak gelip başı çekmeye başlamıştı bende yanında ona eşlik ediyordum benim yanımda da kocam vardı.

bugün elimi tutarsın yarın neremi keyfe geldik bakın. 

son gücümle horon teperken gerçekten de son nefesimi veriyormuş gibi hissediyordum. kulağımla saçım arasındaki yerde birisi nefes alınca nefesimi tutmak zorunda kalmıştım. aynı yavaşlıkla beni çıldırtmaya çalıştığını düşünmeye başlayacaktım tekrar nefesini verip konuşmaya başladı.

"kılıçsoy, biraz sakin oynamaya ne dersin?"

bende gözlerine bakmaya başladım etraf karanlık olduğu için yüzümüze sadece sahne ışıkları vuruyordu ama ben o gözleri nerede görsem tanırım. onu incelerken dudaklarımı ıslatma ihtiyacı duymuştum dilimi dudaklarımda gezdirirken ona doğru biraz yükselttim kendimi aramızdaki boy farkı horon teperken bile fark ediliyordu. dilim dudaklarımın ucundaydı aniden eğilince kulağıyla saçının arasındaki boşluğa dilim değmişti. çaktırmadan aynı onun gibi yavaş bir şekilde konuştum.

"barış hocam, ben hiçbir işimi sakinlikle yapmam bana uyum sağlayın ya da şimdiden gidebilirsiniz."

tepkisini ölçmek için geri çekilip gözlerimizi buluşturdum tekrardan cevabını daha hızlı oynamaya başlayarak vermişti zaten. bertuğ ile deliler gibi bağırıyorduk horonun sonuna geldiğimde gerçekten bütün gücümün bittiğini hissettim. şarkı bitince ellerimizi ayırmak zorunda kalmıştık. yerlerimize gidip oturduk ama bu sefer bir farklılık olmuştu barış benim yanıma oturmuştu. 

ipekle ismail abi çok yoğun bir sohbetin içinde gibilerdi bende kafamı koltuğa yaslamış etrafı inceliyordum. o son votkayı diklemeyecektim şu an dünya etrafımda dönüyordu sanki, kusma raddesine geldiğimi fark edip bırakmıştım zaten içmeyi ama etkisi sürecek gibiydi. yanımdaki barış gergin bir şekilde geriye yaslanıp düşünmeye başladı.

gerçekten o kadar güzeldi ki hayır onu sevdiğim için bana güzel gelmiyordu o zaten güzeldi ama ben onu sevdiğim için daha da güzel geliyordu gözüme. yüzüne ayrı hava katan kirli sakalları, kaşındaki çizik, kıvır kıvır olan saçları ve o beni yakıp kavuran gözleri. onunda bana baktığını fark edince kendime geldim usulca.

kalbimden tenime | semih kılıçsoy & barış a. yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin