sorduğu soruyla geçirdiğim şoku yüzüme yansıtmamaya çalışıyordum ama ne kadar başarılı olabiliyordum orası tartışılırdı. gerçekten anlamış mıydı buraya kadar mıydı her şey? o zaman şimdi öpsem ne yapabilirdi ki. yüzüme bu sefer gerçekten cevap beklediğini belli edecek şekilde bakıyordu. sesimin güçlü çıkmasını istediğim için bir müddet boğazımı temizledim. şu an yanaklarımın al al olduğuna o kadar emindim ki bu durumdan da nefret ederdim kendimi aciz hissediyordum çünkü.
"hocam nereden çıkarttınız bunu?"
"semih, sorumun cevabı bu değil."
gerçekten bana ilk defa semih dediği için kırk yerimden bıçaklanmış hissediyordum. bu sefer kendimden emin bir şekilde kafamı kaldırdım bende onun gibi oynamalıydım o zaman. küçük ve yavaş adımlarla yaklaşıp özel alanına dahil oldum. kafamı kaldırdığım için verdiğim nefes onun yüzüne çarpıp havaya karışıyordu her nefese verişimde gözlerini kırpıştırıp yüzümü incelemeye devam ediyordu. bu sefer elimi koluna koyup yukarıdan aşağıya doğru kaydırmaya başladım sanki bir pislik varmış da siliyormuşum gibi. elimin altında kasılmaya başladığı için küçük bir gülümseme bahşedip kısık sesle konuşmaya başladım.
"barış."
dudaklarımdan çıkan her kelimeye o kadar çok dikkat ediyordu ki ismiyle seslendiğim için bir müddet pişman olmuştum sonra bozuntuya vermeden devam ettim.
"barış hocam, gerçekten nedenini duymak ister misiniz?"
bu sefer gözlerinde gördüğüm o korku yüzünden sanki elimi ateşe sürmüşüm gibi kaçmak istedim. peki neden o korkuyu bana bu kadar yansıtmıştı ki? her şey sindirilebilirdi bu ana kadar ama duyacaklarından korkan adama ben hiçbir şey yapamazdım ki. yine de ben gözlerimdeki emin olma ifadesini hiç bozmadım.
gözlerindeki ifadeyi bana yansıttığını fark edip kafasını salladı ve eski ifadesiz bakışlarına geri döndü sonra ellerimin arasından kaçtı geriye doğru. ellerim boşluğa doğru sallanırken kırgın bir şekilde gülümsedim. ne bekliyordum ki? kollarını ban açıp bende seni bekliyordum semih demesini mi? sesimin stabil çıkmasına özen göstererek konuşmaya başladım.
"size nedenini söyleyeceğim ben-"
kafasını transa girmiş gibi sallarken gözlerime baktı ama bu ifade gerçekten buz kesmeme sebep oluyordu, bana hiç böyle bakmamıştı.
"hayır, duymak istemiyorum dışarı çık."
gülümsedim dolmuş gözlerimden yaş akmaması için çok çaba sarf ettim. benden resmen kaçmaya çalışıyordu daha ne kadar ileri gidebilirdim ki? tekrar aramızdaki mesafeyi azalttım.
"ben sizden-"
"sikeyim, kılıçsoy duymak istemiyorum. odadan çık."
gözlerine kırgın bir şekilde bakmaya başladım çocuk gibi omzumu silkip o duymaya korktuğu şeyler benim bunca yıldır kalbime prangaydı.
"ben sizi seviyorum hocam."
gözlerini sıkı sıkı kapattı dişlerini sıktığı için belli olan çene kemikleri sanki kırılacakmış gibiydi. sonra gözlerini açıp gözlerime baktı. akmaması için çaba sarf ettiğim gözyaşım gözlerime bakınca sicim gibi düşmüştü yere. elimi yumruk yapıp ona doğru yaklaştım ve omzuna vurdum.
"duymaktan korktuğunuz şeyi ben kaç yıldır tutuyorum içimde ve üstelik size bunları korkakça hissetmiyorum bunları hissederken çok cesurum. ama siz beni çok yanılttınız bundan sonra elimden geleni ardıma koymayacağım bunu en iyi siz bilirsiniz. bu gözyaşım da acizlikten akmadı görmekten korktuğum şeyi bana canlı canlı yaşattığınız için kırıldım. ama merak etmeyin ben sizi affederim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kalbimden tenime | semih kılıçsoy & barış a. yılmaz
أدب الهواةsemih'in, bu hayattaki tek gayesi barış'ın her anlamda gözde öğrencisi olmaktı. bu kurgudaki karakterlerin, gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. tamamen hayal ürünüdür.