Küçük kız çocuğu ormana çıplak ayakla adımını atmıştı. Üzerinde pudra pembesi bileklerinde ise o elbisenin renginde tül bağlıydı. Tüllerin ucu yere değsede küçük kızın hoşuna gidiyordu. Beline kadar olan saçları hafif bir meltemle dalgalar oluşturuyordu. Orman ona en sıcak halini verirken gülümseyerek ormanın içine doğru koşuyordu. Kelebekler de onu arkasından takip ediyordu. Taa ki bir yere kadar. Kelebekler son kanatlarını çırparken o herşeyden habersiz ölü toprağa ayağını basmıştı. Gülümsemesini yüzünden eksik etmeyen küçük kız karşısın duran, ağaca yaslı olan eski aynayı görünce duraksamıştı. Hızla önüne gidip eteğinin pilelerinden tuttu. Hafifçe kaldırıp sallanmaya başlamıştı. Gülümsemesi bir müddet sonra solmaya başlarken gözlerindeki yaşama tutkusuda solmaya başlıyordu ellerini yavaş yavaş serbes bıraktı. Aynada öylece kendine bakarken göz kapayıp açana kadar büyüklüğü aynanın karşısında ona bakıyordu. Kendi bedenine baktığında ise artık küçük olmadığını anlayabilmişti. Üzerindeki pembe elbise pilelerinden başlayıp omuzlarına kadar siyaha bürünmüştü. Bileklerindeki süs için bağlı olan tüllerin ucu toprağa doğru sokulurken aynı yerden sarmaşıklar çıkıp bileklerine bağlanmıştı. Nefesi istemsizce hızlanırken "imdat" diye bağırmaya başlamıştı. Orman bütün güzel rengini yavaş yavaş kaybederken, görebildiği tek şey ağaçlarda beliren "V" harfiydi. Tekrar "imdat" diye bağırdığın da ise arkasından gelen hırıltı sesi ile aniden durmuştu. Yavaşça başını kaldırdığında yüzüne düşen saçlarından zar zor görebiliyordu. Aynadan göz göze geldiği kurt dişlerini çıkarmış ona bakıyordu. Boğazında olan kolye ile uyumlu olan, önceden fark edemediği tokaya baktığını görmüştü. Kurtun, aynanın dibinde duran eski motifli tokayı istediğini hissedebiliyordu. Genç kızın onu çaldığını düşünen kurt, yavaş adımlarla ona doğru yaklaşmaya başlamıştı. İniltilerle ellerini sarmaşıklardan kurtaran kız ayağa kalkıp hızla kaçmaya başlamıştı. Ağaçların kabuklarına kazınmış "V" harfinin eski olduğu, kazınmış yerlerin kabuk tutmasından belli oluyordu. Takip edilmediğini fark eden geç kız ellerini dizlerine dayandırıp nefesini düzene sokmaya çalıştı. Bu hareketi hayatına bedel oluyordu. Hızla üzerine gelen kurtu fark edememişti. Ölümcül hızda ona çarpmıştı.
Madra nefesini sertçe içine çekerek uykusundan uyanmıştı. Nefes nefese kalırken uyandığı rüyanın hala etkisi altındaydı. Ağzı yutkunamayacak kadar kuru olması onu rahatsız ederken boğazını tutarak ayağa kalktı. Çıplak ayaklarına terliğini geçirmeden aşağıya inmişti. Loş gece lambası önünü görmesi için yeterli olduğundan ışığı yakma tenezzülünde bulunmamıştı. Tezgahın üzerinde duran sürahiden bir bardak alıp nefessiz içmişti. Son yudumu alıp bardağı indirirken gözüne ilişen boydan cam kapıya baktı. Ağzını elinin tersiyle silerken ters giden birşeyler vardı. Sorun o cam kapı değildi. Sorun, o kapının açık oluşuydu. Gecenin serin meltemi tül perdeyi dışarıya çekerken bir yandan uğultu oluşturuyordu. Madra elindeki bardağı yavaşça tezgahın üzerine bırakarak "Angel sen misin?" diye seslendi. Sadece duyduğu şey uğultuydu. Camı kapatmak için yürümeye başladı. Kapı kolunu tutup kapatıcakken aniden durdu. Havanın karanlık oluşuyla gözlerini kısarak baktı. Fark ettiği şeyi göremiyordu. Yarım kapattığı kapıyı tekrar geri açarak yalın ayak çimene bastı. Ayaklarında gıdıklanma hissi belirsede şuan ki gerilimini bozamıyordu. Yaklaştı yaklaştı yaklaştı... Görüş alanına giren şey ise ağaca kazınmış "V" harfiydi. Kaşları korku ve telaştan çatılırken yüz mimikleride onlara uyum sağlıyordu. Yavaşça iki geri adım atarak önünü kapıya döndü ve koşup kapıyı sıkıca kapattı. Perdeyi çekip evde bulunan alarm sistemini devreye soktu. Her akşam devrede olan alarm sistemi bu akşam neden devrede değildi peki? Hızla odasına çıkıp kapısını kapattı. Pencerelerine bakarak kapalı olup olmadığını kontröl etti. Rüyanın etkisi geçmeden gördüğü şeyin etkisine girmişti. Yatağına girip ince pikesini üzerine çekti. Yüzü hala korkunun etkisindeyken gözünden akan yaşını silemiyordu. Hatta ağlayamıyordu bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT ÇETESİ
FantasyTüyleri o kadar parlaktı ki değil çamurlu, topraklı yolda bile yürümemiş gibiydi. Rüzgar, kürkünün arasından her geçtiğinde sanki en pahalı saç kremlerini kullanıyormuş gibi ahenkle sallanıyordu. Baktıkça bacaklarım titriyor hırladıkça nefesim kesil...