23

1K 93 33
                                    

sabahın neredeyse kör eden ışıklarının gözüme vurmasıyla gözlerimi kırpıştırarak açmaya çalıştım ama şiştiği için açmaya zorlanıyordum. uzun uğraşlar sonucu açtığım gözlerimle ilk başta nerede olduğumu anlamaya çalıştım sonra hatırladığım detaylarla kafamı iyice yastığa gömdüm. dün gece neler yaşamıştık öyle? gerçekten hayatımda ilk kez bu kadar çok kaoslu bir gün geçirmiştim. kafamı gömdüğüm yastıktan kaldırıp etrafıma bakınca yatağın yanında tek kişilik koltuğun üzerinde iki büklüm uyuyan barış'ı gördüm.

beni rahatsız etmemek için oturduğu koltukta üstü açık ve iki büklüm uyuyakalmıştı. uyurken o kadar güzel gözüküyordu ki söylediğim sözler aklıma gelince sıkı sıkı sarılıp ağlayarak özür dilemek istiyordum. sessiz bir şekilde kalkıp üzerimdeki pikeyi elime aldım ve ona doğru yürüdüm. uyandırmamaya çalışarak omuz hizasından başlayarak elimdeki pikeyi üzerine bıraktım. ona kendimi affettirmek için güzel bir kahvaltı hazırlamak istiyordum. 

odasından sessiz bir şekilde çıkıp banyo olduğunu düşündüğüm yere doğru adımladım, kapıyı açıp içeri girdim. aynadaki yansımamı görünce neredeyse küçük dilimi yutacaktım. ağlamak şişmiş gözlerim ve kıpkırmızı olmuş dudaklarımla sefalet köpeğe benziyordum aynı. suyu açıp bir dakika boyunca yüzümü yıkadım. gözlerimin üzerine buzlu kaşık koysam iyi olurdu çünkü kolay kolay ineceğe benzemiyordu. banyodaki işlerimi halledip iyice kurulandıktan sonra banyodan sessiz bir şekilde çıktım. 

hafta sonu olduğu için her yer çok sessizdi saate baktığımda çoktan on ikiyi geçtiğini görmüştüm bu saate kadar uyuduğuma da şaşırıyordum. ilk önce salona gidip etrafa baktım çoktan dün kırdığım bardağın kırıkları toplanmıştı, ve bir sürü zahmetle hazırladığı belli olan sofradan geriye sadece şamdanlar kalmıştı. yeniden gözlerim dolmaya başlayınca kafamı iki yana sallayıp mutfağa geçtim. 

ismail abinin de dediği gibi mutfağı dağınıktı ama bu düzenli bir dağınıklılıktı. her şey yerindeydi ama olması gerektiği gibi düzenli değildi işte. ne yapacağımı biraz düşünüp en sonunda patatesli yumurta ve krepte karar kılmıştım. sessiz bir şekilde krep malzemelerini bulmaya başladım. en son olarak boş bir kap alıp dolabın kapağını kapattım. un, tuz, süt ve suyu karıştırma kabına alarak hiç topak kalmayana kadar iyice çırpmaya başladım. yumurtaları da kırıp karıştırmaya devam ettim yaklaşık beş dakika sonra ettiğim akışkan hamuru tezgaha koydum. dolaplarını tekrar karıştırıp teflon tava aramaya başladım. tavayı bulduktan sonra ocağın üzerine koyup altını kısık ateşte açtım ve tavanın içine bir yemek kaşığı yağı koyup yaydım. yağın iyice kızdığını anladıktan sonra kabın içindeki hamurdan biraz alıp kızgın yağın üzerine koydum. krepler olurken bir yandan da patatesleri soymaya çalışıyordum. 

dış kapıdan gelen tıkırtı sesleriyle dikkat kesilip sesi daha iyi dinlemeye çalıştım, sanki birisi eve girmeye çalışıyordu. en sonunda dış kapı açılınca korkup saklanma ihtiyacı hissetmiştim. içeriye doğru gelen ayak seslerinden sonra ismail abinin mutfak kapısında beliren yüzüyle derin bir oh çektim. o da beni gördüğüne şaşırmış olacak ki sıçrayıp bismillah çekmişti. kaşlarımı çatıp dudaklarımı bozdum.

"abi niye bismillah çekiyon ki o derece mi kötü gözüküyorum?"

elini kalbinin üzerine koyan adam gülümseyerek mutfağa girdi.

"yok oğlum ben barış'ı görmeyi bekliyordum seni görünce şaşırdım o yüzden."

inandım dercesine kafamı sallayıp patatesleri soymaya devam ettim bir yandan da hazır olan krepleri maşayla alıp tabağa koyuyordum. ismail abi arkamdaki sandalyeyi çekip oturdu ve derin bir nefes aldı.

kalbimden tenime | semih kılıçsoy & barış a. yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin