1 yıl sonrası...
Gelecekte sizi ölümün beklediğini bile bile normalmiş gibi hayatınızı yaşamaya devam ettiniz mi hiç? Ben bir kızın başına gelebilecek en kötü şeyleri yaşadım; hatta yaşamaya devam ediyorum. Ellerimdeki morluklara, ayak tabanımdaki nasırlara, dudağımın üzerinde soğuktan oluşan kızarıklara rağmen ben hala hayatıma devam ediyorum. Kaderim kör noktamdan öyle bir vurdu ki beni; bende ne gülümseme kaldı ne de umudun yeşermesi. O umudu öyle bir kuruttu ki, bir daha yeşermesi mucizevi bir şey oldu. O komutan benim hayatımı bana sormadan ellerimden çalan kişiydi. Nefretle dolu olması gereken bu kalbim söz dinliyor muydu ki? Size anlattıklarımdan pek bir şey anlamadınız biliyorum biraz eskiye gideceğim.
Gözlerim yaşlı neler olacağını az çok biliyordum. Bileğimden o kadar sert tutuyordu ki eklem yerimden ikiye ayıracak gibi. Ne kadar debelensemde beni o rutubetten yosunlaşmış, nemlilikten demirleri paslanmış mahzen gibi bir yere tıkmasına engel olamamıştım. Sertçe yere çarpan bedenim bir tane daha morluğun oluşacağını sızlamasıyla belli etmişti. Demir parmaklıktan oluşan kapıya yetişemeden sertçe üzerime kapatılmıştı. Tek bir yatak ve küçük bir duvarla gizlenmiş tuvaletten başka bir şey yoktu. Yatağın üzerine çıkıp tavanla birleşik olan küçük camdan dışarıya bağırmaya başlamıştım. "Sesimi duyan var mı? Biri bana yardım etsin! Burada zorla tutuluyoruz!" Bu ıssız ormanla çevrili olan evin yakınından birinin geçmesi mümkün değildi. Bu ironiyi daha sonradan öğrenmiştim. Ani bir şekilde buz gibi su arkama boca edilince irkilerek inledim. Döken kişiye bakınca kızıl saçlı pisliğin olduğunu anlamalıydım. "Bana bak küçük fare kes sesini! Yoksa daha soğuğunu yersin suratına. Böylece hasta olup geberirsin, bende senden kurtulmuş olurum." Alayla bitirdiği cümlesinin ardından "beni direk öldür de bende sende kurtulmuş olurum" dedim. Sert sözlerime yüzünü buruşturarak karşılık vermişti. O giderken üzerimdeki ıslak tshirtü çıkarıp tahta sandalyenin üzerine serdim ve hızla yatağın battaniyesini üzerime sarıp ısınmaya çalıştım. Bacaklarım artık beni ayakta tutmakta zorlanırken beton zemine oturdum. Bacaklarımıda bedenime çekip battaniyenin altına aldım. Yaşadıklarım tekrar edercesine beni ağlatırken bir ağlama sesi daha duydum. Ama bu ağlama sesi öksürükle karışık ağlamaydı. Hemen battaniyeyi üzerime sarıp ayağa kalktım. "İyi misiniz?" Hemen cevap alamamıştım. Bir süre sonra başka biriden gelen ses "sanırım Rose öldü." Son kelimesini sesli ağlayarak devam ettirmişti. başımdan kaynar sular inerken var gücümle bağırmaya başladım. "Hey! Biriniz buraya bakın! Hemen!" Evet, gelen oydu. Benim kaderimi buraya bağlayan geliyordu. Yine kaba botlarından birini giyinmişti. Üzerinde sade siyah tshirt vardı. Bedenini sarması ise küçük bir ayrıntıydı...
Yüzüme "ne oldu" dercesine bakarken "Rose'a birşeyler oldu sanırım. Lütfen biriniz bakın." Bana cevap vermeden hızla görüş alanımdan çıktı. Bulunduğumuz küçük mahzenler yan yana olduğu için göremiyordum. Ama şunu duyabilmiştim. "Siktir"Durun bir dakika ben size hikayemi sanki yarım anlattım. Sizin daha eskiye gitmeniz gerekiyor. En eski köşesine, hayatımın en güzel zamanlarına. Umut dolu öğretmenliğimin ilk günlerine...
••••• 1 yıl önce •••••
''Yenilik...''
Mırıldanışı iri dudaklarından dökülen kelimelerle, hayal gücünü zorluyordu. Başını hareket ettirmeden gözlerini odanın içinde gezdirdiğinde parmak uçlarını da dudaklarının üzerinde gezdirdi. Mahzenindeki tutsaklarına farklı oyunlar düşünüyordu. Düşünce yoğunluğu arasında yeni bir fikir çıkaramamıştı. Yayıldığı koltuğundan derin nefes alarak oturuşunu düzeltti. Masasından ağır ağır kalkarak rütbesinin simgesi olan rozetini göğüsünden çıkartıp bıkkınlıkla çekmecesine fırlattı. Rozetini çıkardığı yeri asilce parmak uçlarıyla silkti. Bu durumdan fazla haz almıyordu. Damarlarında hızlı akan kana karşılık sakin bir işti. Demirin ete bürünmüş haliydi. Tenindeki pürüzsüzlükten bir gün ödün vermemişti. O, duvarları çığlıkların tırmaladığı ; geceleri ise tavandan su damlamasıyla oluşan ses ile mutlu olan, ruhunu ise ölüm fısıltılarıyla dolduran birisiydi.
O, şehvetin kalbini attıran, karanlıktaki zifiriyi saklayan ve Ay'da ki muhteşem büyüyü barındıran Kurt adamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT ÇETESİ
FantasyTüyleri o kadar parlaktı ki değil çamurlu, topraklı yolda bile yürümemiş gibiydi. Rüzgar, kürkünün arasından her geçtiğinde sanki en pahalı saç kremlerini kullanıyormuş gibi ahenkle sallanıyordu. Baktıkça bacaklarım titriyor hırladıkça nefesim kesil...