Bölüm 22; Pişmanlık

10 0 0
                                    

Herkesin uyuduğundan emin olduğumda, parmak uçlarımda pencerenin önüne gittim. Soğuk havayı içime çektim. Gökyüzü... Beni rahatlatan seylerden biriydi. Uçmak da öyle. Huzur doluyordu içime uçarken.
.
Daha fazla oyalanmamam gerektiğini fark ettim. Üzerime kısa mavi bir kazak ve altıma da siyah bir eşofman giydim. Ayakkabılarımı da giydikten sonra artık hazırdım. Hala biraz başım dönüyordu fakat azdı. Bu yüzden sorun olmaz diye düşündüm. Pencerenin önüne geldim ve kendimi aşağıya bıraktım. Kanatlarımı çırparak yukarı çıkabilmiştim. Şu son 1 ayda, kendimi iyi hissetmediğim için gittiğim bir yer vardı. Sekoto tepesi...
.
Hızlıca oraya doğru uçtum. Uçarak 15 dakika gibi bir sürede oraya variyordum. Ama ben daha yavaş gitmeyi tercih ediyordum çünkü dediğim gibi. Uçmak beni daha çok rahatlatıyordu. Yaklaşık 20 dakika sonra istediğim yere vardım. Her zaman oturduğum yere oturdum ve yıldızları izlemeye başladım. Burası bir tepe olduğundan yıldızlar çok güzel görünüyordu. Gözlerimi kapattım ve biraz bekledim.
.
Okula başladığımdan beri Hawks'ı hiç görmedim. Ne yapıyordu acaba diye de düşünüyor insan tabii ama merak etmemem gerektiğini de biliyorum. Artık ona Hawks diyorum, çünkü o kahramanlardan geçmişini ve ismini gizliyor.
.
Bak abi, sensiz de geçiyormuş hayat.
Ne kötüsün Dünya, küçücük bir kızın kahramanını elinden aldın ama hala dönmeye devam ediyorsun...
.
Aklıma beraber oynamamız için Toya'dan aldığım top geldi. Odaya biri girmeden önce hemen saklardık o topu. Çünkü biliyorduk ki ailemiz buna çok kızardı. Top kirlenirse de hemen ben silerdim. Bir gün tek başıma topla oynarken bir vazo kırmıştım yanlışlıkla, kırılma sesini duyunca ilk abim gelmişti yanıma, bir şeyim var mı diye kontrol etmişti. Daha sonra da babam geldi odaya, kırılan vazoyu ve topu görünce çok sinirlendi. "Ben yaptım." Dedi babama. Babam da Vileda sopasıyla vurmuştu abime. Ben de bacağına yapışıp "Yapma nolur!" Diye hüngür hüngür ağlamıştım. Daha sonra annem gelip babamı sakinleştirmişti. Fakat o hafta abime hiç yemek vermemişlerdi. Ben de yemeği gizlice kaçırıp "Yemeğimin yarısı bu, sen ye" diye kandırıp bütün yemeğimi vermiştim abime o bir hafta boyunca. Çünkü hepsini verdiğimi duysa istemezdi. Gerekirse ölürdü açlıktan ama yine yemezdi.
.
Şimdi ben bu içimdeki boşluğu nasıl dolduracaktım? 4 sene önce o gün nasıl gelecekti bir daha? Gelir miydi? Nasıl geçecekti o antrenman, zehir olacaktı bana... Her yıl salona Dabi'nin girişini baştan görecektim. Her yıl tekrar kaybedecektim abimi o gün....
.
Tepede yıldızları seyrederken kendimi bıraktım ve yatarak yıldızları seyretmeye devam ettim. Yıldızlar gökyüzünü aydınlatan birer mumdu.
.
