26.Bölüm

14 1 0
                                    

📿İyi okumalar.📿

📿📿📿

Eve gelmiştik. Hepimiz kendi evlerimize girecek, üzerimize rahat bir şeyler giyecektik. Telefonları bırakıyorduk ve yanına da olacakları, olabilecekleri yazdığımız bir mektup bırakacaktık.

Üzerime siyah polar ve kot kargo pantolon giymiştim. Polarımın altına siyah geniş bir tişörtte giymiştim. Ayağıma siyah postallarımı giydiğimde bilerek böyle hazırlanmasam da tamamen siyah olduğumu görünce gülmüştüm. Havalar soğuk olsa da poların üzerine bir şey giymemiştim. Gerginlikten terliyordum zaten.

Yanıma daha önce babamların ceza için telefonumu alıp onun yerine verdikleri tuşlu telefonu almıştım içindeki yedek hatla birlikte. Yanımızda yine de bir telefon olsa iyi olurdu.

Bir tane çanta alacaktık. Telefonu, fenerleri ve lazım olabilecek şeyleri koymuştum çantaya. Diğerlerine de haber vermiştim. Evden sessizce çıktığımda binadan da aynı sessizlikle çıkmıştık.

Apartmandan uzaklaştığımızda onların yanına aldıkları eşyaları da sırt çantasına koymadan telefonu alıp sessize almıştım önce. Sonra onu çantanın en dış cebine koymuştum.

"Çantayı bana ver." Diyen Buğra elimden almıştı çantayı ve sırtına taktığında taksiye binmiştik. Taksiden ağaç evin olduğu ormanın girişinde indiğimizde Caner parayı ödemişti. Diğerleri de benim gibi giyinmişti. Hatta Bahar bile siyahlar içindeydi. Pişti olmuştuk ve bu gülme isteğimi getirdiğinde gülmüştüm.

"Kızın psikolojisi bozuldu." Diyen Caner'e gülüp pişti olduğumuzu gösterdiğimde o da gülmüştü. Sonra Bahar ve Buğra da gülmüştü. Bu durumda gülebiliyor olmak bizi psikolojisi bozuk birer deli mi yapardı bilmiyorum ama öyle de olabilirdik.

"Neyse, ayrılmıyoruz. Tek telefon var, birlikte Ferit hocayı buluyoruz önce. Sonrasını sonra konuşuruz. Olur da ayrılmamız gerekirse herkes buraya gelecek. En geç akşam dokuzda buradan gideceğiz." Diyerek kollarımızdaki saatlere bakmıştık. Saat daha dörttü. Beş saatte bulabilirdik bence.

Diğerleri de beni onayladığında muskalarımızı dışarıda tutarak ağaç eve doğru ilerlemeye başlamıştık.

"Ağaç evde değilse buradan gidiyoruz. Muhtemelen her şeyi köyde çözecek gibiyiz." Diyen Buğra'yı onayladım. Ağaç eve gelmiştik. Hiçbir ses yoktu.

"Ne yapacağız şimdi?" Diyen Bahar'a baktım gergince. Çok korkuyordu. Ben çıkacaktım ağaç eve.

"Buğra, Caner, Bahar. Siz burada kalın, ben bakıp geleceğim." Diyerek ileri atıldığımda Buğra kolumu tutmuştu. "Tek gidemezsin, ben de geliyorum." Dediğinde başta itiraz edecek olsam da kabul ettim. Ben de korkuyordum.

"Dikkat edin, bir şey olursa hemen bizi çağırın." Diye tembihleyip önden tırmanmaya başlamıştım merdivene. Buğra da arkamdan geliyordu. Ağaç eve girdim ve zaten tek göz evde Ferit hocanın olmadığını görünce yanımdaki Buğra'ya baktım.

Tablo buradaydı, ilk günkü gibiydi. O gölgeler tabloda yoktu ama. Tabloda fark ettiğim detay, bu ağaçlık alanın bu orman değil de Ferit hocanın köyü olmasıydı. Buğra da farketmiş olmalı ki aniden bana baktı.

"Aynı şeyi düşünüyoruz. Yürü." Diyerek önden inmemi sağlayıp peşimden o da indiğinde diğrelerine de durumu anlatmıştık. Ormanın çıkışına geldiğimizde girişteki taksiden inen kişilerle kaşlarımı çattım. Annem koşarak bana gelmiş ve sarılmıştı hemen.

"Anne? Baba?" Diyerek diğerlerinin anne babalarıyla şaşkınca konuştuğunu görmüştüm. Beni eve götürmeye kalkan babamın ellerinden kurtuldum zor da olsa.

"Baba, biz bu meseleyi halletmek zorundayız. Anlamıyor musunuz? Bu iş halledilmezse hepimiz öleceğiz. Eve dönün ve bizim de sapasağlam dönebilmemiz için dua edin. Sizin için başka yolu yok. Bizimle gelirseniz bize sadece ayak bağı olursunuz ve siz de zarar görürsünüz. Belki de hepimiz de ölürüz." Dediğimde Buğra, Caner ve Bahar da ailesini zar zor ikna ettiklerinde artık onları yollayabilmiştik.

Gitmiyorlardı, ölürsek beraber ölürüz diyorlardı ama bizim ölmemize göz yumamamışlardı. Bu yüzden evde bizden haber bekleyeceklerdi. Sürekli arayacağımı söyleyerek göndermiştim onları. Şimdi köye gitmek için taksiye binmiştik.

📿📿📿

📿Yorumlarınızı bekliyorum.📿

Odamdaki Gölge 📿Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin