36

725 81 64
                                    

bu bölüm biraz duygusal olacak canim yani ben yazarken bi tik duygulandim iyi okumalar <3

güvenlik görevlilerin polisi aramasıyla hepimizi tutup karakola götürmüşlerdi. sıra sıra ifadelerimizi vermiştik ve şu anda bir gün gözetim altında tutulmak için nezarete atılmıştık. benim bulunduğum nezarette bertuğ, kenan, arda, irfan abi, ferdi abi varken; diğer nezarette hakan abi, salih abi, kerem abi, altay abi, ismail abi ve barış vardı. demir parmakların arasından mal gibi birbirimizi izliyorduk. bertuğla kenan yere çökmüş maçlar hakkında konuşurken ardayla bende birbirimize yaslanmış tavanı izliyorduk.

diğer nezarette de her şey gayet normalmiş gibi birbirleriyle gülüyorlardı. 

"abiler benim eller kana bulandı bundan sonra benlen konusmaz mısınız? ben karinca bile ezmedi bu zamana kadar. valla bi anda gectirdim adamin kafasina siseyi."

kenan'ın konuşmalarıyla gülmemek için kendimi zor tutuyordum. nezarete düştüğümüzden beri yüzüme bakmayan sevgilime odaklanmıştım ama hâlâ yüzüm hariç her yere bakıyordu. büyük ihtimalle bana sinirlenmişti ama benim suçum yoktu ki ben mi dedim gel abi beni izle bana para takmaya çalış diye.

"kenan ellerine sağlık koçum hâlâ öğretmeniniz olsaydım sözlüne yüz verirdim ama bertuğ'a sıfır verirdim."

bertuğ, yaslandığı kenan'ın sırtından bir anda çekilince kenan yere uzanmak zorunda kalmıştı. 

"mızrak dönüp dolaşıp yine benim götüme girdi. ben ne yaptım hocam? hatta artık hocam da değilsiniz ben ne yaptım lan barış hocam?"

tabi ki sadece lan ve barış demeye yine götü yemediği için hocamı tekrar eklemek zorunda kalmıştı. barış'ı yine olayları hatırlamış olacak ki şakağının üzerindeki damarlar çıkmıştı.

"sen semih'i sandalyeye çıkartmasaydın bunların hiçbiri olmayacaktı. her ortamda illa kendinizi belli etmek zorunda değilsiniz. sizinle uğraşmaktan eğlenemedik bile adamın doğum gününü mahvettiniz."

ne? gerçekten böyle mi düşünüyordu? yoksa sadece canımı mı yakmak istiyordu anlayamadım o an. geldiğimizden beri yüzüme bakmayan adam bakışlarını direkt olarak gözlerime çevirdi.

"ve sen semih, seni uyardığım halde şımarık çocuklar gibi yine kafanı eseni yaptın ne zaman büyüklerini dinleyeceksin? kendi kafana göre yaşamayı bırak ve biraz sorumluluk al."

ismail abi, barış'ın kolunu sıkıyordu ama barış hissetmiyordu. hissetse kolunun acısı kadar bile canımı yakmazdı bilirdim. boğazıma dizilen her bir cümle ağzımdan ok gibi çıkacaktı ama ben onun gibi olamazdım.

"neden günlerini şımarık çocuğu mutlu etmek için geçiriyorsun o zaman barış? söylediğin gibi şımarıksam demek ki doyumsuzum benimle işin ne? bertuğ ve ben zaten böyle insanlardık sende beni böyle tanıyıp sevdin şimdi ne değişti de sözlerinle canımı yakmaya çalışıyorsun?"

sesim titremeden bu konuşmayı yaptığım için sonra kendimi tebrik edecektim, bertuğ sözümü bitirdikten sonra destek olmak için elini bacağıma koydu ve sıktı. barış ise söylenilenleri ve söylediklerini kafasına biçiyormuş gibi bir hali vardı. 

"bana da söz hakkı doğdu o zaman. valla hocam siz bizim huzurumuzu bozana kadar biz yavru kartalımla gayet eğleniyorduk ama siz yine ortalığın ağzına sıçtığınız için buralara geldik. sonradan pişman olacağınız laflar ediyorsunuz farkına varmanızı öneririm bizim semihimiz sahipsiz değil. ama illa bir suçlu arıyorsanız kendinize dönün bir bakın derim."

şimdiden pişman olmuş bakışlarını görebiliyordum ama ne fark ederdi ki? ben bir hata yaptıysam o da hatamı yüzüme vurmamalıydı sevgilim olarak kapatmalıydı ya da o kadar büyük laflar etmemeliydi. 

kalbimden tenime | semih kılıçsoy & barış a. yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin