Jacy önünde durduğu demir parmakları açtı ve bileğinden tuttuğu Madra'yı içeriye doğru itekledi. Dengesini sağlayamayan Madra yere sertçe düştü. Ayağındaki sızı bir tane daha morluğun oluşacağının belirtisiydi. Madra kapıya yetişemeden üzerine hızla kapanmıştı. Etrafına yabancı gözlerle incelerken Jacy'nin en berbat mahzeni bilerek seçtiğini tahmin edebiliyordu. Tek bir yatak ve küçük bir duvarla kapatılmaya çalışılmış birde tuvalet vardı.
Yerden hızla doğrularak ayakkabılarını çıkarıp yatağının üzerine çıktı. Tavana oldukça yakın pencereden dışarıya baktı. Enfes güzelliğe sahip olan doğa içini rahatlatamıyordu. "Sesi mi duyan var mı? Biri bana yardım etsin!" Yaşlarını zar zor tutarken arkasında buz gibi soğuğu hissetmesiyle aniden çığlık attı. "Bana bak küçük fare kes sesini! Yoksa daha soğuğunu yersin suratına. Böylece hasta olup geberirsin, bende senden kurtulmuş olurum." Alayla bitirdiği cümlesinin ardından "beni direk öldür öldür o zaman" Sözlerine yüzünü buruşturarak karşılık vermişti. Cevap vermeden giden Jacy'den sonra etrafı kontrol etti ve ıslanan üzerini çıkarmaya başladı. Göz yaşları ondan bağımsız bir şekilde süzülürken aklında olan tek şey ailesinin onu ne zaman bulacağıydı. İç çamaşırı hariç tüm kıyafetlerini çıkarmıştı daha sonra yatağın başında olan battaniyeye çıplak bedenine sardı. Eşyalarını yatağın demir başlıklarına asıp yatağın diğer tarafına oturdu. Bir müddet sonra üşüyen bacaklarını bedenine çekip battaniyenin altına aldı. Yaşadıkları bir daha onu ağlatmaya başlarken kendi sesinden başka bir ağlama sesi daha duydu. Diğer ağlayan kişi hasta olduğunu öksürerek ağlamasından belli ediyordu. Yerinden kalkmadan "iyi misiniz?" diye sordu. Hemen cevap alamamıştı. Belli bir süre sonra "sanırım Rose öldü" son kelimesini sesli ağlayarak devam ettirmişti. Madra hızla ayağa kalkarak battaniyeyi iyice bedenine sardı ve "hey! Biriniz buraya bakın, lütfen!" Gelen kişi karanlığı yararken önce yüzünün bir tarafı gözüktü. Madra'nın seslendiğini fark edince ölüm sessizliğindeki adımlarıyla devam etti. Üzerini değilmiş olmalıydı. Kıyafetini yeni giydiğini tshirtünün üzerinde biçimsiz durmasından belli oluyordu. Üstelik ayakkabılarının bağcığı bağlı değildi. Kaşının birini havaya kaldırdı ve müstehcen bakışlarla Madra'yı süzdü. Genç kız açıkta kalan bacağını hemen battaniyenin altına alarak bu havayı bozdu. "Rose'a birşeyler oldu sanırım. Lütfen ona yardım et." dediğinde Madra'ya cevap vermeden başka yere doğru ilerledi. Mahzenler yan yana olduğu için biraz ilerledikten sonra Albert görüş alanından çıkmıştı. Sessizce işittiği sadece "siktir" olmuştu. Madra endişeyle paslı parmaklıklara tutarak olan biteni görmek için çabaladı ama başaramamıştı. Sadece Albert'ın sesini duyuyordu. "Diego buraya gelmelisin, aralarından birisi fenalaştı" sessizlik olduktan sonra Albert Rose'nin mahzenine girdi. Konuştuğu kişinin cevabına "atmıyor" demişti. Daha sonra telefonu kapatıp kızı kucağına aldı ve onu yukarıya çıkardı. Madra elini ağzına götürerek ağlamaya başlamıştı. Tek ağlayan o değildi. Onunla bu olana tanık olan kuklalarda göz yaşlarını tutamamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT ÇETESİ
FantasiaTüyleri o kadar parlaktı ki değil çamurlu, topraklı yolda bile yürümemiş gibiydi. Rüzgar, kürkünün arasından her geçtiğinde sanki en pahalı saç kremlerini kullanıyormuş gibi ahenkle sallanıyordu. Baktıkça bacaklarım titriyor hırladıkça nefesim kesil...