EYLÜL
Gün boyu düşündüğüm onca şeyden sonra, akşam Yiğit beni almak için geldiğinde, onun sessizliği bile beni huzursuz ediyordu. Arabada konuşmadan geçen birkaç dakikadan sonra, Yiğit sonunda sessizliği bozdu.
"Bak, Eylül," dedi, gözlerini yoldan ayırmadan. "Bu ev, senin istediğin gibi olacak. Tamamen sana ait. Ama bilmeni istediğim bir şey var… bu iş sadece senin kararın değil. Seni korumak da benim sorumluluğum."
"Yiğit, bu benim hayatım," dedim keskin bir tonda. "Artık birilerinin beni koruma bahanesiyle hayatıma müdahale etmesini istemiyorum."
Bu sözlerim onu rahatsız etmiş gibiydi. Direksiyonu biraz daha sıkı tuttu ama tartışmayı büyütmedi. "Tamam," dedi kısaca. "Ama ihtiyacın olduğunda buradayım. Unutma bunu."
Eve geldiğimizde içimde bir rahatlama hissettim. Dairenin kapısını açtığımda, içerideki sade ama sıcak dekorasyon beni şaşırtmıştı. Her şey yerli yerindeydi. Bir köşede küçük bir kitaplık, tam karşıda geniş bir pencere ve dışarıdan gelen hafif rüzgâr sesi... İçimden istemsizce bir tebessüm geçti.
"Nasıl?" diye sordu Yiğit, gözlerini benden ayırmadan.
"Tam istediğim gibi," dedim dürüstçe. Ama aklımın bir köşesinde onun bu kadar hazırlıklı olmasını sorguluyordum. Sanki bu ev benim isteklerimden önce planlanmış gibiydi.
"Bu yer tamamen senin, Eylül. Kimse sana karışmayacak, söz veriyorum," dedi. Ama sesindeki o ton, sanki başka bir şeyler sakladığını hissettiriyordu.
YİĞİT
Eylül’ün yüzündeki o rahatlama ifadesini görmek, yaptığım her şeyi haklı çıkarıyordu. Onu bu evde güvende tutmak için her türlü önlemi almıştım. Kameralar, sistemler, gerekirse hemen müdahale edebilecek bağlantılar... Onun haberi bile olmadan hayatını kolaylaştıracak bir gölge gibi yanında olacaktım.
Ama Eylül'ün bana sorduğu o soru hâlâ aklımdaydı. "Kimi öldürdün, Yiğit?" Bu, her şeyi değiştirebilirdi. Ona asla gerçeği söyleyemezdim. Geçmişte yaptığım şeyleri bilseydi, asla bu kadar sakin kalamazdı.
O evden çıktığımda içimdeki huzursuzluk geçmemişti. Eylül’ün özgür hissetmesini istiyordum, ama o özgürlük, benim gözetimim altındaydı. Çünkü bu dünyada ona zarar verebilecek tek bir tehdit bile yaşamamalıydı.
EYLÜL
Evde yalnız kalmak başta ürkütücüydü. Sessizlik çok ağır geliyordu. Ama aynı zamanda, uzun zamandır özlemini çektiğim bir his de vardı: Kendi alanıma sahip olma özgürlüğü.
Pencereden dışarı bakarken, kendi kendime mırıldandım, "Başarabilirim. Bu kez gerçekten başarabilirim."
Evde yalnız kalmanın garip bir huzuru vardı. Kendi alanımdaydım, kendi kararlarımı alıyordum. Bu bana iyi gelmeliydi, değil mi? Ama içimde hâlâ bir şeyler eksikti. Belki alışkanlık, belki de yıllardır taşıdığım güvensizlikler.Pencerenin kenarındaki koltuğa oturup dışarıyı izlemeye başladım. Sokakta insanlar yürüyordu, hayat kendi akışında devam ediyordu. Ama ben, kendi hayatımı hangi yöne çevireceğim konusunda hâlâ kararsızdım. Yiğit’in bu kadar sessizce her şeyi ayarlayıp bana bırakması da kafamı karıştırıyordu.
O sırada bir telefon mesajı geldi. Ece’den: “Eve yerleştin mi? Bugün bir şeye ihtiyacın olursa, hemen haber ver.”
Gülümseyerek cevap yazdım: “Her şey yolunda, teşekkür ederim. Sana minnettarım.”
Telefonu masanın üzerine bıraktım. Birkaç saat önce Yiğit’in yüzündeki ifadeyi düşünmeye başladım. Bana “her şey senin” derken bile, gözlerinde bir şey saklıyor gibiydi. Ama bu kez sorgulamayacaktım. Artık kendi yoluma bakmam gerekiyordu.
O gece, odama çekilip yatağıma uzandım. Tüm günün yorgunluğu ve kafamdaki düşünceler beni kısa sürede uykuya çekti. Rüyamda her şeyin çok daha net olduğunu gördüm. Yeni bir başlangıç yapıyordum ve bu kez kimse beni yolumdan çeviremeyecekti.
YİĞİT
Eylül’ün evine döndükten sonra arabada bir süre oturdum. Onu orada yalnız bırakmak içime sinmiyordu. Ama başka bir seçeneğim de yoktu. Kendi ayaklarının üzerinde durmayı istiyordu ve ben onun buna hakkı olduğunu biliyordum.
Telefonuma düşen mesajla irkildim. “Gözetiminin farkındayız. Sen seçimini yapmazsan, biz yapacağız.”
Yumruklarımı sıktım. Bu tehditler gittikçe daha açık hale geliyordu. Ama Eylül’e asla zarar vermelerine izin vermeyecektim.
Motoru çalıştırıp hızla uzaklaştım. Planımı kusursuz hale getirmem gerekiyordu. Eylül özgür olduğunu hissedecekti, ama benim kontrolüm altında. Gerekirse kendi hayatımı riske atar, ama onun güvenliğini garanti altına alırdım. Çünkü o, benim için her şeydi.
EYLÜL
Sabah uyandığımda içimde bir huzur vardı. Yeni bir başlangıcın ağırlığı, ama aynı zamanda umut dolu bir hafiflik.
Bu evde, bu hayatta artık sadece kendim için kararlar alacaktım. Yiğit’in desteğini unutmayacaktım, ama onun gölgesi olmadan ilerlemek zorundaydım.
Kendi kendime bir kahve yapıp pencerenin kenarına oturdum. Güneş ışığı yüzüme vururken sessizce mırıldandım: “Hadi bakalım, Eylül. Bu senin hayatın. Kendi yolunu seçme zamanı.”
Ve içimde, bu sefer gerçekten başarabileceğime dair küçük de olsa bir umut belirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalan Sevgiler
Teen FictionBaba sevgisi görmemiş annesinin doğum gününde annesini kaybeden dayısının evine yerleşen yengesi tarafından istenmeyen sonunda üniversite için İstanbula giden bir kızın yaşam öyküsü