Küçükken her hafta 1 gün yarım gofret yeme hakkımız vardı, annem bir gofret bıçakla bölüp verirdi bize. Elektrikler gittiğinde ne zaman mum yaksak abimle avuçlarımızı ne kadar süre mumun üzerinde tutabilecegimizi sayardık, kazanan o haftaki gofretin tamamını yerdi. Ben tam 3 saniye tutabiliyordum ellerimi mumun üzerinde, abim ise hiç dayanamıyordu... gofretleri ben yiyeyim diye dayanamiyormuş numarası yaptığını bu yaşımda anlıyordum...
.
Neden yaptın bunu bize? Sen nefret etmiyor muydun kötülerden? Neden kandırdın beni?
.
Gözlerimden süzülen bir damla yaşı kazağımla sildim. Bir çatırtı duyunca arkamı döndüm. Gördüğüm şey yüzünden hemen ayağa kalktım ve savunma pozisyonu aldım.
.
Dabi?...
.
"Ne istiyorsun benden?"
.
"Biraz sakin olsana, emin ol ölmen bizim işimize yarayacak. Bunu ben de istemezdim. Yani bir zamanlar. Hadisene. Saldır bana."
.
Ölmem mi? Yani Dabi beni öldürmeye gelmişti öyle mi? Pek şaşırmamak lazımdı aslında. Keşke hiç yurttan çıkmasaydım.
.
Onunla savaşsam da kazanamayacağımı biliyordum. Bir çözüm üretmem lazımdı. En iyisi saldırmak yerine savunma yapmaktı.
.
Dabi, alevleriyle etrafımıza bir çember yapmıştı. Artık kaçamazdım da, kahretsin ya. Buradan beni kimse de göremez, okuldan çok uzağım.
.
Benim saldırmadığımı görünce ilk hamleyi kendisi yaptı. Üzerime doğru gelen mavi alevden son anda kaçınabilmiştim. Yaklaşık 10 dakika bu şekilde savaştıktan sonra yorulmuştum. Görünmezlik gücümü kullanarak arkasına geçmeyi başarmıştım. Daha sonra ışıktan bir patlama yaratıp ona savurdum. Fakat Dabi de son anda alevlerini bana yonelterek saldirimi durdurmuş ve beni de iteklemişti.
.
Sertçe bir ağaca çarptığımda yere yığıldım. Başım dönüyor. Hayır... burada pes edemem, burada ölemem, ayağa kalkmam lazım, bunu yapmam lazım.
Dabi bana yaklaşırken ayağa kalktım ve yapabileceğim en büyük patlamayı yaptım. Bu da Dabi'ye etki etmemişti. Dönen başım yüzünden etrafı net göremiyordum.
.
Tekrar yere yığıldığımda sürünerek geriye doğru gittim. O ise bana doğru yürüyordu. Sırtım tekrar bir ağaca değdiğinde her şeyin bittiğini anladım. U.A hikayem burada son bulacaktı işte, abimi bir daha göremeden, kimseye veda edemeden gidecektim bu dünyadan. Dabi artık iyice yaklaştığında alevden bir kılıç yaptı. Artık tamamen yanıma gelmişti. Eğildi ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Daha sonra sırıttı.
.
"Özür dilerim, Hikari.."
.
Elindeki kılıç biçimindeki keskin şeyi karnıma sapladı. O kadar acımıştı ki, kulakları sağır eden bir sesle çığlık atmıştım. Ağzıma gelen kan tadı, metal gibiydi, yana eğilip kanı tükürdüm. Daha sonra elimi yaranın olduğu yere bastırdım.
.
Kan...
.
Kan korkunç bir şey. Koyu kırmızı rengi gördüğümde bile içimi bir ürperti kaplıyor.
.
Kan kaybediyorum, gözlerim kapanmak üzere... Keşke diyorum, keşke çıkmasaydım okuldan.
.
Bilincini yitirmek üzereyken bana sırıtan Dabi'nin arkasında birini gördüm. Şehvetten parlayan kırmızı gözler... kırmızı... bunlar, bunlar Bakugo'nun gözleriydi. Bayılmadan önce gördüğüm son şey öfkeyle parlayan kırmızı gözlerdi...

𝐏𝐚𝐭𝐥𝐚𝐦𝐚𝐧𝛊𝐧 𝐯𝐞 𝐏𝐚𝐫𝛊𝐥𝐭𝛊𝐧𝛊𝐧 𝐃𝐚𝐧𝐬𝛊ꨄ|Hikari ve Bakugo'nun hikayesi...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin