3.Bölüm

19.9K 1.9K 84
                                    


Okul çıkışına kadar asi öğrencimi görmemiştim. Çıkış zili beynime derinden işlerken ruhumun yorgunluğu kendini hissettirmeye başladı. Koyu renkli kalın paltomu üzerime bitkin bir şekilde geçirip çıkış kapısına yöneldim. Hava kırgın ve soğuktu.  Yağmur damlalarından korunmak için paltomun şapkasını başıma geçirdim. Bahçeden çıktığımda öğrencim okulun arkasında buluştuğu adamla ilerlediğini gördüm. Aklımda zincirlerle tuttuğum kötü düşünceler, artık o zincirleri kırmış ve beynimde her biri bir tarafa savrulmuştu. Uyuşturucu ya da hırsızlık yaptırıyor olabilirdi. Diğer bir seçenekte aklını çelip onu kaçırabilirdi. Paltomun yumuşak şapkasını, soğuktan kızarmış elimle biraz daha yüzüme doğru çektim. Evet onları takip ederken kanıma milim milim işleyen soğuklada uğraşacaktım. Adımlarım sessiz, gözlerimi dört açmıştım. Rüzgarın etkisiyle ağzıma giren saçlarımı çekmeye çalışırken ara ve ıssız sokağa girdiğimizi fark ettim. Korkuyu çok yakınımda hissedebiliyordum. Çevreme yüzümü gizleyerek bakındım. Ara yollardan çıkan insanlar hiçte tekine benzemiyordu ve bu soğukta bayağı ahlak dışı giyinenler vardı. Tabi onların aralarında fazla dikkat çekiyordum. İki üç sokak arkaya yürümüştük. Daha sonra kafe gibi bir yerin önünde durmuşlardı. Şimdi tam sırasıydı. İçeriye girerse hayatta bir daha onu orada bulamazdım. Zaten yağmurdan ıslanan paltom sızdırmaya başlamıştı. Arkaları dönüktü. Botlarımın ucunda yürümek zor olsada başarıyordum. İçeriye gireceği an ensesinden tuttuğum gibi kendime çekecektim ki yüzüme bile bakmadan kolumdan tutup beni yere fırlatmıştı. Kapüşonum başımdan çıktığında yüzümü gören öğrenci;

- Sizin sorununuz ne? Beni takip mi ediyorsunuz?

Belimi hissetmiyordum. Sızlanarak yerden kalktığımda hala bir elim belimdeydi.

- Öğretmenine karşı fazla acımasızsın.

- O sadece bir refleksti.

Yanındaki adama baktığım da aklımda birşeyler kıpırdanmaya başlamıştı. Zihnime yerleşmiş görsel aklımı gıdıklarken, gözlerine kadar gelen uzun saçlı adamı şimdi çıkarmıştım.

- Sen!

Sesimi fazla kaçırmıştım.

-Sen amiralin oğlusun.

Baktığım çerçevedeki hali kısa saçlıydı ve biraz daha kilolu. Ondan dolayı ilk gördüğümde tanıyamamıştım. Elleri fazla kaba ve bakımsız duruyordu. Giydiği kıyafetler ona büyüktü. Bunlara rağmen saçları bakımlı gözüküyordu. Benim "amiral" deyişimden beri kaşları çatıktı. Telefonumu elime alıp Bay Jhon'u arayacaktım ki ağzımdan bir öğretmene yakışmayan küfür çıkmıştı. Ne yazık ki telefonumu evde unutmuştum.

- Ailenin ne halde olduğunu biliyor musun? Seni adi herif.

-  Ne ailesi kes ve defol buradan.

Sinirim aldı başını gidiyordu. Kendimi zapt etmekten nefret ediyordum. Karşımda duran iki erkeğin kollarından tutup geldiğimiz yöne sürüklemeye başlamıştım.

-Benimle gelin buradan gidiyoruz.

Biliyorum bana tabikide güçleri yeterdi ama belki acıyıp dediğimi yaparlardı. En beteride tam düşünmemin ardından bana karşı çıkmalarıydı. Kollarını benden çektikleri an yan sokaktan gelen biri bana son sürat çarpmıştı. Başım yan duvara çarptığında ne olduğunu anlayamadan gözlerim beyaz bayrağı çekip kapanmışlardı.

Rahatsız bir yatak ve mide bulandırıcı kokular. Gözlerimi ağır ağır araladığımda kirli duvarlarla karşılaşmıştım. En son ne olmuştu diye hatırlamaya çalışırken kapı aniden açıldı. Birden yerimden zıplayıp etrafa bakındım. Eskimiş sarı bir koltukta oturuyordum. Etraftaki neredeyse herşey eskiydi, duvarlar bile. Kapıya baktığımda ise gözlerimin yerinde olduğundan eminsizce gözlerimi ovuşturdum. Ben ne tür hayal dünyasına düşmüştüm. Karşımda duran adam bu şehirdeki ilk tanıştığım komutandı ve üstünde tshirt olmadan  karşımda durmuş bana bakıyordu. Buna isyan mı etmeliydim yoksa susup bende onu mu izlemeliydim? Tamam isyan daha anlamlı kalıyordu. Hemen üstüme bakıp kendimi kontrol ettim. Paltom olmasada hafif kurumaya yaklaşmış kıyafetlerim hala üzerimdeydi. Paltomun yatağın üzerinde olduğunu gözüme kestirince oraya doğru atak yapsamda komutan beni ittirip daha önce ona ulaşmıştı. Sinirim bir bulut gibi etrafımı çevrelediğinde sinirle bağırmaya başladım.

- Sen ne yaptığını sanıyorsun? Birde komutan olacaksın. Seni aşağılık adam.

- Vay! Demek ki aklında yer edecek kadar etki bıraktım üstünde.

Bu susmama neden olmuştu. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Utançtan kalbimin hızı değişmeye başlamıştı. Etrafa kötü kötü bakarak süzdü. Otel omayacak kadar kirli olduğundan  pansiyon odası diye düşündü.

- Bir kere 4 gün önce yaşadığım şeyi unutacak kadar kuş beyinli değilim.

Bir dudağı alayla yukarı kalkarken yatağa oturmuştu ve bu hali beni oldukça utandırıyordu. Bronz tenine yakışan su damlaları yeni duştan çıktığını gösteriyordu. Üniforması üzerindeyken bile görünen kasları şimdi apaçık karşımda duruyorlardı.

-Ne gülüyorsun?

Umursamaz olmaya çalışsamda yapamıyordum.

- Az önce sana yaşattırdığım şeyleri unutmuş gözüküyorsun.

Aklı sıra bana kuş beyinli demeye çalışıyor zavallı. Dur bir dakika az önce bana ne yaşattı bu adam? Boğazımın düğüm düğüm oluşu gözlerimi yaşartmaya başlamıştı.

- Sen ne diyorsun?

Sesim varla yok arasında çıkmıştı. Tekrar alayla bana gri gözlerini çevirdiğinde;

- Tamam sakin ol. Merak etme çok istiyorsan onun da zamanı gelir.

Bu pislik benimle dalga mı geçiyor? Aklı sıra beni yanıltmaya çalışıp kuş beyinli olduğumu ima ediyordu. Birde daha zamanı varmış, peh! Komidinin üzerinde duran camdan yapılma süsü elime geçirdiğim gibi ona fırlatmıştım. Ne yazık ki ona hiç birşey olmamışken süs paramparça olmuştu. Gözlerim bu gün fazla olanaksız şeylere şahit olmuştu. Elindeki paltomu zorla aldım ve odanın kapısını sertçe çekerek dışarıya çıkmıştım. Bu sefer hareketsiz kalmıştı. Duman altı olmuş kafeden burnumu tutarak çıkıp temiz havaya zor atmıştım kendimi. Bazı kişilerin iğrenç bakışlarına aldırış etmeden feri sonmuş karanlığın kaplı olduğu sokakta hızla yürüyordum. Gözümden akan yaşı silmeyi tenezzül etmeden sadece eve sağ salim varmak istiyordum. Benim öğretmenliğimin ilk zamanları böyle geçemezdi. Bana ne olmuştu onu bile bilmiyordum. Tek düşüncem koşuya çıkan o pisliğin beni görmeyip bana çarpmış olmasıydı.
Yerdeki su birikintilerine aldırış etmiyordum. Hava iyice soğumuştu. Üstelik üzerimdekiler yarı ıslakken bu soğukluk iki katına çıkıyordu. Havadaki toprak ve çimen kokusu bile huzur vermiyordu. O iğrenç sokaklardan çıksam bile ruhum sanki orada, doğru yolu hala arıyordu. Oysa ki bu şehirde öğretmen olduğumu duyduğumda kurumuş yaşantıma su serpilmişti. Hayallerimdeki saygınlığa her adım atışımda, yerdeki çatlaklara yakalanıyordum. Sendeleyerek tekrar başa sarıyordum. Bir öğretmenin öğrencisiyle kavga etmesinin dışında en kötü başına ne gelebilir sorusu bende test ediliyordu sanırım. Tek tek önüme kırılıp dökülen hayallerim yola dağılırken nefes alışım bir nemze daha zorlaşıyordu. Ufku yakalamaya çalışan kuştan ibarettim. İmkansızlıklara kanat çırpıyordum sadece.

KURT ÇETESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin