• 10.Bölüm •

6.8K 1K 108
                                    

      Müzikle keyiflendirmek için medyadaki dinleyebilirsiniz -I hate u I i love u.

         Madra'dan...

          Gözlerim bana oyun mu oynuyordu tam seçemiyordum. Kızı yaka paça tutup götürüyordu. Ona yardım mı etmeliydim yoksa kaçmalı mıydım? Ağacın ardına kendimi saklasamda sanki beni hissediyormuş gibi etrafını yokluyordu. İğrenç hareketleri üzerindeki takım elbiseye hiç yakışmıyordu. Gözümden akan yaş soğuğun etkisiyle donabilirdi. Bacaklarıma düşen sızı soğukla anlaşmış gibiydi. Parmak uçlarımın ise soğuğa teslim oluşunu hissizliğinden belli ediyordu. Kar yoktu ama ayazı her yeri sarmıştı.
Kızın pes edişi sinirimi körüklerken bu kadar onu çaresiz kılan neydi merak ediyordum. Albert duraksayarak bakışlarını bulunduğum yere doğru çevirdi. Burada olduğumu anlamış olma olasılığı yüzde doksandı. Hemen kendimi arkaya çekip ağacın ardında hareket etmeden beklemiştim. Gözlerimi kapattım. Oraya bakmak için başımı çıkardığımda uzakta değilde yakınımda olmaması için dua ettim. Çünkü filmlerde hep öyle oluyordu. Yavaşça buz tutmuş gözlerimi araladım. Yaslandığım, gövdesi yosun tutmuş ağaca yüzümü döndüm. Yosun olmasına rağmen ellerimi ağaca dayadım. Başımı yavaşça dışarı çıkardığımda ise orada kimsenin olmadığını fark etmiştim. Ağacın ardından çıkıp topraklı yola yürüdüm. Onların yaklaşık 30 saniye önce bulundukları yere geldim. Yerdeki ayak izleri kızın geldiği yönü işaret ediyordu. Tamam! Bu kadar aksiyon yeterliydi. Daha fazla gidersem nelerle karşılaşacağımı bilmiyordum. Üstelik kokum beni ele verirken sanki davetiye misali daha da kötü sonuçları körüklerdim. Ama tek bir zayıf noktam beni uyarıyordu. Merakım! O kıza ne olacaktı? Belkide ileride benim başıma gelecek bir olayla karşı karşıyaydım ve ben sonucunu bilirsem daha farklı davranışlarda bulunabilirdim. Onların zayıf noktalarını bilirsem nasıl davranmam gerektiğinide bilirdim. Çünkü o komutanın davranışları bana göre normal değildi. Topraklı yolu takip ettim. Toprağın bittiği yerde orman başlıyordu. Ezilmiş cimleri izleyerek seslere doğru yürüdüm. Nefes alıp durduğumda ceketimin fermuarını aşağıya indirdim. Soğuk her ne kadar kurşun gibi olsada bu ifşadan kurtulmam gerekiyordu. Neyse ki sadece ceketime sıkmıştım. İsteksizlikle ceketimi çıkardım ve ağacın dibine attım. "Seni geri alacağım bebeğim" biraz kendimi motive etmek iyi oluyordu. Daha sonra onlara doğru sessizce yürümeye devam ettim.

               Neredeyse 20 dakikadır yürüyordum. Her tarafım buz kesmişti. Ellerimi her ne kadar bedenime dolasamda işe yaramıyordu. Nefesim duman gibi havaya yayılıyordu. Dikkatimi soğuktan alıp onlara verdim. Soğuğu ne kadar az düşünürsem o kadar az üşürdüm. Ağaçların aradından çıkmadan onlara baktım. Ormanın içinde taşla inşa edilmiş büyük bir bina vardı. Harabe ve bazı yerleri yanık görünüyordu. İçimde, sanki daha önce buraya gelmişim gibi bir hissiyat belirmişti. Albert kızı yere fırlatarak arkasını döndü. Yüzündeki öfkeyi görebiliyordum. Harabe binadan çıkan diğer kişiler beni korkutmaya başlıyordu. Bu kadar korkunun ardından birde soğuğun tenime işleyişi burnumun akmasını tetikliyordu. Aralıklı çitleri atlayarak yanına varan arkadaşları kızın etrafını sarmıştı. Tam olarak öğrencim dahil altı kişilerdi ve sadece ikisi kızdı. Tabi yerdeki can çekişen kız hariç. "Seni aadi..." Dişlerini sıkarak konuşan siyah saçlı biriydi. Kulaklarıma inanamadığım ses, gözlerimi istemsizce büyütmeme neden olmuştu. Albert hırlayarak kızın önüne geçti ve "Zack gelmeden dokunmuyoruz" dedi. Bunlar tam bir hayvandı. Kıza ne yapacaklardı? Harabe evden çıkan adamla herkesin dikkati bozulmuştu. Yıpranmış deri ceketinin altına siyah kot giyinmişti. Tek elinde parmakları olmayan siyah deri eldiven vardı ve başının sağ tarafındaki saçları kazınık diğer yerleri biraz uzundu. İri ve oldukça kaslı bir adamdı. Neredeyse açıkta olan heryerinde dövme vardı. Tabi birde oldukça uzun sakallarını görmezden gelemezdim.

        Adımlarını sert şekilde atarak kızın önünde diklendi. Genç kızın gözleri kızarıktı. Sağ eliyle sol dirseğini tutup yerde öylece oturuyordu. İnfaza boyun eğmiş kaderini sessizce kabullenmişti. Bu hem beni üzüyor hemde sinirlendiriyordu. Ben olsam son nefesime kadar kaçmaya çalışırdım. " Sen kimsinde kaçmaya çalışıyorsun?" Kalın ses tonu, biraz önce gelen son adama aitti. Bağırışı kızı sesli ağlamaya sürüklemişti. Yüzü gözü ıslak olan kız sonunda ağzını aralamayı becerebilmişti. "Af giyinmek istiyorum" kızın cümlesini az buçuk anlasamda duymuştum. Sanırım af istiyordu. Bu Albert'ın "Siktir" demesini sağlamıştı. Sinirle olayın yaşandığı yere arkasını döndü. Böylece yüzü bana taraf çevrilmişti. Suratında memnuniyetsiz bir ifade vardı. Başları olduğunu düşündüğüm adam tekrar konuştu. "Her kukla bu terimi bir defaya mahsus kullanabilir. Bunu sende biliyorsun Albert". Sert sesi oldukça ürkütücü olsada merhamet duygusu barındırıyordu. Albert gözlerini kısıp kollarını göğsünde birleştirdi. Tekrar onlara yüzünü dönerek "Af dilemese bile onu affederdin Zack sende bunu biliyorsun" dedi. Tüm grup onların alttan olan atışmalarını seyrediyordu. Albert pislik herifin teki! Zack denilen adamın zaafıyla dalga geçiyordu ve bu durumun erkeklerde ters etki yaptığını biliyordum. Zack, kızın üzerinden bahis gibi kendini ispatlarcasına bir şeyler yapmaya çalışacaktı. "Ona affı sen giydir o vakit." Tam da demek istediğim buydu. O pisliğin bunu zevkle yapacağını biliyordum. Kızın sesli ağlayışlarıyla  Albert "Kes sesini artık" demişti. Zack elini yumruk yaparak ormana doğru hızla yürürken buradan uzaklaşmak istediğini gayet iyi anlayabiliyordum. Hayretler içerisinde ne yapacağımı bilmiyordum. Üstelik geçenlerde böyle bir adamla aynı ev içerisinde ve yalnız kalmıştım. Belki bende uzaklaşsam psikolojimi hayatta tutabilirdim. Zack denilen adam buranın başı değil miydi? O kızı istese kurtarabilirdi. Ama korkak fare gibi kaçıyordu. Albert'ın tek hareketiyle sarı ve siyah saçlı adamlar kızın iki kolundan tutarak onu içeriye sürüklediler. Kız inleyerek içeriye girdirilirken tüm grup onları izliyordu. Dışarıda tek kalmıştım. İçim içimi yiyordu. O kıza ne yapacaklardı. Ölümden başka en kötü ne yapabilirlerdi? Etrafa bakındım. Gelen giden yoktu. Ölüme koşarcasına taş eve doğru koştum. Çitleri aşıp evin yan tarafına geçtim. Belkide beni biri görmüş olabilirdi. Etrafıma bakıp gelen gideni kontrol ettim. Yan taraftaki kırık camın yanındaki samanların dibine çöktüm biraz beklediğimde soğuğun tenimi hissizleştirdiği fark ettim. Burnumu sessizce çekmeye çalışarak camdan içeri baktım. Gözlerimle ağzım aynı anda açılmıştı. Gözlerimin dolması soğuktan değildi. Kıza arıcıların giyindiği beyaz kıyafet gibi bol birşey giydirmişlerdi. Ama bunun kumaşı deriydi. Ellerini zincirle üst katın tahta parmaklıklarına bağlamışlardı. Albert elindeki kırbaçla sağa sola gidip duruyordu. " Birinci kuralımız neydi?" Kız sessizce ağlayıp cevap vermeme hakkını kullanmak istemişti. "Sana birşey sordum!" Albert'ın bağırışı her yerde yankılanırken grubundaki kızlar sadece olaya gülerek bakıyorlardı. Ne kadar vicdan yoksulluğu içerisindelerdi bilmiyordum. Orada bir kızın canı yanacak ve ikiside ses çıkarmıyorlardı. Son anda gördüğüm kişi öğrencimdi. O nasıl bir belaya bulaşmıştı böyle? Ama kızların aksine kıza üzülürcesine bakıyordu. Daha fazla dayanamayıp başını yana çevirmişti. "Kaçanı ölüm peşler" kızın mırıldanışı Albert'ı daha da öfkelendirmişti. "Daha yüksek!" Genç kız bu sefer bağırmayı seçmişti. "Kaçanı ölüm peşlerdi. Lanet olası herif yap artık şu..." Cümlesini bitiremeden Albert elindeki kırbaçı sırtına işlemişti. Ağızımdan çıkan inleyişimi elimle önlemiştim ama göz yaşlarımı önleyemiyordum. Kızın çığlıkları öğrencimi oradan uzaklaştırmıştı. Onun gibi bende daha fazla dayanamayıp yere çökmüştüm. Bir kırbaç sesiyle bir çığlık daha yankılanmıştı. Ağlayışımı artık tutamıyordum. Ben nereye gelmiştim böyle? Çığlık sesleri ard arda gelirken daha fazla dayanamayacaktım. Ayağa kalkıp evin arkasına yönelmiştim ki birinin benim karşımda diklenişi yüreğimi kördüğüm etmişti. "Nereye gidiyordun" Gözlerimden akan yaş durmuştu. Kıza vurulan kırbaçların sızısı sırtımda beliriyordu. Aynı gelecekten bir çağrışım gibi...

Lütfen yorum yapın :) ❤️ve kendinizi Madra'nın yerine koymanızı isteyeceğim. Siz olsaydınız ne yapardınız? Bir soru daha sizce karşısındaki kişi kim olabilir?

KURT ÇETESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin