19. Bölüm

24 3 5
                                    

Elindeki bardağı sıkıca tutarken parmak boğumlarının aklanmasını umursamıyordu. Yüzünde öfkeli bir tavır kol gezerken dişlerini birbirine bastırmış, gördüğü manzarayı sindirmeye çalışıyordu.

Bardağı kafasına dikti, sert içki yüzünden dilinin yanmasını görmezden geldi. Kalbi ağrıyor sanıyordu ancak sadece öfkeliydi. Vücudunda üzüntü yoktu, kıskançlık ve öfke var ediyordu her şeyi.

"Yüzündeki yara iyileşmedi, oğlum." Dedi, kendi kendine. Bu 'sevda'nın olur tarafı olmadığından kendini vazgeçirmeye çalışıyordu ama bu tavırlarının sebebi sevgi değildi. Hırslandıkça hırslanmıştı ve gördüğü en ufak yakınlıkları buna körük atıyordu.

Baş parmağı kaşında dolaştı. Açılmıştı ve şimdi yaranın üzerine küçük bantlar yapıştırılmıştı. İyi durduğu söylenemezdi çünkü tek yarası bu değildi, Metin'in.

Gözleri tekrar büyük koltuktaki adamlara gitti. Ares, Savaş'ın dibinde oturmuştu. Henüz birkaç saniyedir süren bir olaydı ancak Metin'i yeterince sinir etmişti.

Sadece bir dakika sonra Savaş'ın Ares'in kucağında olması ise elindeki bardağı fırlatır gibi sertçe masaya bırakmasına sebep olmuştu. Bu ne tür bir saçmalıktı?

Savaş, onun tanıdığı en soğuk en duygusuz adamdı. Mavi gözleri adeta buzdan yapılmıştı ve ilk tanıştığı zaman Metin'i yerinde titretecek bir donukluğa sahipti.

Kaşları daha çok çatılırken doldurulan bardağı tekrar kafaya dikti. Gözleri yeniden ikiliye gitti, Savaş'ın gülerek konuşması ile eller yumruk oldu.

Dört hatta beş koca sene Savaş ile çalışmıştı ve bir kez olsun kendisine güldüğü olmamıştı. Değil gülmek kolay kolay gülümsemezdi bile.

Metin öfkeyle başını eğdi, yumruk olan ellerine baktı. Keşke ayrıcalıklı olan kendisi olsaydı. Şayet Savaş sadece Metin'e gülmeseydi, Metin bundan memnun olurdu. En azından 'bir tek ben' olarak görünürdü.

Ne yazık ki gözleri parlayacak kadar güldüğü bir kişi vardı. Oğlu yerine koyup büyüttüğü çocuğa hatta yaşı kadar kardeşine bile böyle bakmıyordu, Savaş.

İçinden küfürler etti, Metin. Gözüne girebilmek için yapmadığı hareket kalmamıştı. Sevdiği ve sevmediği her şeyi ezberlemişti, Metin. Ne yer ne içer ne yapar ne yapmaz ne ister ne istemez... Savaş'ı ezberlemişti ve her hareketini buna göre atmıştı.

Türkiye'ye geldiğinden beri bütün ezberleri bozulmuştu. Bu kişi bildiği Savaş değildi. Hep donuk değildi bir kere. Daha çok gülüyor, daha enerjik davranıyordu. Pudingi yerken daha istekliydi ve bazen dalıp gidiyordu bir yerlere.

Bildiği Savaş kolay kolay ağzına alkol almazken burada zil zurna sarhoş oluyordu. Değil ten teması oğlu dışında kimse ile bir metre yakınlaşmıyordu, Savaş. Burada Ares'in kucağında oturuyordu, resmen.

Bildikleri şaşmıştı, Metin'in. Elleri titrerken sinirle gözlerini sertçe yumdu. Sakinleşmeyi bekledi ancak olmayınca açıp onlara baktı. Savaş'ın tatlı gülüşü ve sırıtarak ellerini Ares'in omuzlarına yaslaması kanını kaynatmıştı.

Ares kimdi ki bu tavrı sergiliyordu? Bir kez olsun eldivensiz dolaşmamışken şimdi çıplak parmak uçları Ares'in ensesini okşuyordu.

Metin'e değil böyle bakmak gülümsememişti bile!

Yıllardır ufacık bir umut için çırpınıyordu ancak gelin görün ki Metin'in tüm çabalarına rağmen alamadığı kırıntıya nazaran Ares birkaç seferde Savaş'ın tamamını kazanmıştı.

Tekrar doldurulmuş bardağı içti, başını mermer tezgaha yasladı. Köşede durduğu için barmen çok umursamamıştı. Savaş'ın adamı olduğunu söylemişti çalışanlar ve açıkçası bu yüzden çok bulaşmak da istemiyordu.

ZAAF 2 -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin