Albert Bradd'e boş boş baksada aldığı riskli karar onu heyecanlandırmıştı. O sırada gözü onları izleyen Madra'ya takılmıştı. Albert "Belkide öğretmenini alma zamanıda gelmiştir" diye mırıldandı. Bradd Madra'yla çok yakın olmasa da, Albert'ın aldığı karar onu rahatsız etmişti. "Bence ikisinide aynı anda almayalım" Bradd Albert'ı kızdıran laflar sarf ediyordu. Albert sinirli ve bilmiş tavırla elini pantolonunun cebine sokup "o zaman senin kuklan beklesin biraz daha" dedi. Bradd Albert'ın her türlü istediğini yapacağını bildiği için şansını zorlamayacaktı. "Tamam tamam, ikisinide alalım" Albert nasıl alacaklarını düşünürken Bradd'in hain bakışları etrafta dolaşıyordu. Albert Bradd'in ne yaptığını anlamaya çalışırken, telefonundan aldığı haberle okulun arkasına koşan kuklayı görmüştü. Albert sırıtarak "bunu sevdim" diye mırıldandı. İkisi kızın arkasından okulun arkasına doğru hızla ilerlerken biri daha onları izliyordu. Okulun arkasına vardıklarında kuklanın, köpeğini bağlı olduğu ağaçtan kurtarmaya çalışırken görmüşlerdi. Albert Bradd'in planından oldukça etkilenmişti. Yüzünü alayla üzgünmüş gibi yapıp "sen çok canisin ama" dedi. Seslerini duyan kukla göz yaşlarımı silip köpeğinin yanına çökmüştü. Köpeğine sarılıp "siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Benim babam polis hepinizi bulur" Albert alayla bir elini karnına yerleştirip diğer elinide kıza doğru uzatıp eğildi. "Merhaba bende komutan Albert" kahkahaları duyulmayacak kadar yüksek; kuklayı sesli ağlatacak kadar ürkütücüydü. Albert dudağının bir kenarını yukarıya kıvırarak "o burda" dedi. Bradd ona anlamamış bir tavırla döndüğünde "sen onu al bende büyük sarmaşığın arkasındakini alayım." Çalılıktan çıkan ani ses birinin ormana doğru kaçtığına işaretti. Albert yürüyüşünü bozmadan "benden kaçamazsın" diye bağırdı. Yankılanan sesi onu tehlikeye atabilirdi. Yürürken arkasına dönüp "buradan çabuk ayrılın" dedi.
Madra koşmaktan ağlayacak zaman bile bulamıyordu. Göz yaşlarının gözünün önüne buğulu bir perde olmasını istemezdi. Tek avantajının havanın soğuk olmamasıydı. Bu avantaj onun ne kadar işine yarardı bilemiyordu. Bir ağacın dibinde durup etrafa bakındı. Nefesini biraz düzene sokması gerekiyordu. "Daha ne kadar pes etmeden kaçacaksın" diye yankılanan kalın ses tekrar koşmasına neden olmuştu. Duygularına hakim olamıyordu. İşte kaderi ellerinden kayıp gidiyordu. Daha kötüsüde buna engel olacak hiç birşey yoktu. Koştuğu tarafın ilerisinde beliren adam onu hızla durdurmuştu. Nasılda onu bu kadar farkla geçebilmişti. Albert elindeki kağıtla ağaca yaslanmış dururken Madra yönünü başka tarafa çevirmişti ama çok geçti, her kötülüğü barındıran eller artık ona temas ediyordu. Albert yakaladığı bedeni sertçe kendine çevirirken onun saçlarının yüzüne çarpmasına neden olmuştu. Sırtını ağaça sertçe dayadığında Madra'nın ağzından acı dolu bir inilti çıkmıştı. Yüzleri birbirlerine iki karışlık mesafedelerdi. Madra dişlerini sıkarak "bırak beni aşağılık herif" diye tıslarken Albert sadece pişkince gülüyordu. Madra bu sefer bağırmaya başlamıştı. "Sen kim olduğunu sanıyorsun? Komutan olduğun için mi bu kadar öz güvenin var?" Albert'ın sadece sırıtmaktan başka birşey yapmadığını gören Madra tüm gücünü bacağında topladı ve Albert'ın iki bacağının ortasına tüm gücüyle vurmuştu. Albert hareketsizce bir zarar görmemiş gibi ona boş boş bakarken Madra'nın ağzı aralık kaşları çatıktı. "Sen..." Albert cümlenin devamını merak ederek ifadesizce ona baktı. Madra tekrar "sen.." Diyerek Albert'ı bedeninden uzaklaştırdı. Albert bu hareketine karşılık vermeden öylece arkaya iki adım atmıştı. "Sen erkek değilsin?" Albert Madra'nın cümlesine yüzünü ekşiterek "Ne?" Diyebilmişti. "Bu tekmeye vermemenin tek nedeni zarar görebileceğin birşeyinin olmaması" Albert gülmeye başladığında bu sefer Madra ona boş gözlerle bakıyordu. Albert kendini toplayıp saçlarınıda hafiften düzelterek "bunu yapacak kadar erkeğim" Madra anlamamış bir tavırla kaşlarını çatarak "Neyi?" Derken Albert çoktan Madra'yı tekrar ağaca yaslayıp bir elini boğazına yerleştirdi. Diğer eliyle Madra'nın bir bacağını tutup belinin seviyesine kadar getirdi. Yüzündeki pis sırıtışı ona aynı zamanda çekicilik savuruyordu. Bu sefer daha yakındı kuklasına nefesini dudaklarında hissedecek kadar yakın...
Madra ensesinden sıcaklığın çıktığını hissedebiliyordu. Sırtının acısını heyecanından hissetmiyordu bile. Başını tam ağaca değdirmişti uzak durabilmek için ama ne fayda. Zar zor sadece sadece yutkuna bilmişti. Birazda olsa kuru boğazını ıslatabilmek onun için iyiydi. Albert hala ateşle oynar gibi durmuyordu. Dört parmağını boğazından ayırmadan baş parmağını Madra'nın dudaklarına sürtmüştü. Bu sefer o gülümsemesi siliniyordu. Dudaklarında olan gözleri kuklanın gözlerini bulmuştu. Tüm alaycı ifade yerini sert bakışlara bırakmıştı. Albert kendini seri şekilde kukladan çektiğinde Madra uzun süre nefes almadığını belli etmemek için sessizce derin nefes almıştı. Albert yüzüne bakmadan "şimdi git burdan" dediğinde Madra hızla okula doğru koşmaya başlamıştı. Albert gözlerini koşan kukladan alıp ormana çevirmişti. Onları izleyen birini fark edemeden...
![](https://img.wattpad.com/cover/46864367-288-k313367.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT ÇETESİ
FantasyTüyleri o kadar parlaktı ki değil çamurlu, topraklı yolda bile yürümemiş gibiydi. Rüzgar, kürkünün arasından her geçtiğinde sanki en pahalı saç kremlerini kullanıyormuş gibi ahenkle sallanıyordu. Baktıkça bacaklarım titriyor hırladıkça nefesim kesil...