Bölüm 33

1.6K 129 5
                                    

Hastaneye hızlı adımlarla girdim. Kalbim ağzımda gibiydi. Haberi alır almaz Serkanla hastaneye yol almıştık. Hilal ve annesinin ağır yaralı olarak hastaneye alındıklarını  duyduğumdan beri kalbim gümbür gümbürdü.
"Sakin ol Alen"
Hışımla Serkan'a baktım.
"Sakın bana şu an sakin ol deme"
Anında ağzını kapatırken danışmana doğru gittim.
"Hilal Kavak ve annesi hangi katta acaba?"
Kadın endişeli halimle beni süzdü. Bilgisayarda bir kaç şey yazdıktan sonra bana baktı.
"Hilal Kavak ve Meral Güneş'in neyi oluyorsunuz?"
Bunu sormakta haklıydı. Demek Oğuz'un annesinin adı Meraldi. İlk defa bunu duymam bir an affallamama neden oldu hemen toparlandım. Soruya gelirsek. Evet. Ben onların neyiydim.
"Meral Güneş'in oğlunun nişanlısıyım"
Serkan bana oha dercesine bakarken danışman kadın cevabımla tatmin olmuş gibi duruyordu. Bilgisayarın klavyesinde bir kaç tuşa bastıktan sonra geri bana döndü.
"Üçüncü kat hanım efendi. 34 numaralı oda"
Ben bir şey demeden oradan uzaklaşırken Serkan nezaketen kadına teşekkür etmişti. Hadi ama şimdi nezaketle uğraşmanın ne anlamı vardı ki?
Asansöre bindiğimde bu aletin ne kadar yavaş olduğunu düşünüyordum. Keşke merdivenlerden çıksam diye düşündüm. Ben bu düşüncelerin içerisindeyken asansör üçüncü kata gelmişti.
Odanın önüne geldiğim de polisleri ve babamı gördüm.
"Hanım efendi giremezsiniz"
Tam kapıdan girecekken belimi tutan ve konuşan genç polis memuruna baktım.
"Sana mı soracağım?"
Ters cevabım karşısında gerilmişti. Yanına bir polis memuru daha geldi. Ona göre daha olgundu.
"Arkadaşımız haklı hanım efendi. Odaya giremezsiniz. İfadeleri alınmadan kimsenin girmemesi gerek"
Konuşan adama sinirle bakarken Serkan bir kolumu tutmuştu.
"Ben onların yakınıyım. Girmem gerek"
Sesimde öfke vardı ve bu öfke kendini çok iyi belli ediyordu. Babam da gelmiş diğer kolumu tutuyordu.
"Gel kızım giremiyormuşuz işte"
"Baba..."
"İtiraz istemiyorum Alen"
Babamın çekmesiyle kapıdan uzaklaştım. Babam beni oradaki oturaklara oturturken bana müdahale eden o polislere kötü kötü bakmaya devam ediyordum.
"Adamlara sikecekmiş gibi bakmayı kes Alen."
Konuşan Serkan'a baktım.
"Öyle mi bakıyorum?"
"Evet"
Başımı o taraftan çevirdim.

Üç gün sonra

Saatler geçmiyordu. Odaya giren çıkan doktorun hesabı yoktu. Üç gündür ne yemek yiyor ne de uyuyordum. Hilal ve annesine ne oldu bilmiyordum ama o adamlar onlara ne yapmışsa resmen uyanmak için savaş veriyorlardı. Onlar uyanmadıkça polisler ifade alamıyordu. Ve polisler ifade almadan odaya kimseyi almıyorlardı. Evet baya sinir bozucu bir durumdu.
Gece saat iki olmuştu ama gözümde bir damla uyku yoktu. Serkan da benimle birlikte resmen buralarda sürünüyordu. Ne kadar ısrar etsem de işe yaramıyordu. Ben de bir süre sonra bu durumu kabul etmiştim. Gizli umudum beni dün aramıştı. Ve artık bana yardım etmeyeceğini söyleyip telefonu yüzüme kapadı. Nedenini bilmediğim bir şekilde bir saate yakın ağladım. Ama yine de bir önemi yoktu. Çünkü Hilal'i bulmuştum. O bana yardım edecekti biliyordum.
"Uyumak ister misin?"
"Uykum yok Serkan"
Bir şey demedi ama yorgunluk onun göz altlarında belli oluyordu. Babam ısrarlarım sonucunda eve gitmişti. Bense burdaydım. Sömestır da olmanın faydası okula gitmememdi. Şubat ayıydı ve hava cidden soğuktu.
"Hava almaya çıkalım mı?"
Serkan'ın beni buradan götürmek istemesini anlıyordum. Paranoya olmamdan korkuyor olmalıydı.
"Olur"
Yavaşça ayağa kalkarken ayaklarımdaki sızlamayı hissettim. Yorgun değilim diye düşünüyordum ama sanırım baya bir yorgundum.
Merdivenlerden inince Serkan kantinden kahve alacağını söyledi. Ben de bahçeye çıkıp bir banka oturdum.
Cidden hava çok soğuktu. Üstümdeki bu ceket beni ısıtmaya yetmiyordu. Nefesimi verdiğim de beyaz buharı görüyordum. Aslında bunu yapmaktan zevk alıyordum.
"Hava çok soğuk"
Sesle yanıma oturan Serkan bana kahvelerden birini uzattı.
"Evet. Tüylerim diken diken oldu"
Kahveden bir yudum alırken Serkan da bir hareketlenme oldu. Ona baktığımda montunu çıkardığını gördüm. Anlamsızca ona bakarken beni kendine çekti.
"Kızma bak"
Sakince söylediği bu kelimelerden sonra kafamı göğsüne koydu. Montla da üstümü örttü. Kokusu cidden çok güzeldi.
"Birazdan ısınırsın"
Kafamı sessizce salladım. Ayaklarımı ufak ufak sallarken aynı zamanda kahvemden küçük küçük yudumlar alıyordum.
"Isındın mı?"
"Evet. Saol"
"Ben halimden memnunum"
Göğsüne hafif bir yumruk attım. Ufak bir kahkaha attı. Gözlerimin yavaş yavaş kapanmaya başladığını hissetmiştim ama uyumak istemiyordum. Serkan'ın kokusu çok güzeldi. Bunu her düşündüğümde kendimi kötü hissediyordum ama bunu düşünmeden edemiyordum.
"Dinlenme odalarına gidelim mi uyu biraz"
"Uyuyamıyorum ki"
"Bana gayet uykulu geldin"
"Evet ama hep yanındayken geliyor şimdi gittiğimizde uyuyamam"
Ha siktir. Bunu dememeliydim. Tamamen istem dışı çıkmıştı. O da bunu fark etmiş olacak ki yalandan öksürmeye başladı. Göğsünden kalktığımda kolumdan tuttu.
"İstersen senle uyurum sorun olmaz. Lafını etmem"
Ona baktım. Gözünde büyük bir istek vardı. Ela gözleri kocaman olmuştu.
"Bir kelime bile edersen seni boğarım tamam mı?"
"Tamam söz"
Banktan kalktığımda uykudan dengemi çok zor sağlıyordum.
"Bence seni gene taşımam gerek"
"Hayır. Kesinlikle hayır"
"Tamam tamam sen bilirsin"
Hastaneye girince asansör yerine merdivene yöneldim. Asansör gibi dar ve kapalı alanlar beni rahatsız ediyordu. Serkan bir kaç basamak önümdeydi. Birinci kat bitince ikinci katın merdivenlerine yöneldim. Yarılamıştım ki birden gözüm karardı. Tam o sırada adım attığım için ayağım kaydı.
"Aaaa!!"
Büyük bir çığlık eşliğinde merdivenlerden yuvarlanırken gözüm buğulanmış beynimin alıcıları kapanıyordu.
Gözümün önüne kara bir perde inerken duyduğum bir ses vardı.
Serkanın adımı haykırışı.

BOŞLUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin