3. Bölüm: Yalancı Tesadüfler

13 1 0
                                    

"Evlenmeyeceğim dedim, nesini anlamak istemiyorsun?" dedim bir kez daha. Eve geleli yaklaşık bir saat olmuştu. Şimdi ise ellinci(!) defa Timuçin'e evlenmek istemediğimi söylüyordum. "Bak," dedim ona doğru dönerek. "Benden canımı iste, senin için veya Savaş için.. Hiç önemli değil, ama yaşarken yıllardır abi gözüyle baktığım bir adama mahkûm etme beni." Sıkıntılı bir nefes verdi.

"Leyla," dedi ayağa kalkarak. Hemen önümde durdu. "Kızım," diye ekledi. "Peki o hâlde. Evlenme, ama planımın geri kalanına koşulsuz şartsız uyacaksın." Başımı sallayarak onayladım.

"Tamam, ne dersen, ne istersen." Dudakları kıvrıldı.

"O hâlde otur, sana planımı anlatayım." İşaret ettiği yere oturdum. Hemen karşımdaki tekli koltuğa oturduğunda derin bir nefes aldım. "İstanbul'a ne zaman döneceksin?"

"Yarın öğlen yola çıkarım."

"O hâlde yarın akşam başlıyoruz," dedi ve kendi aklındaki planı anlatmaya başladı. Yaklaşık yarım saat sonra her şeyi anlatmıştı.

"Ben, bunu yapabilir miyim bilmiyorum," dedim yutkunarak.

"Ne dersem, ne istersem," dedi az önce söylediğim şeyi söyleyerek. Başımı sallayarak onayladım. Yapacaktım. Aylar sürecekti belki ama katlanacaktım.

"Tamam," dedim iç çekerek. "Yapacağım. Söylediğin her şeyi. Tek tek."

"İşte benim kızım," dedi Timuçin. "Şimdi gidebilirsin. Savaş'a alıştıra alıştıra anlatmam lâzım. Biliyorsun, söz konusu sen olunca ne yapacağını pek kestiremiyorum."

"Sana bol şans." Ayağa kalkıp çalışma odasından çıktım. Direkt olarak odama geçip üzerimi değiştirdim. Ardından ise dağıttığım bavulumu toparladım. Yatağa yatmadan önce doktorun verdiği iki ilacı yuttum. Ardından ise yatağa girdim.

...

Ve İstanbul. Güzeller güzeli şehir. On sekiz yaşımdan beridir buradaydım. Tabii ki bir ayağım İzmir'deydi hep ama daha çok buradayım. Burayı seviyordum, İzmir kadar değildi ama seviyordum.

Tarihiyle, geçmişiyle, her şeyi mükemmel ötesiydi. İzmir'in dağlarında açan çiçek gibiydi İstanbul. Sıcaktı.
Burada yapmaktan çok hoşlandığım şeyler vardı, vapurla Adalar'a gitmek mesela. Martılar, sohbet eden insanlar.. Büyükada'nın tarihi dokusu.. Muhteşemdi.

"İlaçlarını aldın mı?" diye sordu Figen beni gördüğü anda. Başımı olumlu anlamda salladım.

"Aldım, merak etme."

"Ben hâlâ anlamadım," dedi üzerindeki cübbeyi çıkarırken. Astıktan hemen sonra yanıma oturdu. "Şimdi sen, Savaş'la evlenmiyorsun?" Başımı iki yana salladım. "Bunca yıl düşman diye gördüğünüz adamın oğlu, senin hayatını kurtardı." Başımı olumlu anlamda salladım. "Sonra Savaş adamın üzerine atladı?" Yeniden başımı salladım. "Ve sen o adama abi mi diyeceksin?"

"Abi demek falan yok," dedim hızla. "Abi olmayacak. Zaten çok uzun sürmeyecek. Birkaç ay, umarım."

"İnanılmaz gerçekten. Sen bir de Timuçin abiden nefret ediyormuş gibi davranacaksın.. Harbiden, nasıl yapacaksın sen onu?"

"Üniversitede tiyatro kulübündeydim hatırlamıyor musun?" dedim gülerek. "Ayrıca, bir avukat çok kolay yalan söyleyebilir. Bunu sen de iyi biliyorsun."

"Öyle de, bir anlık değil ki bu. Aylarca yalan söyleyeceksin. Yeri gelecek yirmi dört saat boyunca. Katlanabilecek misin? Onu merak ediyorum."

"Yapacak bir şeyim yok Figen. Evlenme konusunu zor ikna ettim. Bunu yapmak zorundayım." Başını salladı olumlu anlamda. "Beni ölümden kurtaran birine yalan söylemeyi ben de istemiyorum ama elimden bir şey gelmez. Neyse, bu da bitecek, öyle düşün çiçeğim." Ayağa kalkıp askıdan cübbemi aldım. Üzerime geçirip altından saçlarımı çıkardım. Çantamı aldım elime. "Şimdi bir davaya gidiyorum. Görüşürüz." Gülümsedi.

AteşkesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin