özel bölüm 🦋✨

33 8 111
                                    

Genç çocuk aynadaki görüntüsüne son kez bakıp gergince yerinde kıpırdandı, "Atlas tamam abicim, vallahi yeter. Çıkalım artık!" diye söylenen arkadaşına ufak bir bakış attı.

"Kes sesini Erdem, götürmem bak seni." dediğinde arkadaki çocuk elini karnına atarak gülmüştü.

"Doğruyu söyle benim yerime ya Zeynep'i ya da Mete'yi daha çok isterdin."

Atlas onunla ilgilenmeyi kesmiş, boy aynasından görüntüsü kontrol etmeye başlamıştı tekrar. "Baggy jean sevmiyorum diyordu, dur şort giyineceğim." diye tekrar üstündekini çıkarınca gözlerini devirdi Erdem.

"Kaç aydır çocuğa heveslenme heveslenme diyorsun, şu haline bak bir de." diye hafif güler bir şekilde konuştuğunda "Çok konuşuyorsun Erdem, çok." diye konuştu Atlas.

"Kameranın çantasını alsam mı? Yoksa boynuma mı assam?"

Erdem soruya cevap vermek yerine göz devirmekle yetindi. Atlas da bu duruma karşı "Ya sen siktir git, Zeynep gelsin. O kombin işlerinden de anlıyor." diye ağlamaklı bir sesle konuşup aynadaki görüntüsüne bakmaya devam etti.

"Zeynep'i görüntülü mü arasak?" diye en son tekrar konuştuğunda Atlas, Erdem onu zorla odasından çıkarıp, sürükleye sürükleye dışarıya atmıştı kendini.

Fakat yine de yol boyunca Atlas'ın kuruntuları bitmemişti, "Sigara versene." diye gözlerini masumane bir şekilde Erdem'e dikince "Hiiç bana öyle bakma, ben aromalı içmiyorum. Sigara verince de üstüm mü kokuyor diye söylenip duracaksın." diye cevabını aldı.

Sahil yoluna kadar birbirleriyle tartışıp yürümeye devam etmek dışında hiçbir şey yapmamışlardı, Atlas bir nevi stresini bu şekilde atıyor sayılırdı. Arada parmakları eline gidiyor, etini tamamen yırtmak istercesine tırnaklarını yoluyordu.

İkisi yürümeye devam ederken çalan telefonuyla olduğu yerde kaldı, vücudu kenetlenmiş gibi dururken arkadaşı telefondaki ismi görünce "Ya Atlas salak mısın kardeşim? Açsana." diye sitem etmişti.

Atlas ellerinin titremesini görmezden gelmeye çalışarak telefonu açtı. Karşıdan gelen "Alo?" sesi sanki şimdiden dibine kadar gelmiş gibi hissediyordu, sesini toplamaya çalışırak "Neredesin?" diye sordu, fakat yine de sesinde sadece kendisinin hissedebileceği bir titreme vardı.

"Denizdeyiz, asansöre doğru yürüyoruz Eylül'le."

Etrafına baktı, belki de aralarında beş yüz adım ya vardı ya da yoktu; kalbinin nasıl attığını bilemedi. Altı yüz küsur kilometre bir anda birkaç adıma düşmüştü, Tanrı ne kadar da garipti; böyle şeyler sadece onun dilemesiyle gerçekleşiyordu.

"Biz de geliyoruz, sahil kenarında spor aletlerinin olduğu yerde bekleyin olur mu?" diye konuştuğunda kendine hayret etmişti, şu an bu kadar uzun bir cümle kurabilmiş olmasına şaşırmakla meşguldü.

Birlikte yürüdükleri son beş dakika Atlas'a beş yıl gibi gelirken elini yüreğine koyuyor, nabzını sabit tutmaya çalışıyordu. Spor aletlerinin oraya gelince tekrar eli telefon ekranında dolaşıp aynı ismi tuşladı, bu sırada da hiç durmadan etrafına bakıyordu.

"Neredesiniz?" diye sordu telefon açılınca şimdi biraz daha sakinleşmiş sayılırdı, ne de olsa artık korkocak bir şey yoktu. Aralarında birkaç adım vardı.

"Yanımda bir adam pembe şortuyla ipin üzerinde yoga yapıyor."

Atlas içinde gülmesini tutmaya çalıştı, 'pembe şortuyla yoga yapan adamı' az önce arkasında görmüştü; o gerçekten de buradaydı. Arkasını dönüp tarif ettiği yere bakınca onu görmesiyle sırıttı. Eh, o kıvırcık saçların sahibi Deniz'den başkası olamazdı.

BALIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin