32. Bölüm

2.1K 166 415
                                    

       Merhaba yorumlarınızı bekliyorum. İkinci kitabın kapağını paylaşacağımı söylemiştim ama ismini değiştireceğim ondan dolayı paylaşmayacağım 🙁.
     Son olarak bu kitap bittiğinde konu bakımından değilde yazı ve anlatım bakımından temelli değiştireceğim, bilginize. Bu değiştirme hakkında önerileriniz varsa mutlaka yazın :)

           Albert, Madra'nın üzerindeki büyünün işlediğinin farkındaydı ama bunu dile getirerek onu germeyecekti. Birşey demeden sadece onu takip etmesi için başıyla işaret etti. Kulübün yanındaki ara sokağa girdiklerinde "Jacy seni gördü ve Zack'in şu andan itibaren haberi var." Madra lafını keserek "hadi o zaman ne bekliyoruz." dediğinde Albert "bir sorun var ben buraya arabayla gelmedim, o yüzden..." Madra kaşlarını çatıp ne demek istediğini anlamaya çalıştı. Aklında bir şeyler oturduğunda gözlerini büyüterek "hayır!" dedi.  Albert gözlerini Madra'dan ayırmadan biraz geriledi. "Hızlı bin" dediği an dönüşümü anında gerçekleşmişti. Madra korkuyla, farkında olmadan duvara dayanmıştı. Karşısındaki kurtun bakışları, kendi sırtını gösteriyordu. Gözlerini kapayarak dayandığı duvardan ayrıldı ve karşısındakinin Albert olduğunu içinden tekrar ederek gözlerini açtı ve siyah kurtun karşısına adımları denk gelmişti.
   Kulağına dolan seslerle gözlerini kurttan ayırarak sırtına binmeye çalıştı. Albert'ın eğilmesiyle kolaylıkla sırtına tırmandı. Onu incitmemeye özen göstererek siyah ve yumuşak tüylerine tutundu.  Kurt sırtına doğru başını çevirdiğinde Madra hazır olduğuna dair başını salladı. Büyük kalın bacak harekete geçtiğinde genç kız bedenini kurtun sırtına yatırarak boynuna doğru kollarını uzatmıştı. Büyük boynuna dolayamasa da tüylerine tutunuyordu.
      Saçları sertçe uçuşurken yüzünde gülümseme belirdi. Aslında korktuğu kadar kötü değildi. Hatta muhteşemdi. Sokaklardan hızla geçerken sanki uçuyormuş hissine kapılıyordu. Yumuşak tüyleri yüzüne her çarpışında huylanıyordu. Şehirden uzaklaşmaya başladıklarında Albert başını hafifçe çevirip Madra'ya baktı. Gülümsediğini görebiliyordu. Bu  görüntüyle birlikte sertçe durarak ulumaya başladı ve ardından daha hızlı bir şekilde yoluna devam etti.

Bradd Zack'in bağırışlarına aldırış etmemeye çalışarak masaya parmaklarını çarpıyordu. Nicolas'ta aynı şekilde bulunduğu ortamdan sıkılmış etrafı inceleyerek oyalanıyordu. Zack "kes şunu yapmayı Bradd." dediğinde Bradd kaşlarını çatarak gözlerini Zack'e çevirdi ama bir şey dememişti. "Kız dibinize kadar giriyor ve siz fark etmiyorsunuz öyle mi? Hem de oraya ikinci gidişiniz. Hangi akılla orada çalışmaya kalkıyor?" Kimse cevap vermeden öylece koltuklarında oturuyorlardı. "Albert nerede peki?" Gürlemesi devam ederken Jacy yanıtladı. "Yok, belkide o iblisi kaçıran oydu." Bradd masaya sertçe vurarak "nerden biliyorsun Jacy?" kendini tutamamıştı. Aslında bu tepkisi Madra'ya iblis dediği içindi. Zack "kes sesini Bradd. Herkes neyin ne olduğunu biliyor. Zaten sizde hiç bir şey yapmıyorsunuz. Derdiniz anca gönül eğlencesi." Bradd'i ayaklandırmaya yeten kelimeler kotasını doldurmuştu. "Hiç bir işe yaramıyorum öyle mi?" Bradd kapıya doğru ilerlediğinde "ben bu işte yokum. Kendi saltanatınada sürü çağırmaya kendin gidersin." Kapıyı çarptığında Zack'in ağzından küfür çıkmasına kalmadan ikinci bir darbede Nicolas'tan gelmişti. Ayağa kalkan Nicolas öfke kusan gözlerle "gerçekten bu konuya bakacak olursak, sürü toplama girişiminde hiç bir şey yapmadığını herkes biliyor." Daha sonra kapıya ilerlerken başını iki yana sallayıp "unut gitsin, bende yokum artık."

Madra aralanan kapıdan içeriye girdikten sonra arkasından sıkıca kapıyı kapatmıştı. Işığı açtığında uzun süredir kullanılmamış olan bu evi boydan boya süzüyordu. Buz tutmuş elleri sızlarken ceketini nasıl unuttuğunu anlayamıyordu. Büyük salonu geçerek bir odayı araladı. Yatağın üzerindeki battaniyeyi alarak tekrar salona döndü. Şömine vardı ama odun yoktu. Burası kiralık dağ evlerindendi. Madra eline aldığı battaniyeyi vücuduna sararak şöminenin yakınında olan tekli koltuğa oturdu. Her yeri donmak üzereydi. Bunun üzerine yorgunlukta cabasıydı. Bacaklarını kendine çekerek koltukta yanlamasına yattı ve başını koltuğun koluna dayadı. Gözleri yavaşça kapanırken kapının açıldığını duyamamıştı bile.
             Albert ellerindeki eşyaları tek eline alarak kapıyı açtı ve içeriye girdi. Gözleri Madra'yı bulduğunda tek koltuğa kıvrılıp uyuduğunu gördü. Ellerindeki malzemeyi mutfağa bırakarak tekrar dışarıya çıktı. Evin yanında kalan kömürlükten bir kaç çıra ve odun alarak baltayla küçülttü. Tekrar içeriye girdiğinde odunları şöminenin yanına bırakıp cebinden çakmak çıkardı. Odunları özenle şöminenin içine dizerek altında küçük boşluk bıraktı. Ellerinde, kömürlükte olduğunu düşündüğü kömür karalarına baktı. Serçe parmağıyla kollarını sıyırıp çıraları eline aldı. Çakmakla yakıp açtığı aralığa bıraktı. Tutuşması için bir kaç kere ateşe doğru üfledi. Tutuştuğunu gördüğünde bir müddet yanan odunlara baktı. Yüzüne vuran sıcaklığı hissettiğinde becerebildiğine sevinerek gülümsedi. Başını çevirdiğinde hemen yanında yatmakta olan Madra'ya aldı gözleri. Gülümsemesini yüzünden silmeden elini genç kızın yanağına götürdü. Baş parmağını yanağına sürtüp "ispanyol kızı da kimmiş" dedi. Ona dokunmuştu ve kendi isteğiyle. Çok farklı hissediyordu, farklı ve huzurlu.
Telefonunun ani çalmasıyla elini hızla çekerek ağzından küfür fırlattı. Seri şekilde telefonu açtığında Madra'nın uyanmadığını görünce derin bir nefes çekti. Hızla mutfağa giderek "Tam zamanında aradın gerçekten." Gözlerini devirip mutfak mermerine yaslandı. "Albert onu bunu bırak, biz Nicolas ile gruptan ayrıldık." Albert kaşlarını çatarak "neden?" Bradd "anlatırım, sen neredesin?"

KURT ÇETESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin