"Amasya Yetiştirme Yurdunda bulundun mu hiç?"
Güldü Öykü, kullandığı cümle sonrası.
İki yaşına kadar burada, Savaş ile kalmıştı. Daha sonrasında şu an hatırlayamadığı ancak kuvvetle muhtemel bir yangın sebebi ile yurtları değiştirilmişti. Amasyadaki, bebeklerin de bulunabildiği tek yetiştirme yurdu buydu ve zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da daha fazla seçmen toplayabilmek için yurtta kalan herkesi İstanbul'a getirmişti.
O zamanlar bir olan beşikleri ayrılmıştı ve yan yana iki yurda yerleştirilmişlerdi. Hikâyeleri, kendilerini bildiklerinden beri bir yazılmıştı ikilinin.
Savaş, duyduğu cümle için bir an kasıldı. Aklında yalnızca bir ihtimal vardı ve bu garip hissetmesine sebep olmuştu. Ailenin, Hayat Bilgisi kitabında bir anne ve babanın eseriyle oluştuğunu öğrendiği vakit kendi anne babasını merak etmişti.
Kız yurdunun müdürü, daha yardım severdi ve Savaş için de araştırmıştı. Öykü'nün ailesi henüz on beş günlük iken yurda bırakmıştı ancak Savaş'ın ailesi, şehir dışına yakın bir köyde toprak alma verme meselelesi yüzünden dağılan bir ailenin parçasıydı. Annesi henüz Savaş'a hamile iken kurşun yemişti ve apar topar kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti. Annesinin ölü bedeninden sağ salim çıkabilmişti, Savaş.
Müdür hanım, Savaş'a bunu anlattıktan sonra annesinin ne kadar savaşı olduğunu ve onu kurtarabildiği için çok sevmesi gerektiğini söylemişti. Savaş ailenin kıymetini biliyordu. Oğlu için kendini feda eden bir anneyi anlatmıştı müdür hanım ve Savaş ne zaman düşünse hayran kalıyordu.
Ne yazık ki Öykü için durum bu değildi ve o, aile kavramının kıymetli olduğunu düşünmüyordu. Savaş'ın ailesini öğrendikten sonra kendi ailesinden nefret etmişti. Aç kalıp sokaklara düşmek bile, ölmekten beter olamazdı ve Öykü, ne için ailesinin onu bıraktığını anlayamamıştı. Ölmemişlerse neden bırakmışlardı ki? Her şeyin bir çözümü yok muydu?
O zamanlar küçük bedenine sığdırabildiği kadar öfke ve nefret duymuştu, onlara. Sonrasında ise artık hayatında olmayan kişilere bir his beselemenin gereksiz olduğunu fark edip umursamamaya karar vermişti. Onlar kimdi ki Öykü'yü hak edecekti? Kendileri kaybederdi!
"O...Annen mi?"
Öykü yavaşça başını salladı. "Çok garip biliyor musun? Bana zerre benzemiyor. Görsen asla demezsin mesela."
Takıldığı nokta bu değildi, Öykü'nün. Annesi olduğunu söyleyen o kadına dümdüz bakakalmıştı. Birkaç dakika asla kendine gelememişti ve ağzından çıkan tek şeyin 'Evet' gibi bir onaylama olduğunu anımsaması sinirini bozuyordu.
Kadın onu tutup da yanına oturmuş, onlarca kez özürler dilemişti. Çok özlediğini, çok pişman olduğunu vesaire vesaire. Kime neydi ki? Öykü sormamıştı bile!
"Sordun mu?" Dedi, Savaş. Öykü'nün bir anne isteyip istemediğini bilmiyordu. Açıkçası seçme şansı olsa, istemediğini söylerdi ama emin olamıyordu. Öykü, Ares'in annesini çok sevmişti. Şebnem Hanım iyi bir kadındı ancak Öykü daha çok anne olan bir kadını sevmiş gibiydi.
"Sormadım. Aslında hiçbir şey söyleyemedim. O anlattı, her şeyi."
Savaş derin bir nefes aldı. Biraz sinirli hissetmişti ancak bunu hemen rafa kaldırdı. Burada önemli olan Öykü'nün ne düşündüğüydü. "Daha önce hiç geri dönmelerini istedin mi?"
Öykü denizi izlerken sessiz kaldı. Savaş da düşünmesi için süre tanıdı. Kolunu etrafına sarıp omuzunu okşarken Öykü mırıldandı. "Pişman olmalarını çok istedim. Öyle böyle değil, hem de. Şimdi düşününce çok saçma geliyor. Bana bir sürü şey anlattı, Savaş."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAAF 2 -GAY
AcciónAres Yılan & Savaş Bige Yılan'ların şahı, Akrep'lerin kralına tutuldu. ⚫ Savaş, zeki bir adamdı. Söz konusu zaafı olmadıkça; anlatmaktansa göstermeyi tercih eden bir zeki. Ares ise korkusuzdu. Söz konusu Savaş olmadıkça; anlatmaktansa insanları de...