13. Bölüm

5.9K 840 45
                                    


        Adını ben koyamıyordum bu yaşadıklarımın. Hayatıma kötülüğü sızdıran belkide benimdir. Kuşkuya kendimi çabuk teslim edişim kötülüğü çabuk kabul edişimle aynı doğrudaydı. Sadece güç mü bu hayatta yaşatırdı beni? Sadece cesaret mi yaşamaya hazırlardı beni? Tüm insanlar bunu başarırken ben bir kabuğun altına gizlenmiş miydim? Uzakta duran gücü nasıl yakalardım onca yıl sonra? Gücün cazibesine bir kere kapılsam beni içine çeker miydi? Artık anlayabiliyordum. Hayatı güzelleştiren iki element vardı benim için; birisi hazmedemediğin zaman kişilik kaybına uğratan güç, diğeri ise gücü yakalama duygusunu aşılayan cesaretti belkide.

             Saçlarıma karışan rüzgar ruhumu dinlendiriyordu. Doğanın kokusu düşünce yoğunluğumu birazda olsa dindirebiliyordu. Gün yoğunluğunu atlatabilmiş olan güneş, kendini yavaş yavaş dağın üzerine doğru bırakıyordu. Renk karmaşasına girmiş olan gökyüzü, yüzümü gülümsetmeyi başarıyordu. Ucunda bulunduğum uçurum ne panik olunacak kadar yüksekti ne de rahat davranılacak kadar masumdu. Ama tek bir şeyi vardı ki burası bana iyi gelmişti. Bir haftalık yoganın veremediği huzuru burası tek seferde vermişti bana. Bacaklarıma batan küçük otlar baharı müjdeliyordu. Bir ay önce karla kaplı olan alan şimdi yemyeşildi. Güneşin yarısı dağın ardına saklandığında gitme vaktinin geldiğini belli ediyordu. En azından güneş batmadan eve dönmem gerekiyordu. Geri dönerken ise aklımda tek birşey vardı; cesaret. Güç için ilk o gerekiyordu. Sonuçta birşey çiğnenmeden yutulmazdı.

Hızla yokuş aşağıya inerken rüzgar sert soğuğunu hissettirmeye başlamıştı. Ne kadar bahar gelsede kışın etkisi bazı saatler sürüyordu. Hava kararana kadar eve varmıştım. Gürültüyle dolu aklım hala cevapsızlığı haykırıyordu bana. Eve vardığımda kapının önünde duraksamıştım. Cesaret hücrelerimi uyarırken yüzümde haylaz gülümseme beliriyordu. Ama hala eksiklik vardı. Tedirginlik cesaretle boğuşurken öyle durup düşünüyordum. İşaret parmağımla alnımı kaşıyıp hızla eve girdim. Seri şekilde odama çıkıp üzerimi çıkardım siyah kapüşonlu sweatle siyah pantolon giyinmiştim, aynı onlar gibi...

           Hızla aşağıya inip Angel'aya küçük yalanlar söyleyip dışarı çıktım. Kapüşonumu başıma geçirip soğumuş ellerimi cebime soktum. Adımlarım, aylar önce gittiğim kötülükleri haykıran sokağa doğruydu. Sokağa girdiğimde başımı olduğunca kaldırmadan hızla yürüyordum. Öğrencimin önceki aylarda beni yere yapıştırdığı malikanenin önüne gelmiştim. Komutanla buluştuğum yerden daha ürkütücüydü. Ne yalan söyleyim herkesin sigara içmesinden dolayı duman altı olacağını düşünüyordum ama sigaraya ait tek bir duman dışarıya çıkmıyordu. Dikkat çekmemek için yavaş ve rahat hareketlerle içeriye girdim. Girer girmez sağ kolumdan tutan kel adam ağzını kulağıma dayayarak "seni daha önce burada görmüş müydüm?" dedi. Yüzüne bakamıyordum ama dişlerini sıkarak konuştuğunu anlayabiliyordum. Şuan tek umudum konuşurken ağzından çıkardığı salyalarının olmamasıydı. Kapüşonu salyalı bir kız hayalimdeki sırada değildi bile. Bana uymayan hareketle "Eeeh! Bırak! Burası parayla çalışmıyor mu?" Sertçe kolumu çekmiştim. Tepkimden sonra benden uzaklaşan adamın gözüne sinirle bakmıştım. Siyah teni onu çekici kılsada ürkütücü gözüküyordu. "Paran var mı ki?" Sorusunu normal dile getirsede oldukça sesi gür ve kalındı. Gözlerimi devirerek "Evet!" demiştim. İçeriye doğru bakıp "tamam ama sana bir tavsiye vermeliyim" dedi. Ne olduğunu sorarcasına başımı salladım. Yüzünü yüzüme yanaştırıp "Arkaya gitme ve dikkat et burası sana fazla gelir" dedi ve arkaya doğru iki adım atıp gitmişti. Ben buraya cesaretlenmek için gelmiştim. O yüzden içimde beklemediğim bir öz güven vardı. Özelliklede o iri adama kafa tuttuktan sonra dozu artan bir cesaretti. Telefonumun çalmasıyla hızla cevap verdim. O sırada etrafı fazla dikkat çekmeden incelemeye başladım. Arayan psikoloğumdu. "Madra nerdesin?" Bunu sormak için aramış olamazdı. "Eğlenmeye dışarıya çıktım merak etme yalnız değilim." Bu günlerde fazla yalan söylüyordum ama söylemesem eve girene kadar peşimi bırakmazdı. "Senden istediğim birşey var" dedi ve biraz duraksadı. "Bu gün eğlencene ara ver ve eve git. Çıkma dışarıya eğer sıkılırım dersen yanına gelebilirim." Bu çok saçmaydı. Cesaretimi bulmuşken nasıl başka gün tekrar toplayabilirdim? "Nedeni ne peki?" , "Lütfen Madra eve git." Cevap vermediğinde daha fazla onu zorlamayacaktım. "Tamam biraz daha durup giderim olur mu?" O sırada bulunduğum yerin arka bahçesi olduğunu fark etmiştim ve oradan oldukça yüksek sesler geliyordu. "Tamam ama en fazla 15 dakika" demişti. Dediğini onaylayıp telefonu hızla kapamıştım. Telefonu cebime koyurken bahçeye de ilk adımımı atmıştım. Gözlerimin algıladığı görüntü beynime iletirken bir aksaklık mı vardı yoksa gördüklerim gerçek miydi? Yüzüme korkunun düştüğü an ağzım şaşkınlıktan aralık kalmıştı. Arkamdan gelen birisi bana çarpıp geçerken kenara doğru savrulmuştum ama o kişinin bana vurup geçmesi umrumda bile değildi. Şuan gördüklerimden gözümü bir an bile ayıramıyordum. Bedenim buz kütlesine girmiş gibiydi. Gözlerimin karıncalanması belkide tansiyonumun düşmesinden kaynaklıydı.
          Epey uzağımda koca bir kurt duruyordu ve insanlar korkmak yerine ona bakarak gülüyorlardı. Alacalı kurt dengesini toplamakta biraz zorluk yaşasada önünde duran yaşlı adam bilmediğim dilde birşeyler diyordu. Tahminlerime dayanarak onu sakinleştirmeye çalışıyor olabilirdi. Elimi kalbime götürdüğümde ritimsiz bir durum olduğunu hissedebiliyordum. Yanımdaki boş sandalyeden destek almaya çalışarak sıkıca tutundum. Ellerim soğuk soğuk ter atarken yüzümü görmek istemiyordum bile. Bu insanların amacı neydi. Ona eziyet mi çektirmek yoksa kendilerini ona öldürtmek miydi? Alaca kurtun delice uluması beni korkutuyordu. Belkide bu şehirde olan diğer  kurtlardan yardım istiyordu. Şuan kaçmamamın sebebi bu kadar insandan beni hedef alması imkansız olduğundandı. Ona hem acırcasına hemde merakla bakarken yanımdaki girenlere gözümü çevirdim. Gruptan biri, burnu havada olan, komutandan başka biri değildi. Onu görmemle başımı ters tarafa çevirmem bir olmuştu. Buradan hızla kalkarsam dikkatini bana çevirebilirdi. O yüzden sakince oturup ne yapacaklarını izliyordum. Yanındakilerde o pislik grubuydu. Komutanın güler yüzü 5 adım attıktan sonra solmuştu. Aniden duraksayıp birini ararcasına etrafına sertçe bakınmaya başladı. Ben iyice yüzümü önüme doğru gömdüğümde görüş alanımdan çıkmıştı. Kurtun sesi iyice artarken birinin omzumdan dürtmesiyle aniden o kişiye doğru dönmüştüm. Ruhumu az daha bedenimden ayırırken içkiden sarhoş olmuş adam yüzüme yaklaşıp "içki alır mıydınız bayan" dedi. Ağzından gelen iğrenç koku yüzünün yemek artıklarıyla dolu olması midemi çalkalarken nefes almadan "hayır" demiştim. Yüzümü arkama dönüp derin nefes aldıktan sonra nefesimi tutup tekrar ona döndüğümde bir kaşını kaldırıp-indirip, gözleriylede tepsideki içkiyi gösterdiğinde gülmemek için kendimi zor tutuyordum. "Hayır teşekkür ederim"dedim. Onu asla aşağılayamazdım.  Çünkü o rahatlığı böyle bulmuşsa bana saygı duymak düşerdi. Kendinden geçmiş, kocaman bir tebessüm ederek arkasını dönüp gitmişti. Kırkırdarken aklımdan tek geçen komik çizgi karakterlerine benziyor oluşuydu. İlgimi ondan alıp geniş alana tekrar bakınca kurtun orada olmadığını görmüştü. Sanırım bu cani insanların elinden kurtulmuştu. Artık şu komutana görünmeden gitsem iyi olacaktı. O adamda  hala çözemediğim bir sürü şey vardı. Bahçeden çıkıp çıkışa doğru ilerlerken sert bir el beni omuzumdan yakalayıp kendine çevirmişti. Öğrencim bana sinirle bakarken bu kadar güçlü oluşuna anlam verememiştim. "Senin burada ne işin var öğretmen? Kendini öldürtmek mi istiyorsun? Deli misin sen!" Sesi fazla kalındı. Onda çözemediğim bir farklılık vardı ve hiç bu kadar onu sinirli görmemiştim. Elini sertçe omuzumdan itip, sinirli ifadeyle ona bakarak "Evet delirdim! Siz delirttiniz beni!" Dediğimde afallamıştı. Kolumdan sıkıca tutup dışarıya sürüklediğinde kolumun acıdığını ona belli etmemeye çalışıyordum. Kapıdan çıkar çıkmaz beni bırakmıştı. "Ne istiyorsunuz benden? Ben bu psikolojiyle yaşayamam anladın mı seni aptal çocuk?" Sinirim had safhadaydı. Bana yakışmayan kelime kullandığımı biliyordum ama artık dayanamıyordum. Oda çok sinirliydi. Sanki öğrencim değilde bana her an zarar verebilecek birisi gibi duruyordu. Ama ben buraya cesaretimle gelmiştim. "Senin için komutanının çok güzel planları var anladın mı?" Sinirden gözü dönmüştü. Bir dakika! "Benim komutanım mı?" Bir dakika daha durun daha önemli bir ayrıntı vardı. "Ne planı!? Ne diyorsun sen? Yeter artık anladın mı , yeter!" Sanki pot kırmışcasına avucunu alnına dayadı. "Aklın varsa buralardan gidersin. Sana tavsiye ailene gitme. Gerçi her halükarda bulacak seni." Pot kırsada çok ağır ve korkutucu konuşmaya devam ediyordu. Ona acırcasına bakarken " ne oldu sana böyle? Sende mi kötü oldun artık?" Önce yüzü düşmüştü sonra aniden kahkaha atmaya başlamıştı. "Ben zaten hep kötüydüm" düzgün nefes alabilmek için ağzımı aralamıştım. Her ne olursa olsun ona değer veriyordum. Bizim aramızdaki ilişki abla kardeşin en alt kademesiydi belkide ama bu anla birlikte sadece öğretmen öğrenci ilişkisi bile göremiyordum. Gözümden akan yaşı görünce gülüşü durmuştu. Ona uzun süre hareketsiz bakışımın ardından arkamı dönüp koşmaya başlamıştım. Göz yaşımı yenilemeden silip eve koşmaya başlamıştım. Havanın umursanmayacak soğuğu boğazımı yakmaya başlasada durmamıştım.
Evin önüne geldiğimde anahtarımla kapıyı aceleyle açmıştım. Masadaki notu fark edip elime aldığımda Angel'ın bana bıraktığını anlayabiliyordum. Notta annesinin fenalaştığını ama korkulacak birşeyin olmadığı ve bu gün eve gelmeyeceklerini yazıyordu. Dipnot olarakta dolapta yemeğin olduğunu bildirmişti. Notu tekrar aldığım yere bırakarak yukarıya çıkmıştım. Yatağımın altında bulunan valizi hızla çıkarıp yatağımın üzerine savurdum. Dolabımda bulduğum eşyaları özensizce valize doldururken buradaki hayallerimi de elbiselerle birlikte tıkıştırıyordum. Son umudumda beni terk etmişti artık. Cesaret hayatımın ağırlığına yenik düşmüştü.
Sertçe valizi kapatıp evden çıkmıştım. Göz yaşlarım adeta sel olmuştu. Belli bir zaman sonra yoldan geçen taksiyi durdurup hava alanına gideceğimi söylemiştim. Yolu kederle izlerken orman sanki hüzünümü bastırmak için bana huzuru sunuyordu. Belli bir süre sonra ağlamam durmuştu. Sadece yanından geçtiğim güzel doğayı izliyordum. Göz yaşımı silerken birden duraksamıştım. Ağaçların ardına dikkatle baktığımda siyah birşeyin bizim güzergahta ilerlediğini görebiliyordum. Gördüğüm şey burada çok bulunan kurtlardan bir tanesiydi. Sanki bizi izliyordu ama ne kadar iri olursa olsun korkmuyordum. Çünkü ilgisi bizde değildi. Beni gülümsetmeyi başaran kurtu biraz daha incelemeye başladım. Siyah kürküyle zor fark ediliyordu. Zaten üzerine düşen ay ışığının yardığıyla onu görebiliyordum. Kürküne vuran ışık sanki parlıyor gibiydi. Ona, kusursuz sunulmuş bir nimet gibiydi.
Hava alanına yaklaşmadan gözden kaybolmuştu. Bu uçak koltuğundansa onu izlerken yol almak daha keyifli olurdu. Uçak saati sabaha karşıydı. Camdan izlediğim güneşin doğuşu gözlerimi acıtırken kendimi uykuya teslim etmiştim.
Seslenen biri tarafından uyandırılmıştım. "Yolculuğumuz sona ermiştir." Gülümseyen kadın giderken bende afallayarak ayağa diklenmiştim. Valizimi alarak hazırda bekleyen taksilere binmiştim. Yüzüme yerleşen gülümseme eskileri hatırlamaktan geliyordu. Annemi ve babamı görmek için sabırsızlanıyordum. Şuan sıcak kahvelerini içerek sohbet ediyorlardır. Tatilde her zaman bunu yaparlardı. Heyecanla büyüdüğüm yerleri izlerken çabucak eve ulaşmıştım. Asansöre bindiğimde heyecanım iyice artmıştı. Onları çok özlemiştim. Asansör kapısı açıldığında hemen sağıma dönüp zile sonuna kadar köklenmiştim. Sevinçle açan annem ve babam bana hızla sarılmışlardı. Önce şaşırmaları gerekmiyor muydu? Fazla umursamadan onlara çığlıkla sarılmıştım. Annem iki elinin arasına yüzümü alarak alnımı öperken babamda ellerimi öpüyordu. Annem beni ne kadar özlediğini dile getirirken babamda onu destekliyordu. Annem gülerek "unuttuğumuz birisi var" dedi. Babam biraz bu konuya karşı gibi davransada birşey dememişti. "Ne oluyor anne?" Dediğimde cevap vermeden elimden tutup beni salona götürmüştü. Kalın botları sade yeşil forması, düzenli saçlarıyla bana bakan Albert kalbimi durdurmuştu. "Erkek arkadaşının gönlü buraya gelmene dayanamadı sanırım" annem gülümseyerek söylediği cümlenin ne kadar korkunç olduğunu bile bilemezken buz gibi terlerim yüzümden aşağıya akıyordu.

Desteğinizi benden esirgemeyin. :)❤️

KURT ÇETESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin