aradan 15 dakika geçtikten sonra barış da gelip masadaki yerini almıştı. bertuğ, ağzına attığı tavukla beraber masaya yeni katılan barış'a bakmaya başladı.
"hocam, nerede kaldınız? sizin için sakladığım tavukları kenan yiyor iyi ki geldiniz."
barış, bertuğ'a iğrenir gibi baktı. bu adam bertuğ'dan gram hoşlanmıyordu.
"kimin yediğini görebiliyorum bertuğ, doymadıysan boşan da semerini ye evladım."
"ben anlamamak bertuğ ne sen bizden habersiz evlendi?"
kenan'ın sorduğu soruyla masadaki ciddi ortam dağılmıştı ve hep beraber gülmeye başlamıştık. ferdi abi de anlamamış olacak ki arda'nın olayı açıklamasını istiyordu. kültür karmaşası yaşıyorduk resmen.
"oğlum boşan derken evlilik sonlandırmayı kastetmedi."
"babası kaşar bana bunu öğretmemiş kusura bakma hoca."
bertuğ, elindeki kemiği tabağına bırakıp pis elleriyle kenan'a vurmaya çalıştı.
"lan babası kaşar ne? kim öğretti bunu sana?"
"arda öğretti ben bunu."
bertuğ, yalandan üzülmüş gibi yapıp elleriyle alkış yaptı.
"vay vay vay arda demek sende bana düşman olacaktın, canın sağ olsun be kardeşim canın sağ olsun."
bertuğ'un susmak bilmeyen çenesi yüzünden en sonunda onu masadan kaldırmaya karar verdik şu anda yerde oturup tavuklarını kemirmeye devam ediyordu. önümdeki tabaktan sadece iki kaşık pilav almıştım midem o kadar küçülmüştü ki bir kaşık alsam bile hemen doyduğumu hissediyordum. gözlerimi barış'a çevirdiğimde onun zaten bana baktığını gördüm. gözleriyle önümdeki tabağı işaret etti ve dudaklarını oynatarak ye dedi. omuzlarımı silkip doyduğumu belli etmek için göbeğimi gösterdim.
"hadi şurayı toplayıp içmeye geçelim."
irfan abinin sözlerinden sonra hepimiz ayağa kalkıp bin bir uğraşla kurduğumuz sofrayı kaldırmaya başlamıştık. bu esnada yerde oturan bertuğ'u unuttuğumuz için ismail abinin ayağı takılmış ve düşmekten son anda kurtulmuştu.
"abi ben burada sevilmediğimi iliklerime kadar hissediyorum vallahi isterseniz beni kovun."
bertuğ'u elinden tutup ayağa kaldırdım ve koltuğa oturttum.
"bertuğ canım kardeşim benim biz seslenene kadar buradan kalkma tamam mı?"
"tamam annecim lütfen telefonumu da verir misin?"
barış'ın sessiz bir şekilde arkamdan gelip telefonu bertuğ'a uzatmasıyla yine nefesimi tutmak zorunda kalmıştım. bu adamın kokusu bile benim vücudumda olumlu tepki bırakmıyordu. arkamı dönerek arkamdaki adamın gözlerinin içine baktım ve gülümsedim. işini bensiz halletmek zorunda kalmasına üzülsem de eserimden oldukça memnun olduğum için içten içe seviniyordum. göz himayesinden kurtulup mutfaktaki kişilere yardım etmek için kaçtım.
altay abi, elindeki keki kerem abinin ağzına sokmaya çalışıyordu. ferdi abi ve arda bir köşede çekirdek çıkarmış çıtlıyorlardı. ismail abi ve irfan abi bulaşıkları akıtıyorlardı. bu manzaraya gülümsedim ve cebimden telefonumu çıkartıp fotoğraflarını çektim.
"semih, ne temiz çocukmuşsun oğlum sen bulaşık makinendekiler pis mi temiz mi anlamaya çalışırken irfan'ı dövecektim."
ismail abi'nin dediklerine içten bir şekilde gülümseyip yaslandığım kapıdan tezgaha doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kalbimden tenime | semih kılıçsoy & barış a. yılmaz
Fanfictionsemih'in, bu hayattaki tek gayesi barış'ın her anlamda gözde öğrencisi olmaktı. bu kurgudaki karakterlerin, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen hayal ürünüdür.