Yiğit
Arabayı park ettim ve hızla dışarı fırladım. Eylül'ün olduğu sokağa doğru koşarken kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Her adımda bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum, ama ne olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Eylül'ün kaybolmuş olması, her şeyin daha da karıştığının bir işaretiydi.
Sokağa adım attığım an, hava sanki daha da ağırlaşmıştı. Hızla ilerledim, ama sokağın sonunda hiçbir şey yoktu. Arabalar park edilmiş, etraf sessizdi. Eylül nereye gitmişti? Peşinden mi gitmişlerdi, yoksa o kendi başına mı kaçtı?
Bir saniye bile duramadan her yeri taramaya başladım. Zihnimde binlerce soru vardı. Eğer ona bir şey olmuşsa, bunu asla kendime affedemezdim.
---
Eylül
Serhat'ın arabası hızla ilerlerken, arkamda kalan her şey bulanıklaşıyordu. Yiğit'i son bir kez düşündüm ama şimdilik sadece hayatta kalmaya odaklanmalıydım. Serhat bana hiçbir şey anlatmıyordu. Yolda ilerlerken, bir yandan da kimseyi bulamamış olmak korkutuyordu beni.
"Serhat, nereye gidiyoruz?" diye sordum, ne kadar sakin olmaya çalıştıysam da içimdeki korku her geçen saniye daha da büyüyordu.
Serhat'ın yüzü hala ciddi, ama sakin görünüyordu. "Bir yere gitmiyoruz. Bir süre güvenli bir yerde kalacağız. Şu an yapmamız gereken tek şey... kaçmak."
Bir süre sonra, arabada hiçbir ses çıkmadı. Ne o, ne de ben bir şey söyleyebiliyorduk. Bu sessizlik, bir şeylerin daha da kötüleşeceğinin habercisiydi.
---
Yiğit
Sokağın her tarafını taradım ama Eylül'den hiçbir iz bulamadım.
Yanımda hiçbir şey hissetmiyordum, sadece kaybolan bir şeyi bulma arzusuyla doluydum. Her saniye, bir adım daha uzaklaşıyordum ondan. Kalbim, içimdeki korkuyla daha da hızlanıyordu.
Gözlerim kararmıştı, başımda ne yapacağımı bilemeden her köşeyi kontrol ettim. Eylül'ü bulmalıyım. Her geçen saniye, ona ne kadar geç kaldığımı düşündüm. Onu terk etmek, bırakmak, tek başına bırakmak... Bunu asla affedemezdim
Tabii, metni daha akıcı ve dil bilgisi açısından doğru hale getirebiliriz:
---
Bir an önce arabaya döndüm, hızla motoru çalıştırarak sokağı terk ettim. Gözlerim, ilerideki yolun ne kadar karanlık olduğunu fark etmiyordu. Hedefim belliydi: Eylül. Onu bulacak ve güvende tutacaktım.
Eve gelmiştim, korumalar "Abi, iyi misin?" diye sordular. Her yer kan, her yer kurşun iziydi. "Eylül kayıp. Onu arayın, her yeri didik didik arayın, bulmadan dönmeyin," dedim. "Tamam abi," diyerek çıktılar ve arabalara bindiler. Diğer korumayı aradım, Aslı ablanın durumu iyiydi, hastaneye kaldırıldığını söyledi.
Eylül
Serhat'ın evine gelmiştik. Aşağı indi, kapımı açtı. "Gel hadi," dedi. Arabadan indim ve kapıya yöneldik. Serhat, kapıyı açmadan Ece kapıyı açtı ve bana sarılıp, "Eylül!" diye sevinç çığlığı attı. "İyi misin, ne oldu sana?" diye ardı ardına sorular sormaya başladı. Serhat, "Ece, içeri geçelim, anlatırız," dedi. İçeri geçtik. Üstümde kan olmuş, sarı bir elbise vardı. Saçım başım dağınıktı. Ece beni süzüyordu. "Eylül, ne bu halin, anlatsana kızım?" dedi.
Serhat, kızgın bir sesle "Güvende değilsin hâlâ, anlamıyorsun! Gitme, gelip alayım seni dedim! Beni bir kere dinlemedin, fırsat varken gelmedin. Neden Yiğit'e aşık mı oldun? Onun o yobaz hareketlerine seni eve hapis etmesinden mi etkilendin? Yoksa o kadar zengin adamı, kıyafetleri, parayı mı bırakamadın?" dedi. Bu sözler kalbimi kırmıştı. Gözlerim doldu, oturduğum yerden kalktım. Ece, "Serhat ne diyorsun sen?" diye bağırırken, Serhat kollarımdan tuttu, "Konuşsana Eylül!" diye bağırıyordu, kendinde değildi.
Serhat'a tokat attım. "Bana bak, ben sizin gibi zengin değilim. Ailem yok, annem dışında kimse istemedi beni. Bir tek Aslı abla o anne oldu bana, o da öldü. Ben sırf onun için bırakmadım Yiğit'i, anlıyor musun? Yoksa o para sende de yok mu, başkasında da yok mu? Onlara sana giderdim ama içindeki kin ve kötülük o kadar büyük ki bunu anlayamazsınız!" diyip kapıya yürümeye başladım.
Ece, "Eylül, dur gitme!" diye bağırdı. Serhat önüme geçip, "Özür dilerim Eylül, amacım seni üzmek değildi ama anlamıyorsun. Gel otur, sana her şeyi açıklayacağım. Yiğit'in değil, senin peşindeler, anlamıyor musun?" dedi.
"İyi de benim hiç düşmanım yok ki. Yengem, kuzenim hariç," dedim.
"Bak Eylül, onlarla ilgisi yok. Yiğit zamanında birini öldürdü..." dedi.
Tam o anda kapı kırıldı. Dikkatimiz kapıya yöneldi. Kalbim çıkacak gibi oldu. "Buldular beni," diye düşündüm. Ama gelen Yiğit'ti. "Eylül burada mı?" diye bağırıyordu. Oturduğum yerden kalkıp, "Yiğit!" diye yanına gittim. Bana sarıldı. Geri ittim onu. "İyi misin? Çok merak ettim, hadi gidelim," dedi.
Serhat önüme geçip, "Hayır, Yiğit burada daha güvenli," dedi. Serhat'ı tersleyerek, "Sen ne karışıyorsun buna? Ben karar veririm!" diye sinirle konuştu. Serhat cevap verecekken, "Hayır!" diye bağırdım. Herkes bana bakıyordu.
"Yiğit, seninle olduğum sürece bela başımdan eksik olmuyor. Ben artık seninle olmak istemiyorum," dedim. Serhat sırıtarak, "Bak gördün mü?" dedi.
"Serhat, seninle de kalmayacağım. Madem okula da gidemiyorum, ben geri gidiyorum. Geldiğim yere geri gidiyorum. Beni buraya bağlayan hiç kimse, hiç bir şey yok," dedim.
Serhat ve Yiğit aynı anda, "Hayır, Eylül, gidemezsin!" dedi. Yiğit, Serhat'a ters ters bakarak bana döndü. "Bak, tamam. Geri dönme, okula devam et ama burada kalma. Ben de kalmam, sana ev tutalım. Tek başına yaşa ama gitme," dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalan Sevgiler
Teen FictionBaba sevgisi görmemiş annesinin doğum gününde annesini kaybeden dayısının evine yerleşen yengesi tarafından istenmeyen sonunda üniversite için İstanbula giden bir kızın yaşam öyküsü