Sesler yükseliyordu uzun hastane koridorunda, Barbaros,Pusatı tutmaya çalışıyordu. Boyu kendinden uzun bu adamı tutmak pekte kolay olmuyordu tabi.
Umay üzeri beyaz örtüyle kaplı sedyenin üzerindeydi,sağ çıkamamıştı.
Görevliler her ne kadar Pusat'a üzülse de,Umayı hastanenin morguna götürdüler.
"Komutanım... Benim herşeyim o olmuştu,ne yaparım ben şimdi!"
"Sakin ol,anlıyo-"
"Anlamıyorsunuz! Anlayamazsınız!"
Evet anlamazdı. Ama bir kadını kaybetmenin acısını da bilirdi. Babasından bilirdi. Şuana kadar babası ne evlenmiş,nede başka bir kadına yan gözle bile bakmamıştı.
Barbaros ise ne yapacağını bilmiyordu. Silah arkadaşının sevdiği kadın ölmüştü. Kendi kadını ise onun için önemli,ama Umaya bakılırsa ufak bir sıyrıkla atlatmıştı.
Düşündü.
Normal bir doktorun nasıl bir düşmanı olurdu da onu öldürebilecek kadar ileri gidebilirdi.
Tim'in diğer kalanı geldiğinde Gökçeye bakmak adına onun odasına adımladı.
Hemşire serumu taktıktan sonra gitmişti.
Yanına uzandı. Koca bedeni küçük bir kadının sıcaklığını aradı. Yüzü buz tutmuştu,oda korkmuştu. Belki korkmaktan öte şeyler hissediyordu. O an onun yaşadığına şükretseydi bu bencillik olurdu.Elinin tersiyle yanağını okşadı.
"Sana ihtiyacım var."
***
Bacağımdaki sargı ile grubun arkasında yer alıyordum.
Sonradan belime sarılan kollarla biraz rahata binmiştim,ama bundan sonra da rahat edebilir miydim bilmiyordum.
"Sana beni bekle demedim mi?"
Cevap vermedim. Gücüm yoktu,hastaneden çıktığımdan beri yoktu aslında,bugün Umayın cenazesi vardı. Konyaya gelmiştik. Barbaros arabayı park etmek için gittiğinde gelen topluluğu görüp hemen ayaklanmıştım.
Bedenimdeki kolları tüm ağırlığımı,yükümü taşıyordu.
Yanımda olduğu için ne kadar şanslıydım bilmiyorum,ama şuan içimde yaşamaktan gözlerim bile dolmuyordu.
Belki dışarıdan gören biri yanlış anlayabilirdi.
Ama yapamıyordum,gözyaşlarım kurumuştu. O gün uyandığımda tüm gözyaşlarımı harcamıştım sanki.
Başımdaki siyah eşarbı düzeltti. Benim ona yaptığım gibi sürekli benimle ilgilendi,yeri geldi kucağında tuvalete bile götürdü. Hava buz gibiydi, bugüne özel miydi bilmiyorum...
Üşümek bile gelmiyordu içimden.
Birden durduğumuzda tabutu yere koydular,kaç gündür ayılıp bayılmaktan halsiz düşmüştüm.
Umayın annesi de öyle...
Benim aksime onun gözyaşları sel gibi akıyordu. Hiç durmadan ağlıyor,yemek bile yemiyordu. Bende yiyemiyordum.
Bembeyaz örtü tabuttan çıkarılırken bakamadım.
Titreyen ellerimi onun ellerine sarıp yüzümü göğsüne gömdüm.
"Bu günler de geçecek."
"Kim,nasıl,neden yapar bunu?" Sesim titremişti.
"Bilmiyorum,ama araştırıyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Gölgeler
Teen FictionDudakları tekrar dudaklarımı buldu. Sert öpücüğüne karşılık verirken kokusunu o kadar net hissediyordum ki,bir an dedim ki. Kocam olmalısın adam sen! Kendini içime her ittiğinde sarsılırken nefeslerimiz birbirine karıştı. Vücutlarımız birbirine kene...