semih'in transfer haberleri kolpaymıs oh. cünkü abi cocugun ben besiktasta kendini daha cok gelistirmesini ve gostermesini istiyorum. teklif edilen paralari sikime tassagima sürmem bu arada, asla hak ettiği paralar degil.
fici yazarken önüme düsen haber semih ve mustafa kadrodan çıkarılmıs :d semih anlarım hadi sakat da. ulan orospu cocukları mustafayı niye cikarttiniz, sizin besiktas nefretiniz hic bitmeyecek. kesin emirhani da oylesine cagirdilar hic oynatmayacak. montella o götünü domaltip sikicem az kaldi valla cok az kaldi.
neyse bir de yeni bir ship icin fic yazmaya baslamayi düsünüyom, fikirlerinize acigim ama yüzde elli bir kenan ve salih için yazarım. siz hangi ship istersiniz???
tatilimizin ilk beş günü yaşadığımız olaydan dolayı bende oluşan travmayı atlatmamı beklerken geçip bitmişti bile. yüzümdeki yaralar kabuk bağlamış, vurduğu kısımlar ise hafif mor ve yeşil karışımı olmuştu. barış bu süre boyunca yanımdan sadece bir kez ayrılmıştı onda da üzerime kapıyı kilitleyerek gitmişti. nereye diye bile sormadım çünkü biliyordum ki o adamın yaşaması bile mucizeydi barış'a göre. geri yanıma geldiğinde elindeki eklem yerlerinde yer yer kızarmalar görmüştüm. yine büyük bir dayak yemiş olmalıydı. artık onun hakkında en ufak bir şey duymak istemiyordum. bütün kartlarımı iptal etmiştim barış'ın yoğun ısrarlarıyla oturduğum evi de satılığa çıkartmıştım. onun parasıyla alınmış evde oturmayı tabi ki bende istemiyordum ama kalacak bir yerim de yoktu. bunu barış'a söylediğimde ben ne güne duruyorum diyerek azarlamıştı beni bir tur da buna ağlamıştım.
hayat gerçekten çok garipti; kendi kanından, kendi canından olana sahip çıkmayan insanlara hiçbir kan bağı olmayan insanlar ne güzel de sahip çıkıyor, koruyor ve kolluyordu. aslında biricik oğullarının eşcinsel olduğu ortaokul zamanlarından belliydi ama onlar beni sadece görüyorlardı, bakmıyorlardı. görmek ve bakmak çok ayrı iki kavramdı bunu barış'ı tanıyınca anlamıştım. çocuklar olayı barış'tan öğrenmiş olacaklar ki saat başı arıyorlardı.
hatta barışla bertuğ telefondan o kadar büyük kavga etmişlerdi ki bertuğ ilk bulduğu otobüsle yanımıza geleceğini söylemişti. bertuğ'un bana karşı olan korumacı tavrını çok iyi anlıyordum çünkü en başından beri ne zaman yalnız kalsam bertuğ koşmuştu, ne zaman düşsem ayağa kalkmam için resmen bacaklarım olmuştu. barış'ın, benim zarar gördüğümü söylediği an sen semih'i koruyamıyorsun yanımıza getirmezsen evini yakarım demişti. barış da ağzına ne gelirse saymıştı sonuç olarak şu an barış kollarımın arasında televizyon izliyordu, bertuğ da öğrendiğim kadarıyla pes atmaya gitmişti.
barış'ın yaralarım daha çabuk iyileşsin diye sürdüğü krem yüzümden akmaya başlayınca huylanıp omzumla akan yeri silmeye çalıştım barış huysuzluğumu fark edip kucağımdan kafasını kaldırdı ve yüzüme baktı. sol yanağımdan akan kremi görünce kafasını yasladığı bacağımdan kalkıp masanın üzerindeki peçeteyi aldı ve akan kremi temizledi. incitmekten korkar gibi parmağını sol gözümün etrafında oluşan morluğun üzerine koydu ve bir tepki vermemi bekler gibi yüzüme baktı. acımın ne kadar sürdüğünü böyle anlıyormuş beş gündür sürekli böyle yapıyordu çünkü.
"bak güzelim iyileşmeye başlamış yavaştan yaraların. birkaç güne hiç acı hissetmezsin bu aldığım kremi çok övdüler."
minnettar dolu gözlerimi gözlerinden bir saniye bile çekmedim hatta çekemedim çünkü çekersem minnet duygumu hissetmez diye düşünmüştüm. elimi yanağına koyup kendime doğru çektim, dudağımın hemen kenarında yara olduğu için öpemiyordum onu. o yüzden yeni alışkanlığım olan burunlarımızı yakınlaştırıp burnumun ucuyla onun burnunun ucunu değdirip kafamı iki yana salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kalbimden tenime | semih kılıçsoy & barış a. yılmaz
Fanfictionsemih'in, bu hayattaki tek gayesi barış'ın her anlamda gözde öğrencisi olmaktı. bu kurgudaki karakterlerin, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen hayal ürünüdür.