Diego yaşlı dudaklarından birşey mırıldansada Albert duyamamıştı. Yaşlı adam yavaşça ellerini kızın üzerinden çekip Albert'a baktı. Fazla gergin gözlerle "bunu yapamıyorum" dedi. Albert kaşlarını çatarak "neden?" diye sordu sakince. Diego kaşlarını kuşkuyla çatmıştı. Düşünceli gözlerle etrafa bakıyordu. "Bilmiyorum ama öğreneceğim Albert. Çok tuhaf şeyler hissediyorum." Albert ensesini sertçe sıvazlamıştı. Diego "sanırım genç bayanı mecburan böyle göndermemiz gerekecek" dediğinde Albert sıkıntıyla inleyerek başını geriye attı. "Diego mecbur kalmak tercihlerim arasında değil" diyip başını yaşlı adama çevirdi. Yaşlı adam "biliyorum seni ama bu sorun benden kaynaklı değil". Albert cevap vermeden odadan dışarıya çıktı.Yüzüne güneş ışığının vurmasıyla ayılıyordu. Gözlerini açmalı mıydı? Hayır! Sonsuza dek açmak istemiyordu, açmamalıydı. Aklını kontrol ederek kendi ismini mırıldandı. "Ben Madra Foster. Ben bir öğretmenim" bu cümleyi bir kaç kez içinden tekrarlayıp zihnini korumaya çalıştı. Etrafını çevreleyen sıkıntı iyice büyüyordu. Sanki her an aleve dönüşecek kor gibi bekleyen birşeyler vardı içinde. Önce bir damla aktı gözünden kulağına doğru. Yattığı yerde hayatının son bulmasını istiyordu artık. Birazcık kuvveti olsa kendi bile sonlandıra bilirdi yaşamını. Kirpikleri hafiften aralandı. Aralandı ama boğuluydu etrafı. Tekrar yumup tekrar açtı gözlerini. Bu sefer biraz daha netleşti her şey. Koluna takılı iğneyi gördü. Daha sonra iğnedeki boruyu takip ederek seruma bağlı olduğunu farketti. Sanırım bir hastaneydi. Yok yok hayır. Hastane olamayacak kadar değişikti duvarda asılan şeyler vardı. Bir kaçığın evimiydi yoksa? Hayır hayır kaçık olmayacak kadar özenle dizilmişti eşyalar. Ya da büyücü müydü? Gözlerini yumup zorlukla yutkundu. Arkasından gelen ayakkabı sesi içeriye birinin girdiğini belli ediyordu. Başını çevirmeden yan tarafına baktı. Albert yan tarafındaki boş sedyeye oturmadan dayanmıştı. Kollarını birleştirip kıza ifadesizce baktı. Bir müddet öyle kaldıktan sonra Madra "beni şu an öldürebilirsin" dediğinde Albert başını yavaşça dikledi ama kızdan gözlerini almadı. "Böyle birşey düşünmüyorum." Madra istemsizce güldü. "O zaman hayatıma akli dengem yerinde olmadan devam edeceğim sanırım." diye mırıldandı genç kız. Albert inleyerek gözlerini devirdi. "Bunu niye kendine yapıyorsun?" Madra aniden kalkmaya çalışarak kolundaki serumu çekip çıkarttı. Sedyede doğrulduğunda "ben mi yapıyorum gerçekten?" Sahte olan gülüşüyle söylenmişti. Albert cevap vermeden bakışlarını başka yere çevirdi. "Sende onlar gibisin değil mi? Bir kurt adam." Madra istemsizce ürpermişti. Sedyeden yavaşça indi. Başını hafifçe eğerek bir adım Albert'tan uzaklaştı. Komutan ilgisini Madra'ya yönlendirdiğinde "ne yapıyorsun sen?" dedi. Genç kız fısıldarcasına "benden uzak dur" diyerek bir geri daha adım attı. Albert yerinden doğrulmaya çalıştığında Madra arkasındaki cam dolaba koştu ve rafta duran makası alarak Albert'a doğrulttu. Soğukkanlılığını koruyan komutan kaşlarını çatarak "gerçekten bana zarar vereceğini mi düşünüyorsun?" dediğinde Madra bunun gerçekten saçma olduğunu farkettiğinde kendine içinden kızmıştı. Elindeki makası kıkırdayarak boğazına dayadı. "Evet komutan haklısın" kıkırdaması koca gülüşlere dönüştüğünde Albert'ın gözleri büyümüştü. Evet, şuan onu yapabilecek kapasitesi vardı. O yüzden hareket etmekten vazgeçip "bencede öldür, öldür ki anne ve baban hep vicdan azabı çeksin." Madra gülmesini keserek "acındırmaya çalışma. Hem neden vicdan azabı çeksinler ki?" Madra zaten onlara iyi bir evlat olamadığını biliyordu. "Çünkü seni buraya tek gönderdiği için annen babanla her gün kavga edecek. Bir zaman sonra babana bu cümleleri duymak fazla gelecektir ki o da bir gün çıldırıp anneni öldürecek ve hazin son." Bu cümlelerinden sonra Madra'nın gözlerinin masumlaştığını fark ediyordu. "Ölmediğimde ne olacak ki? Sizin yüzünüzden hayatım mahvoldu." Bağırışlarını duyan Diego da çoktan kapıya gelmiş ve endişeli gözlerle Madra'yı izliyordu. "Duydun mu Diego hayatını biz mahvetmişiz halbuki..." Diego Albert'ın lafını keserek "yapma Albert". Genç kız birşeylerin ters gittiğinin farkına vararak merakla Diego'ya daha sonrada Albert'a baktı. Albert "hadi ama Diego bunu bilmesi gerekiyor." Genç kızın mırıldanışı duyulamayacak kadar azdı. "Ne oldu?" Albert sinsice gülümseyerek "senin biraz geçmişini araştırdım ve hiç parlak değildi." Madra kaşlarını çatmıştı. "Sen ne demeye çalışıyorsun ben hiç bir zaman kötü yollarla uğraşmadım seni aşağılık herif." Albert'ın gülümsemesi yüzüne yayılmıştı. "O kadar yakın zamanda olan birşey değil küçük bayan." Diego sinirlenerek "Albert yeter artık" dediğinde komutan gözlerini devirerek "hiç eğlenceli değilsin Diego." Madra artık sıkılarak boğazındaki makası indirdi. "Yeter artık geçmişimle ilgili ne olduğunu söyleyecek misiniz?" Bu sefer komutanın konuşmasına fırsat vermeden Diego atılmıştı. "Madra o kitapla ilgili bir geçmişin var. Tam olarak bizde bilmiyoruz. Şu an bunları konuşmamız çok saçma, senin iyi olman gerekiyor." Genç kızın gözünden akan yaşı buz gibiydi. "İyi mi olmam gerekiyor? Sence iyi olabilir miyim?" Bağırması etrafta yankılanıyordu. "Şu halime bir bak. Buraya öğretmen olarak geldim. O kadar hayalim vardı ki ama şu düştüğüm duruma bak." Ağlamayla karışık bağırışı boğazını acıtıyordu. Albert "hadi ama 'düştüğüm durum' deme biz o kadar da düşük değiliz" demesiyle Diego ile Madra aynı anda "kapa çeneni" diye bağırmışlardı. Albert ellerini kaldırarak suçlu olmadığını der gibi iki yana salladı. Diego genç kıza hüzünle yanaştı. Elindeki makası alıp yerine koydu. "Ve eminimki öğretmenliğimin son günleri yaşıyorum. Bu tür şeylerden o kadar etkilendim ki bu psikolojimi bozdu. Bende derslerde sürekli kekeleme huyu oluştu. Hiç kimse anlattığımdan tek zerre anlamıyor ve daha kötü geçmişimle ilgili bir sorun olduğunu söylüyorsunuz. Şimdi nasıl iyi olabilirim ki ben?" Madra'nın yanaklarında tek kuru bir yer kalmamıştı. Cümleleri Diego'yu içten etkilemişti. Albert masum bir çocuk gibi kıza baksada vicdanını dindirebilecek kadarda soğuktu.
Diego Madra'nın ellerini avucunun içine alarak "ben sana yardım edebilirim. Eğer istersen tabi." Madra güvenemiyordu ama zaten en kötü durumdaydı şu an. Albert kaşlarını çatarak ne demeye çalıştığının farkına varması için Diego'ya bakıyordu. Bu yüzden bütün planları gidebilirdi. Genç kızı sık sık görmesi onu kukla olarak almasına engel olurdu. Madra bir cevap vermediği için evet olarak algılanmıştı. Komutan hayal kırıklığıyla başını geriye atarak sertçe nefesini dışarıya verdi. Daha sonra sert adımlarla odadan çıktı. Madra gözlerini silerek "sende onlardan mısın?" dedi. Diego başıyla onaylayıp gülümsedi. "Onlardan olmasam burada olmazdım." Genç kız "hayır, yani kurt adam mısın?" dedi ürkek bir sesle. "Hayır, bilmiyorum bunu kaldırabilir misin ama ben büyücüyüm." Adam gülümseyerek zararsız olduğunu belli etmeye çalışıyordu. Genç kızda ona karşılık vererek "evet buna yaklaşık bir kaç ay önce alışmıştım. Bradd'den dolayı." Gülümsemesi yarıda kesilmişti. Bradd'in dönüştüğü an gözlerinin önüne gelmiş ve içi yine ürpermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT ÇETESİ
FantastikTüyleri o kadar parlaktı ki değil çamurlu, topraklı yolda bile yürümemiş gibiydi. Rüzgar, kürkünün arasından her geçtiğinde sanki en pahalı saç kremlerini kullanıyormuş gibi ahenkle sallanıyordu. Baktıkça bacaklarım titriyor hırladıkça nefesim kesil...