Bölüm 32

1.6K 130 7
                                    

Gözlerimi açtığımda belimi saran güçlü bir şey hissettim. Uykudan tamamen kopup beni saran şeye bakınca yanımda bebek gibi uyuyan bir Serkan gördüm. Boşuna bebek gibi dememiştim çünkü gerçekten küçük bir bebek gibi duruyordu. Fakat bebek gibi uyuyuşu bile yüzündeki sertliği kapatamıyordu.
Kolunu hafifçe çekip yataktan yavaşça kalktım. Ayağa kalkınca montumun ayakkabımın düzenli bir biçimde konulduğunu gördüm. Aynı zaman da Serkan'ın da ceketi ve botları düzenli bir şekilde konmuştu.
Sanırım Serkan düzene önem veren biriydi. Uzun zamandır bu kadar iyi uyumamıştım. Bu hem yorgun düşmem belki de yanımda güvende hissettiğim birinin olmasındandır.
Dünkü olan şeyleri hayal mayel hatırlıyordum. O uyku haliyle ona yanımda uyu dediğimi çok iyi hatırlıyordum. Eğer bunu ben dememiş olsam ve yanımda yatsa kesinlikle kafasında yatağı kırardım.
Dolabı açıp kendime rahat bir şeyler çıkarırken gözlerim duvarımdaki çizime takıldı. O çizime bakınca kendimi kötü hissetmiştim. Oğuzu ararken hatta şu an Hilal için seferber olurken burada bu kadar samimi bir şekilde Serkanla uyumam ne kadar doğruydu? Bana hiç doğru gelmemişti.
Kafamda bu düşünceler geçerken her ihtimale karşı banyoda giyinmeye karar verdim. Odamın banyosuna girip eşofmanlarımı giydiğimde aynada kendime baktım. Saçım neredeyse hiç dağılmamıştı. Hatta ufak ufak ince örgüler vardı. Bunları ben yapmamıştım. Buna adım gibi emindim.
Yoksa? Serkan uyuyana kadar saçımla falan mı oynamıştı? Aynada suratıma bakana kadar yüzümdeki salak tebessümü fark etmemiştim. Bu gene kötü hissetmeme neden olurken banyodan çıktım.
Çıktığımda ise banyo da giyinmekle iyi bir şey yaptığımı düşündüm. Çünkü Serkan çoktan kalkmış ve odama bakıyordu.
"Uyanmışsın"
Sesimle bana döndü. Odadaki en çok dikkat şeyi inceliyordu. Çizimimi.
"Ah evet. Çizimin çok güzel bu arada"
Yüzünde ufak da olsa bir kırılma gördüm ama üstünde durmak istemedim. Yatağıma otururken o da sandalyeme oturmuştu.
"Saol. İyi uyudun mu?"
Lafı geçiştirmek istediğimi anlamış olacak ki yüzündeki o kırıklığı hemen yok etti.
"Benim için gayet güzel bir uykuydu. Seninkini bilemiyorum"
Yüzünde gergin bir ifade vardı. Neyin gerginliği bu?
"Sen niye gerginsin?"
Soruma karşılık biraz şaşırsa da hemen cevap verdi.
"Kafama bir şey falan atabilirsin ya da şu masayı kafamda kırabilirsin. Temkinli olmaya çalışıyorum"
Ona anlamaz bir biçimde baktım.
"Onu niye yapayım ki?"
"Yanında uyudum diye"
Ayağa kalktım ve istemeden de olsa gülmeye başladım.
"Benden bu kadar korktuğunu bilsem bunu kullanırdım. "
Bana şaşırarak baktı.
"Merak etme. Sana ne dediğimi çok iyi hatırlıyorum o yüzden bir şey yapacak değilim"
Derin bir nefesi dışarı rahatlayarak verdi.
"Ah rahatladım şu an. O zaman ben bir tuvalete gideyim. Çok sıkıştım"
"Tabii"
O tuvalete giderken ben de aşağıya indim. Mutfaktan mis gibi kokular geliyordu. Kokuları takip ederek mutfağa gittiğimde Nalan teyzenin kahvaltı hazırlığını gördüm.
"Aa günaydın Alen"
"Günaydın Nalan teyze"
Ağzıma bir dilim salatalık atıp tezgaha oturdum.
"Arkadaşınla iyi uyudunuz mu?"
"Ah evet"
"Belli zaten saat on iki buçuk oldu yeni kalktınız. Senin için sevindim kuzum bayadır hiç bu kadar uzun uyuduğunu görmedim"
Nalan teyze söyleyince saate dikkat ettim. Demek bu kadar dinlenmiş hissetmemin nedeni buydu. Tebessüm edip bahçeye çıktım.
Havuza karşı sandalye çekip oturdum. Aslında uzun zamandır bu kadar sakin hissetmiyordum. Şu an belki de en stresli halimde olmalıydım çünkü Hilal kayıptı ve onu bulduğumda Oğuzu da bulacaktım. Tüm bu olasılık ve olaylar karşısında ilginç bir şekilde tepkisizdim.
"Mehmet amcanın kıyafetlerinden giydim pantolon rahatsız ediyordu da"
Konuşarak yanıma sandalye çeken Serkan'a baktım. Altına ona belden biraz bol gelen bir eşofman giymişti.
"İyi yapmışsın"
Tebessüm etti. Kahvaltı masasına geçene kadar hiç konuşmadan öylece oturduk. Masaya geçip kahvaltıya başladığımız da ise aklıma gelen soruları ardı ardına sormaya hazırdım.
"Beni yaklaşık bir yıl önce öpen sendin değil mi?"
Tam kahvesinden bir yudum alırken ani sorum onu öksürtmeye başladı. Boğazına mı kaçtı?
"İyi misin?"
Öksürmekten kıpkırmızı olmuş yüzüyle bana baktı.
"İyiyim iyiyim. Sadece bir an şaşırdım"
Kısa bir sessizlik sonrası yüzüne hala soru sorarak bakınca konuşmaya başladı.
"Şey evet. Yüzüme sağlam bir yumruk indirmiştin"
Bunu söylerken biraz kıvransa da istediğim cevabı almıştım.
"Neden Amerikaya gittin?"
Soru sorma modumda olduğumu anlayınca o da çaresizce cevaplama moduna geçmişti.
"Oğuzla çıkmaya başlayınca ve ilişkinizin çok iyi olduğunu görünce acı çekmek istemedim. Uzaklaşıp Alen sendromundan kurtulmak istedim"
Çayımdan bir yudum aldım.
"Peki neden geri döndün?"
"Bu biraz karışık Alen"
"Nasıl karışık?"
"Buraya geri dönmek için birden fazla nedenim vardı. Ve sana hepsini söyleyemem maalesef"
Biraz düşününce gene hınzır beynim devreye geçti.
"Söyleyebileceğini söylesen?"
Bana gözünü devirerek baktı.
"İlla cevap alacaksın değil mi?"
Kafamı olumlu bir biçimde sallayınca gene konuşmaya başladı.
"Birincisi Alen sendromundan kurtulamadım çünkü seni seviyordum. İkincisi senin hafıza kaybın ve Oğuz'un gitmesi benim için bir avantajdı ama yine de bunlar dönme sebebim değil"
"Ne peki?"
"İşte bu sana söyleyemeyeceğim kısma giriyor"
Nefesimi sıkıntıyla dışarı verirken o tepkisizdi. Oğuz konusunda kapalı kutu gibi olmasının yanında hüzünlü olması fazlaca dikkatimi çekiyordu.
"Oğuz neden gitti?"
"Bunu hatırlayacaksın. Sana bunu asla anlatmam Alen. Bu konuda kesinim"
Yüzüm düşmüş şekilde kahvaltımı bitirmeye koyuldum. O da bundan pek şikayetçi olmamıştı.
Kahvaltı bittiğinde salona geçip boş bir gün geçirmeyi hedeflemiştim ama daha yarım saat geçmeden babamın aradığını gördüm.
"Baba?"
"Kızım. Hilal'i bulduk"

Serkan'ın ağzından

Altı ay önce
Yarışların dördüncü günü ve ben hala Oğuzun istediğini yapamamıştım. Bu çok zordu. Tamam belki değişik bir iyilikti ama gerçekten çok zordu.
Saat daha sabahın altısıyken evden çıktım. Normal birisi asla motor kulübüne bu saatte gidip motorları elleyemezdi ama babamın şirketinin bizim kulübe sponsor olması bana böyle ayrıcalıkları sağlamıştı.
Arabamla kulübün önünde durduğumda kalbimdeki atışın ritimi çok güçlüydü. Bu gün bir ölüm olacaktı. Ve bu ölümün azraili ben olmak zorundaydım.
Yavaş adımlarla kulübün içine girdim. Görevlilere selam verince motorların bulunduğu bölüme geçtim.
Neden bunu yaptığım konusa gelirsek. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi zaten ölecek olan birinim hatta acıyla ölecek olan birinin acı istemeyerek ölmek istemesi birinci sebepti. İkinci sebep biraz hatta çok bencilce de olsa sevdiğim kız iyi ya da kötü en sonunda benimle olacaktı. Yani umarım.
Oğuzun yarışlarda kullandığı siyah motorun yanına gittim. Ellerim titrerken motorun frenini arka cebimde duran kerpetenle kestim. Evet en sonunda kesebilmiştim. Bir insanım ölümü şu ipince tele bağlıydı. Ne kadar da aciz varlıklardık biz.
Yaklaşık üç saat olmuştu. Yarışların başlamasına yarım saat vardı. Ama orada olmak istemiyordum. O anı görmek asla ama asla istemiyordum. Kafamdaki o düşünceyi atamasam da televizyon da ilgi çekici bir şey bulmaya çalışıyordum. Tam o sırada telefonuma gelen mesaj beni yerimden oynatacak cinstendi.
Gönderen: Oğuz Kavak
Alen yarışacağım diye tutturdu ve engel olamıyorum. Eğer frenleri kestiysen bana belli etmeden kızı buradan çabuk al
"Ha siktir!"
Koşarak evden çıktım. Mesaj atıp haber veremezdim yoksa anlardı. Ya sıçayım ya. Üç gündür yarışmayan kız neden şimdi girer ki yarışa. Manyak.
Arabada gazı kökledim ama trafik sanki inadıma hareket ediyordu. Bu saatte bu ne doluluk!
Gönderen: Oğuz Kavak
Anlaşılan bir problem yok. Biz giriyoruz yarışa.
Hay sikeyim.
"Sıçarım böyle işe!"
Arabayı kulübün önüne gelir gelmez durdurdum. Saate baktım. Ah yarış çoktan başlamıştı hatta son tur bile olabilirdi.
Bacaklarımdaki tüm kuvveti kullanarak yarış alanına doğru koşmaya başladım. Bana bakan bir kaç göz şu an umurumda olan en son şey bile değildi.
Allahım ikisinin de ölümüne sebep olursam ne yapardım. Salak kafam! Ne diye kabul edersin ki?! Ulaaann!!
Nefes nefese türibüne vardığımda terler alnımdan akıyordu.
Tam tahmin ettiğim gibi son tur bitmek üzereydi ve Oğuz en önde son sürat geliyordu. Oğuz senin süratine edeyim! Hayvan herif bir kere de bu kadar hızlı süremesen olmaz sanki!
İkisine odaklandığımda Alen'in kafasında kask olduğunu gördüm. Her ihtimale karşılık yapmış olsa gerekti. Lan it! Madem ihtimalleri düşünüyorsun son sürat gelmeseydin ölür müydün ha?!
Herkes eğlence içindeyken ben hüzün ve korku içinde onlara bakıyordum. Allahım bu çok çok çok kötü bir histi. Yüreğimde olan bu hissi anlatacak kelime yoktu.
Bitiş çizgisini ilk geçen onlar olunca herkes sevinç çığlıkları atmaya başladı. Ben ise içimde hüznün sessiz çığlıklarını atıyordum.
Herkes durmuştu ama onlar durmuyordu, duramıyordu.
İnsanlar bir terslik olduğunu anlamıştı Oğuz ve Alen de.
Alen arkada birden hoplayınca Oğuz hakimiyeti kaybedip alanda taklalar atmaya başladı.
İkisi ordan oraya savrulurken kimi bağırıyor kimi çağlık atıyordu. Benimse tek yaptığım ağlayarak şu kelimeyi haykırmaktı.
"Aleeeenn!!"

BOŞLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin