Kalbimde hissettiğim acıyı ifade eden bir kelime yoktu. Hiç bıçaklandınız mı bilmem. Ama size şöyle anlatayım.
Ucu sipsivri keskin bir bıçak düşünün. O kadar keskin ve parlaktır ki ona baktığınızda kendinizi aynaya bakıyor gibi hissedersiniz. O bıçağın çok hızlı bir şekilde kalbinizin tam ortasına saplandığını düşünün. O kadar hızlıdır ki acı o anki şokun ardında kalır.
İşte benim hissettiğim de buydu. Acı vardı hem de çok büyük bir acı vardı. Ama şok. Yaşadığım şok acının tamamen önündeydi.
Nefesinizin kesildiğini düşünün. Nefes almak istiyorsunuz ama alamıyorsunuz. Konuşamadığınızı düşünün. Konuşmak istiyorsunuz ama konuşamıyorsunuz. Boğazınızdaki her bir damarın tek tek düğümlenip tıkandığını düşünün.
Hissettiğim şeyler bunlardı. Birini kaybetmenin hatta çok sevdiğiniz birinin öldüğünü bilmek böyle hissettiriyordu.
Eksik. Çaresiz. Yok olmuş. Yaşayan bir ölü. Umudunu kaybetmiş. Işığı sönmüş.
Gözlerimden akan sıcak yaşlar yanağımı ıslatıyordu. Sevdiğiniz birinin öldüğünü öğrenmenizden daha kötü şey; sevdiğiniz birinin öldüğünü ikinci kez öğrenmekti.
"Alen iyi misin?"
Hissettiğim tüm bu duygular içinde Serkan'a baktım. Şu an yaşadığım şey neydi bilmiyorum ama bu berbattı.
"Alen konuş benimle"
Kolumu tutup beni sarstı. Bakışlarımı yüzünden gözlerine odakladım.
"Canım...acıyor...ben...ben...iyi...değilim..."
Ağzımdan dökülen bu kelimeler tamamen fısıltıdan ibaretti. Gözlerinde korkuyu ve endişeyi gördüm. Şu an için doğru duygulardı sanırım.
"Alen bak sakin ol dememin faydası yok biliyorum. Ama beni dinlersen şu an hissettiğin acıyı hafifletebilirim"
Tepkisiz bir biçimde ona baktım. İlk verdiğim tepkinin aynısını vermeyecektim. O tepkinin sonunda bu hale gelmiştim. Acınası hale. Aşık olduğum adamı motor kazasında kaybettim. O öldü. Oğuz öldü. Ama ben ne o kaza da ne de intihar girişimimde ölemedim. Her konuda beceriksiz olduğum gibi bu konuda da beceriksiz olmuştum.
"Bak olay bildiğin gibi değil Alen. Madalyonun bir görünen yüzü bir de arka yüzü var. Arka yüzü tamamen farklı"
Ellerime uzanıp iki elinin arasına aldı. Hiçbir harekette bulunmadım.
"Anlat"
Sesimdeki emirle bana baktı.
"Efendim?"
"Anlat. Arka yüzünü göster bana"
Mutlu olmuş bir biçimde bana baktı. Ama bu onu mutlu etmek için değildi. Acımı gerçekten hafifletecek miydi onu merak ediyordum.
"Bak. Amerikaya gittiğimi biliyorsun. Bir gece Oğuz beni aradı acilen Türkiyeye gelmem gerektiğini senle alakalı bir durum olduğunu söyledi. Önemli dedi. O gecenin sabahı Türkiyeye döndüm. Ve bana her şeyi anlattı"
Susup ceketinden bir kaç kağıt çıkardı. Bana doğru uzattı.
"Bunlar ne?"
"Oku"
Ben kağıtları okuyup dehşet içinde kalmaya başlarken o konuşmaya devam etti.
"Kağıtlarda da gördüğün gibi Oğuz iyi değildi Alen. Ölecekti. Zaten onu görür görmez fiziksel anlamdaki çöküşünü fark etmiştim. Sen fark edemedin mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOŞLUK
Teen FictionAlen hastanede uyandığında geçmişiyle alakalı hiçbir şey hatırlamayan bir genç kızdır. Kişiler ve olaylar ona çok yabancıdır. İçinde hissettiği kocaman bir boşluk vardır. ara sıra gelen anıları şu an yaşadığı hayattan tamamen farklıdır. O kimdi? O g...