BÖLÜM : 22

1.1K 58 8
                                    

Bölüm Şarkısı / Skylar Grey - Dance Without You

" Issız ve dar bir sokakta yürüyordu kadın. Hava kurşun grisi ve oldukça kapalı idi. Bulutlar uzaktan söylemeye başlamıştı hüzünlü şarkısını. "Gökyüzü de tıpkı beni yansıtıyor." Diye söylendi  kendi kendine bıkkın bir sesle. Gözlerine işlemişti; yorgunluk, keder ve özlem. Birkaç saat önce kendinden bir parçayı bırakmıştı arkasında. İşte acı tam da o zaman vücuduna taşınmıştı. Sol yanını yakan, kavuran da bu acının ta kendisiydi. Bir ceylan kadar ürkek kalbini bıraktığında anlamıştı acının ne kadar davetkâr ve acımasız olduğunu. Davetkârdı acı, acımasızdı. Yüreğine tıpkı bir iğne gibi işler yakardı. Korkuyordu kadın. Çünkü biliyordu, korku acının eşantiyonuydu. Acı ruha telaffuz edildiğinde panzehiri yoktu. Kendini yavaş yavaş alıştırırdı; tıpkı bir Vals gibi. Tek farkı vardı, Vals iki kişilik ve zevk alınan bir danstı. "Acıyı paylaşamayız." Diye söylendi kadın bu sefer oldukça sesli bir şekilde.  "Acı bize zevk vermez."  Duraksadı kısa bir süre düşünürcesine.  "Tek yaptığı hergün biraz daha acıtmaktır canımızı."

Bata çıka yürümeye devam etti. Ruhu dış görünüşüne yansımıştı; darmadağındı. Göz makyajı akmış, bütün yüzüne bulaşmıştı. Omuz hizzasindaki kahverengi düz saçları birbirine karışmıştı.  Üzerindeki incecik cekete tutunuyordu soğuk havada. Giydiği mini ve oldukça dar kırmızı olan elbise uzun ve güzel bacaklarını ön plana çıkarsa da, ayağına hiç düşünmeden geçirdiği diz üstü topuklu çizmeler bacaklarını örtüyordu.  Ayaklarının  yürümekten dolayı acıdığını hissetti ve anında, yol boyunca uzanan o dar kaldırımda çabucak çizmelerinden kurtuldu. İki eşi birden sağ eline aldı ve yolla acele yoksunu adımlarla yürümeye devam etti. Bomboş hissediyordu. Sol tarafını yitirmişti. Bu dünyada en çok değer verdiği insan da ona sırtını dönmüş, onu terketmişti. Sonrası boştu.

O anda gözü yere takıldı. Kalbi yerdeydi... Onu eksik hissettiren şey yer de uzanmış, can çekişiyordu. Bir yanı kalbini hemen alıp avuçlamak istedi. Paramparça olan kalbini geri sol yanına takmak... Bir yanı ise kafasını önüne çevirip yürümek istedi. Çelişkide kaldı kadın. Kalbine uzanmak istese de beyni kırgınlığı unutmuyor, sürekli hatırlatıyordu. Saatler önce arkasında bıraktığı kalbinin nasıl olur da şimdi önüne geldiğini düşünmedi. Merhametine yenik düştü ve dizlerinin üzerine çöküp, can çekişen kalbini naif bir şekilde iki avcunun arasına aldı. İşte tam o an, önünde duran bir çift bot gördü. Daha sonra da bakışlarını yavaşça yukarıya doğru hareket ettirdi. Elaları kahverengilerle birleşti. Cümlelere gerek yoktu gözler varken. Defalarca parçalanmış zar zor nefes alan kalbi elleri arasında, onun sahibi de tam karşısındaydı. Şimdi o kalbi yerine koyup koymamak onun elindeydi... Ya affedecekti, ya da hiçbirşey olmamış gibi yoluna devam edecekti. "

Ağrıyan başımla beraber, yüzüme vuran günışığı ile uyandım. Başım çok ağrıyordu. Bunun yanında da yattığım sert ve yıpranmış koltuktan dolayı, belim de ağrımıştı. Hızla koltuktan doğruldum ve seri hareketlerle cep telefonuma uzandım. Saat on bire geliyordu ve Eylül ortalıklarda gözükmüyordu. Sanırım hala uyuyordu.

Bir elimde telefonumla beraber, lavaboya yürümeye başladım. Elim tam kapının kulpundayken, telefonum çalmaya başladı. Arayan Murat'tı.

"Alo." dedim uyku mahmurluğunu oldukça belli eden bir ses tonuyla. Çekinmeden açmıştım telefonu, korkmadan. Hala tam olarak uykumu bile alamamıştım ve yarın okula gidecektim üstelik.

KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin