Madra Albert'ın arkasından uzun süre sessizce yürümeyi başarmıştı. Hisleri karman çorman olmuş bir vaziyette sadece yürüyordu. Albert'ın duraksamasıyla başını kaldırıp tabelaya baktı. "Kurt İni" yazan tabela eskimiş olmasına rağmen dikkat çekiyordu. Buraya daha önce geldiğini biliyordu. İçeride irice bir kurtu eğittiklerini de hatırlıyordu. Tabi eğitim miydi yoksa başka bir şey miydi tam bilmesede onu evcilleştirmeye çalıştıklarını düşünmek istemişti. Albert başını çevirmeden gözlerini ona yöneltti. Madra'nın ne tepki vereceğini merak etmişti. İstediği tepkiyle karşılaşamayınca içeriye doğru devam etmişti. Girer girmez Albert'a selam verenler Albert'ın değil Madra'nın yüzüne bakıyorlardı. Madra onlarla göz göze gelmemek için başını hafif yere eğdi. Albert ise karşılarında duran camdan Madra'nın arkasında olup olmadığını kontrol etti. Kaçma ihtimalinin şuandan itibaren daha da arttığını biliyordu. Onu şaşırtan şey ise hala burada oluşuydu. Albert biraz ilerledikten sonra eskimiş bir koltuğa yayıldı. Gözlerini yavaşça Madra kaydırdığında hala ilk girdiği yerde durmasının sebebini korkusuna bağlamıştı. Yüzündeki mimiklerden anlaşıldığı gibi ona bakılmasında hiç hoşlanmıyordu ki bu durum suratında tiksinircesine bir ifade oluşmasına sebep olmuştu. Madra daha fazla dayanamayıp sinirle Albert'ın karşısına oturdu. "Sen burada otoriteyi kurduğunu mu sanıyorsun?" Albert ona bakmadan gözlerini yavaşça devirmişti. Ne demek istediğini biliyordu ama uğraşmak ona göre değildi. "Sana diyorum!" Madra cevap vermeyeceğini bilsede susmuyordu. "Bak sana!Kim olursa olsun yanında gelen bir bayana bakabiliyorlar, hemde yercesine" Albert sıkılmasını yavaşça nefesini bırakmasından belli ediyordu. Nefesini, temelli boşalttığında derin bir iç çekip "sende yemelerine izin ver" dedi. Madra'nın işittiği cümle ile yüzünün buruşması bir olmuştu. "İğrençsin" Albert başını hafif öne eğerek sırıtmıştı. "Sadece bak!" diyerek Madra'nın ilgisini kendine çekti. Başını yerden yavaşça kaldırıp Madra'ya bakan erkeklerle sadece bir defa göz göze gelmişti. O andan itibaren Madra ilginin üzerinden def edildiğini sezebiliyordu. Çenesini yana kaldırıp üst dudağını ısırıp bıraktı. Onun bu mekandaki otoritesinden nefret ediyordu. Albert ona aralıksız bakarken o gözlerini kaçırarak birşey olmamış gibi etrafa bakıyordu. Madra'nın haline sırıtıp oturduğu yerden kalkıyordu ki yanına gelen esmer bir kadın ona sırnaşmaya başlamıştı. Madra çaktırmadan bakarak kızı süzüyordu. Balık etli kadının yanında çocuk gibi kaldığını düşünerek kendi vücuduna baktı. Zayıf olmaktan hayatı boyunca nefret etmişti. Hatta bir sürü hap kullanmıştı ama hiç biri işe yaramamıştı. Genetik olan birşey de değildi. Çünkü annesi ya da babası zayıf değildi. Hatta ailesinde kimse onun kadar zayıf değildi.
Gözlerini onlardan alırken kulakları onlardaydı. "Sen ödülünü yanlış kişiyle geçiriyorsun." Albert esmer kadının kulağına fısıldasada Madra'nın duyabileceği şekilde söylemişti. Kadın "seni her gün görsem ne fayda? Dokunamamak varken..." Kadının lafları Madra'nın yüzünü kızartıp gözlerini büyütmüştü. Ortamın iğrençleştiğini fark ederek aya kalktı ve bahçeye yöneldi. Alnını tutup yüzünü buruşturdu. "İğrençler" diye kendi kendine konuşurken yanına gelen garsonla irkildi. O garson, buraya ilk defa gelişindeki komik ama ürkütücü garsondu. "Merhaba güzel bayan. Buraya bir daha uğramassın diye düşünmüştüm." Madra, onun ne kadar tekin gözükmediğini bilsede ondaki sıcaklığı hissediyordu. En sıcak gülümsemeyle "bende öyle düşünüyordum". Yarı sarhoş hali Madra'yı gülümsetmeye yetiyordu. Aklında beliren soruları ona sormaya karar vermişti. Çekinerek "sana birşey soracağım?" dedi. "Tabi küçük bayan". Parmaklarının ucuna kalkarak garsonun kulağına doğru uzandı. "Şu komutan Albert nasıl biri" diye fısıldadığında garson gözlerini baygınca Madra'ya çevirerek "küçük bayan bence onunla ilgili şeyleri merak etmeyin. O kötü, o zararlı." Son iki cümlesini sessiz ve pürüzleşmiş ses ile söylemişti. " Ama çok merak ediyorsanız onu kadınlara sorun. Onlar size her daima ilgi çeken yanlarını söylerler" Madra iç çekerek başını sallamıştı. Çünkü sormak istediği onun kadınlarla arası değil, kişiliğiydi. Garson beklenmedik hareketle yanlarından geçen bir kadını durdurarak "Celeste küçük bayanın sorularını yanıtlar mısın?" dediğinde Madra utanarak gözlerini büyüttü. "Hayır hayır. Gerek yok gerçekten" dedi. Kadın içten gülümseyerek Madra'nın kolunu tuttu ve Madra'yı dinlemeden "gel buraya hayatım" dediğinde tuttuğu kolunu çekiştirerek kıyıda kalan bar sandalyesine oturtmuştu. Garson işine dönerken arkasından ağzına yakışmayacak sessiz küfürler savurdu. Kadın orta yaşlı olmasına rağmen cesur kıyafetler giyiniyordu. Yüzündeki pürüzleri makyajla kapatmaya çalışsada başaramamıştı. "Tatlım hiç çekinmeden sorularını bana yönelt lütfen. Belli ki buraya yeni gelmeye başladın. Merak etme soruların aramızda kalır." Kadının pürüzlü sesi hastalıktan değil, yaşından dolayıydı. Madra utanmanın verdiği duyguyla elleriyle oyalanmaya başladığında kadın aniden ellerini tuttu. "Hadi ama! " ısrarı devam edince zaten buraya gelerek hayatını tehlikeye attığını hissediyordu. Daha fazlasından zarar gelmez diyerek "Albert..."dediği an lafı kesilerek "O ateşin kaynağıdır" diye cevap aldı ve kadın gözlerini Albert'a yönelterek devam etti. "Her kadın onu ister ama o sadece, onun zulümlerine dayana bilen kadınları seçer." Madra kadının bunu anlatırken nasıl gülümseyebildiğini anlayamayarak kaşlarını çatmıştı. Zulüm eden bir insanı kim severdi ki? Kulağı üçüncü bir sesi işitmeye başlamıştı. "Ondan kendini en çok koruduğun zaman, parmak uçlarını dudağında gezdirirken kısık gözlerle seni izlediği zaman olsun. O zaman ona bakmamaya çalış. Yoksa kendini ona kaptırırsın. Hemde vücudunu ateşe veren gülüşünü sergilerse o zaman zaten yanmaktan kaçamazsın." Sesin sahibi yanlarında oturan genç bayandı. Onunda gözleri Albert'tayken konuşmuştu. Cümlesi sona erdiğinde sarı saçlarını havaya kaldırarak ensesini eliyle yelledi. Madra bu kadınların hangi psikolojide olduklarını anlamaya çalışırken yüzünde beliren iğrenmiş bir ifadeyle fısıldadı. "N'oluyor burada?" Albert'a baktığında, esmer kızın hala onunla ilgilendiğini görüyordu ama Albert'ın ise, elinde bulundurduğu bardakla kızdan daha çok ilgilendiği belliydi. Kızın haline kıkırdayıp "neyse bu kadar ayrıntıya gerek yoktu. Aslında ben sadece kişiliği hakkında soru sormuştum". İki kadın gözlerini Madra'ya yönelterek "bilmiyoruz" dediler. Madra başını sallayarak "oldu iyi eğlenmeler size" diyerek oradan ayrıldı. Adımlarını sert atarak sinirle bir kapıdan içeriye girdi. Kapıyı kapatmamış, lambayıda açmamıştı. Diğer taraftan gelen ışık ona yetiyordu. Girdiği yer başka bir bar tezgahıydı ama tek farkı kullanılmıyor oluşuydu. Barın iç tarafına kasa kasa içkiler konulmuştu. Tezgahı ise tozlanmış, depo olarak kullanıldığını belli ediyordu. "Şuraya bak! Adam eziyetten memnun oluyor." Diye bağırdı. Öfkesinden deliye dönen Madra elini tezgaha vurmuştu. "Peki bu kadınlara ne oluyor? Nasıl mutluluk duyabiliyorlar bundan?"dediğinde arkasında birinin dikildiğini yere düşen gölgesinden fark edebilmişti. Geriye hızla döndüğünde kapıya yaslanıp ellerini göğsünün üzerinde bağlamış olan Albert'la göz göze geldi. Arkasından gelen ışık yüzüne vurmasada yüzünü göre biliyordu. Madra yüzündeki siniri silmeden "ne var?"dedi. Cevap gelmeyince bir adım yaklaşarak "sen zulümden başka hiç birşeyden mutluluk duyamayan pisliğin tekisin!" Sesi yüksek çıksada içerideki müzikten dolayı dışarıya çıkmamıştı. Madra devam ederek "umarım hayatın boyunca hep yalnız kalır ve yalnız geberirsin!" Madra'yı şaşırtan şey Albert'ın sinirlenmemesiydi ama fazla sürmeden hareketlenmeye başladığını gördü ve bir adım geri attı. Albert kollarını yavaşça çözerek derin bir iç çekti. Yavaşlığını bozup hızla Madra'ya yöneldi. Sertçe belini kavrayarak onu bar tezgahına oturttu. Bacaklarının arasına girip ona iyice yaklaştı. Madra ellerini aralarına kalkan olarak koysada ona engel olamamıştı. Albert iki elini yakalayarak Madra'nın arkasında birleştirdi. Şimdi onu uğraştıracak engel kalmamıştı. Madra öylece kalakalarak afallamıştı. Dudaklarında hissettiği nefes ona ait değildi. Sıcak nefes dudaklarından yanağına, yanağında kulağına doğru ilerledi. Ellerini hareket dahi ettiremez halde, öylece bekliyordu. Albert burnu ve dudaklarıyla, Madra'nın kulağına denk gelen saçlarının bir kısmını yavaş hareketle geriye itti. Nefesi bedenine işlerken tüyleri ürperdikçe ürpermişti. "Zulümden başka beni mutlu eden şeylerde var" diye fısıldadı. Madra dudağını ısırarak gözlerini yumdu. Tek arzusu bu sahnenin bir an önce bitmesiydi. Kulağındaki nefes tekrar dudağına doğru yönelmişti. "Uslu kız" diyerek alayla sırıttı. Nemli dudağın kendi dudağına değdiği an ise başını sertçe yana çevirmişti. Albert hafifçe gülerek ellerini Madra'dan yavaşça çekiyordu. Madra ellerindeki bolluğu hissederek onu iktirdi ve tezgahtan aşağıya indi. Kapıda onları izleyen kızıl saçlı kızın, ona öfke ile bakmasına aldırış etmeden oradan çekip gidiyordu. Albert alt dudağını ısırmış ve sırıtarak arkasında bakmıştı.* * * *
Madra gece eve girerek hızla odasına çıktı. Kapısını kitleyerek yatağına oturdu. Titreyen bacaklarını bedenine çekti ve sarıldı. Hızlı atan kalbini susturamıyordu. Belkide o kadar hızlı attığının farkında bile değildi. Öylece olduğu yerde kalakaldı. Yanakları ateş topuna dönmüş, hem yanıyor hemde rengi kırmızıya çalıyordu. Aklındaki herşey sıfırlanmış bir şekilde öylece sabit bir noktaya bakıyordu. Ağlayamayacak kadar aptallaşmış nefretini ise haykıramayacak kadar sersemleşmişti. O baktığı nokta, yaşadığını tazeleyerek aklına tekrar iliştiriyordu. Terden, alnı ile saçının bitişiğinde yeni çıkan kısa saçları yüzüne yapışmıştı. Bu kadar terlemenin içinde bedeni buz gibiydi. Kapısının çaldığını bile duymuyordu. Jhon kapıyı tıklatmasına karşılık bulamayınca "Madra içeriye geliyorum" diyerek kapıyı araladı. Yatakta ki genç kızı o halde görünce elindeki şifreli çantasını yere bırakarak hızla yanına ilerledi. Madra'nın omuzunu tutarak "İyi misin küçük bayan?"dedi. Sesi telaşlı çıkmıştı. Madra odaklandığı yerden gözlerini aniden ayırarak Jhon'a baktı. Jhon, yavaşça yanına oturdu ve ellerini dizlerine koydu. "Hadi bana anlat." Madra yavaşça bacaklarını yatağından aşağıya sarkıtarak Jhon'un yanına oturdu. "Artık herşey çok fazla" duraksayıp devam etti "çok ağır". Jhon Madra'nın ağzından dökülen cümlelerle dudaklarını birbirine batırıp başını salladı. "Durumun anlaşıldı ama hayatını ona bağlama Madra. Sen daha gencecik bir öğretmensin. Hayatına daha çok erkek girecek." Madra istemsizce gülmüştü. Aklından geçirdiği ise tek derdinin keşke bu olmasını istemesiydi. "Canım yanıyor Jhon. Çaresizce beklemekten sıkıldım. İşimde bile başarıya gitmiyorum. Zaten bir gün yarım kalacak diye." Madra aklındakileri olduğu gibi döksede Jhon sadece bir erkeğe bağlı olduğunu düşünüyordu. "Saçmalamayın küçük bayan. Her ne olursa olsun işinizi en iyi şekilde yapın."dediğinde Madra'dan ses gelmemişti. Jhon yıllardır hayalini kurduğu o anı belkide şimdi uygulaya bilirdi. Elini yavaşça Madra'nın omuzuna koydu. "Biliyorum babanın yerini dolduramam ama..." Jhon daha cümlesini bitirmeden Madra ona sarılarak çoktan ağlamaya başlamıştı bile. Jhon elini Madra'nın saçlarına atarak "Şşş! Tamam, ben senin yanındayım" diye mırıldandı ama hiç birşey geçmeyip dahada kötüleşeceğinden habersizdi.
* * * *
Albert Jacy'i görmezden gelerek kapıdan çıkıcaktı ki bileğinin sertçe tutuluşuyla aniden durdu. Sert şekilde elini çekerek Jacy'i boğazından tutarak kapıya dayadı. Dişlerini sıkarak "sen kimsin?"dedi. Jacy korkusunu belli etmeyerek "ona hiç düşünmeden zarar veririm" dedi. Albert iyice sinirlenerek bir tık daha boğazını sıkmıştı. Nasıl olurda onu basit bir kızla tehdit etme cesaretini bulabiliyordu? Jacy onu ittirmeye çalışsada başaramıyordu. Albert yüzüne biraz daha yaklaşıp "bakıyorum da sen beni fazla benimsemişsin" dişlerini iyice sıkarak devam etti "Jacy benim seni öldürmemem için bir sebep söyle, hemen!" Genç bayanın gözünden gelen bir damla yaş ile boğazının zorlanması sesini pürüzleştirmişti. "Seni seviyorum" diye mırıldanışı Albert'ın çene kaslarının serbestleşmesine sebep olmuştu. Ellerini yavaşça ondan çektiğinde Jacy öksürüklere boğulmuştu. Albert gözlerini kısarak "birşey söyleyeyim mi?" dediğin de cevap beklemeden devam etti "seni öldürmekten vazgeçtim" alaylı konuşması Jacy'i dahada yaralıyordu. Derin bir iç çekerek "ama şimdiden beni her gün farklı kadınla görmeye alış." Albert cümlesini sert bir şekilde sonlandırdıktan sonra arkasını döndü iki adım attıktan sonra nefesini düzene sokan Jacy "bunu yaptığına pişman olursun" diyebilmişti. Albert Jacy'nin dediğiyle duraksayıp üst dudağını yukarıya kıvırmıştı. Ona yüzünü dönmeden "Ah Jacy! Sen bu kurt çetesini fazla yanlış anlamışsın." Derin bir iç çekerek devam etti. "Burada aşka yer verirsen yaşayamazsın..." Yürümeye devam ederek tam önünden geçen esmer kızı durdurdu. Kolunu omuzuna atarak birlikte Jacy'e döndüler. "Son olarak, kendine yeni bir sürü bul." Albert yanına aldığı kızla gözden kaybolurken Jacy sadece"hayır! Albert dur" demesiyle kalakalmıştı.
Yanımda olan herkese binlerce teşekkürler. İyi okumalar 🙏🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT ÇETESİ
FantasyTüyleri o kadar parlaktı ki değil çamurlu, topraklı yolda bile yürümemiş gibiydi. Rüzgar, kürkünün arasından her geçtiğinde sanki en pahalı saç kremlerini kullanıyormuş gibi ahenkle sallanıyordu. Baktıkça bacaklarım titriyor hırladıkça nefesim kesil...