7. Bölüm: Koparmak ve Sulamak

8 1 0
                                    

Her şey, iki yaşımda Timuçin'in beni evlatlık edinmesiyle başladı. Ya da başlamış demem daha doğru olur çünkü benim Figen'e anlattığım hikâyeyi de bana Timuçin anlatmıştı. 1 Ocak 2001 akşamı, saat gece on ikiye ulaşmasına bir saat varken. 2 Ocak'a, doğum günüme yani. Onun için sıradan olan ama on yaşına henüz giren bir çocuk için fazlasıyla trajedi konulu bir hikâyeydi o an, minik Leyla için. Benim için. Elime tutuşturdu bir evlat edinme belgesini. Zaten söylüyordu hep, seni yetiştirme yurdundan aldım diye. Ancak o gece hepsini kanıtlarıyla önüme koymuştu. Hepsini anlatıp, bana baba diyeceksin demişti. Demeni istiyorum ya da desen sevinirim değil. Diyeceksin. Belki de bu şekilde emir vermese minik Leyla'nın kalbi o geceden sonra her gün mahcubiyetle baktığı adama baba demeye razı olacaktı.. Yine de iyi ki dememişti.

Benim bu hayatta mahcup olduğum tek insan Timuçin'ken bir de Kağan eklenmişti. İki kez beni ölümden kurtararak. Belki de ona olan vefa borcum Timuçin'den daha fazlaydı. Evet, öyleydi. Timuçin beni yavru bir kedi gibi sahiplenmeseydi belki bu şekilde bir hayat yaşamazdım ama en azından yaşardım. Ama Kağan olmasaydı şu an nefes alıyor olmayacaktım. Kağan benim hayatımı kurtarmak için kendi hayatına son vermeyi göze almıştı. Belki de bundan sonraki ömrünü felçli geçirmeyi.

Benim yüzümdendi işte. Kimse aksini iddia edemezdi. Kağan benim yüzümden saatlerdir o ameliyathâne sedyesinde canıyla cebelleşiyordu.

"Neden hâlâ bitmedi ameliyat?" dedim Ozan'a bakarak. Kolunu kaldırıp saate baktığında benim de bakışlarım saate kaymıştı. Saat sabaha karşı dörde geliyordu. Hemşire Hanım söylemişti ancak ben yine de bu kadar uzun sürmesini beklemiyordum. Erhan Bey karşıdaki sandalyede başını arkasındaki duvara yaslamış, gözlerini kapatmış bir şekilde Kağan'dan gelecek iyi haberi bekliyordu. Bizim gibi. En küçük bir umut tanesine ihtiyacı olduğu öyle belliydi ki...

Kapı açıldığında hızla başını çevirdim. Hemşire Hanımın çağırdığı doktor çıkmıştı içeriden. "Kağan Uluhan'ın yakınları sizler misiniz?" dediğinde üçümüz de hızla doğrulmuştuk.

"Evet," dedi Erhan Bey. "Beni babasıyım. İyi mi oğlum doktor? İyi bir şey söyle lütfen."

"Ameliyat çok zorlu geçti. Kurşun, omuriliğe çok yakın bir yere saplandığı için işimiz bir hayli zordu ama zor olanı atlattık. Oğlunuz yaşıyor. Yalnız, beş saat kadar özel odada tutacağız. Yanında bir takım işlerini hâlledebilecek bir kadın dursa iyi olabilir. Tabii ki kişisel koruyucu ekipmanlarıyla. Annesi olabilir."

"Annesi yok," dedi Erhan Bey. "Ben dursam?"

"Ben durabilirim," dediğimde bakışları bana dönmüştü.

"Emin misin Leyla?" dedi Erhan Bey. Başımı salladım olumlu anlamda.

"Evet."

"Zaten beş saat kadar. Sonrasında çıkan tahlillere göre normal bir odaya alacağız. Bu süreçte kendisini uyutacağız. Sabah uyandığında ben gelip fiziksel muayenesini yapacağım. Herhangi bir his kaybı var mı? Öğreneceğiz."

"Tamam," dedi Erhan Bey.

"Peki bu his kaybı olasılığı yüksek mi?" diye sordu Ozan. Doktor Bey dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı.

"Ne yazık ki." Korkuyla bir nefes verdim. Doktor Bey bana doğru döndü. "Benimle gelin lütfen." Başımı sallayarak doktorla beraber ameliyathânenin içine girdim. Kişisel koruyucu ekipmanları giyidikten sonra doktorun bahsettiği özel odaya geçmiştik. Kağan yüz üstü yatıyor, başı da sola doğru dönüktü. Yere doğru sarkan bir torba vardı. İdrar sondası takmışlardı. Yavaşça yanına yaklaştım. Doktor gelip sondayı ve vitalleri kontrol ettikten sonra gitmişti.

AteşkesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin