Bir hayat, küçük bir kesikle bitecek kadar güçsüz müdür? Bir nefes, tek bir acıyla son bulacak kadar yorgun mudur? Ya da bir çift göz bir kesikle kapanacak kadar tek midir? Ölümle kucaklaşacak kadar yalnız mıdır bir beden? Kimsenin o'nu kurtarmayacağını düşünecek kadar yorgun mudur ya da temiz ve masum bir ruh? Yoksa, bunu yaptı diye kendisine küsen kalabalıklarla dolu mudur hayat? Gitmesine izin vermeyecek kadar büyük müdür bir aşk? Yüzsüz müdür kalmasını sağlayacak kadar? Bir son.. Bu kadar basit değilken, gitmek niye bu kadar kolay olsun ki? Umut, zor bulunurken neden bir nefeste solsun ki? Ve aşk, sıcaklığını yeni vermeye başlamışken neden buz tutsun ki?
" Yardımcı olabilir miyim? "
" Ben Tao. Kyungsoo'nun pekte yakın olmayan yakın arkadaşı. Jongin, Kyungsoo'nun iyi olduğundan emin olmam için beni gönderdi. Kendisinin Sehun'u dövmek için bir beysbol sopalık işi olduğunu söylemesi üzerine geldim. Kyungsoo'yu görüp ' Salak salak niye konuşup bizi korkutuyorsun? ' dedikten sonra gideceğim. "
" Odasında Tao? "
" Efendim dedeciğim? "
" Ben Kyungsoo'ya sesimi asla yükseltmedim. Benim yerime de o'na bağırır mısın? "
" Memnuniyetle dedişko. "
" Sağdan ikinci kapı. "
Tao, merdivenleri hızla çıkıp Kyungsoo'nun odasının önünde birkaç saniye durmuştu. Buradaydı çünkü, Jongin öyle istemişti. Sorgulamadan, neden diye sormadan yapıyordu Jongin'in istediklerini. Kendinden daha çok seviyordu o'nu, canını istese verecek kadar çok seviyordu. Bu kadar yakın olmaların nedeni, bu kadar bütün olmalarının nedeni acılarıydı. Bir arada olduklarında küçük, tek olduklarında büyük görünen acıları.. Asla unutamadıkları, unutturamadıkları acıları. Gülüşlerinin arasındaki pencereden dünyaya bakan acıları.. Omuzlarını dikleştirip, kaşlarını çatmıştı Tao. Ellerini beline yerleştirmiş, ayaklarını yere vura vura girmişti Kyungsoo'nun odasına.
" Bana bak bücürük.. Ah! Burada değilsin. Nereye saklandın bücürük Kyungsoo. Çok kızmayacağım gel hadi! Ahh! Demek banyodasın. Işık açık görüyoooruuuummm. Bak giriyorum içeri! Girdim! "
Tao, banyonun kapısını açıp kan birikintisinin ortasında oturmuş Kyungsoo'ya bakmıştı. Suratı bembeyaz olmuştu, teninden terler süzülüyordu kan damlaları arasına. Gözleri açıktı ama boş bakıyorlardı banyo duvarına.
" Zaten bütün kötü şeyler Tao'nun başına gelsin. Ama bu kadar da olmaz ki! Neden hep kötü durumların içinde buluyorum kendimi? Al işte bu da intihar etmiş, tam Jongin'e göresin. O da intihar edip duruyor. "
Tao, gömleğini çıkarıp bağlamıştı Kyungsoo'nun bileğine sıkıca. Elini Kyungsoo'nun koltuk altını kavrayıp bedenini kaldırmıştı. Kyungsoo'nun ölümün gelişiyle ağırlaşan vücudunu omzuna atıp hızla çıkmıştı banyodan. Adımları bir an bile aksamamıştı, koşarak inmişti merdivenleri.. Sakin olmaya çalışıyordu,sakin kalmaya çalışıyordu. Birkaç saniye önce bunu yapmak kolayken, şimdi çok daha zordu. Çoktan soğumaya başlamıştı Kyungsoo'nun o sıcak bedeni, solmaya başlamıştı gülüşleri. Bir meleğin daha veda etmeye hazırlanmıştı düşleri.. Sakin kalmak imkansızlaşmıştı sanki..
" Kyungsoo, dayan biraz daha dayan lütfen. "
Korku sarmıştı Tao'nun tenini. Nefes almaya çalışıyordu, düzensizleşen nefesini eski haline getirmeye çalışıyordu. Jongin bunu hep yapıyordu, bunu hep yapıyor ama ölüme bu kadar çok yaklaşmıyordu. Kyungsoo, o.. Ölümün bahçesinde geziniyordu şuan. Belki çoktan yola çıkmıştı çağlayanlarla dolu o yere, geldiği yere.. Cennete. Mermer kadar soğuktu teni, ısınması için ateşe verilecekti beli de teni.. Zaman, kuralları esnetemedi. Yavaş akmayı denedi ama izin verilmedi, sadece Kyungsoo için yavaşlatabildi saniyelerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Külkedisi Sokağa Çıktı (Kaisoo Fanfic) (✓)
FanfictionHastalığın adı hissizlik değil Jonginsizlik..