Bölüm : 30

875 55 7
                                    

Beni duyuyor musun?
Ben senin karanlıktaki yanınım.
Tüm soğukluğunu bir kenara bıraktığında ben oradayım!

Hey! Beni duyuyor musun Mevsim?!
Ben senin gölgende kalanım.
Tüm hayatın bittiğinde yeniden doğacak tarafım.
Beni duy Mevsim! Bana güven. Sadece bana güvenebilirsin çünkü ben kalbinin diğer yarısıyım.

Çıkış yolu arıyordum. İçinde bulunduğum girdap beni her gün daha da fazla içine çekerken, girdaptan çıkabilmek için direniyordum. Beni orada bırakarak odasına gitmişti. Bense burada kalmış ağlıyordum. Canım acıyordu. Onu severken onunla bu evde kalmak benim için bir işkenceydi. Beni umursamaması, ona zaten ulaşmamı engellerken sevgimi yeni farketmem acımı daha fazla artıyordu.

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, hıçkırmaya başladım. Ona daha fazla yaklaşamazdım. Seviyordum, aylardan beri ama bunu yapamazdım. Gözleri ruhuma işlerken ona dokunmak, işkencemi iki katına çıkartırdı. Tıpkı bugün olduğu gibi...

Yastığa sarılmış sıkıca ağlarken merdivenlerden gelen ayak sesini duydum. Bir anlığına uyuyormuş rolü yapmayı düşünsem de, sesimi duyduğunu bildiğimden sadece yanaklarımı sildim.

Adım sesleri iyice yaklaşırken derin bir nefes alarak beklemeye başladım.

"Ben gidiyorum." Cümlesiyle kafamı kaldırarak sakin bir ifadeyle gözlerimi gözlerine sabitledim.

Beni bırakıp gidiyor muydu? Onun için elimi kana sokmuşken, onun için ağlıyorken en önemlisi ona aşık olduğumu resmen açıkça ifade etmişken gidiyor muydu?

"N-nereye?" dedim titreyen sesimi bastırmaya çalışan bir bakış atarak. İşe yaramadığına da o kadar emindim ki...

"Adamlar yerimizi öğrenmiş, peşimizdeler halletmem lazım." Sertçe söylediği cümle beni bir anlığına rahatlatırken iki saniye sonra kaşlarım çatıldı.

"S-sırtın ne olacak?"

Üzerinde siyah boğazlı bir kazak vardı ve gözleri kıpkırmızıydı. Sırtını on beş dakika içerisinde pansuman yapamazdı.

"Aynı, duruyor." Dediği cümleyle dudaklarım aralanırken düşüncelerimi toparlamaya çalıştım ve konuştum.

"Pansuman yapmadın mı?" Gözleri gözlerime iyice odaklanmışken yeşilin en sert tonunda olması beni tedirgin etmeye yetti. Ona bakarken hep tedirgindim fakat her seferinde farklı bakması daha fazla korkmama sebep oluyordu.

"Hayır." Dedi ve koltuğun kenarındaki ceketini sanki sırtında hiçbirşey yokmuş gibi rahatça giyindi. Ona şaşkınlıkla bakarken gözlerini bir an olsun gözlerimden ayırmadan koltuğa eğildi ve kenardaki arabanın anahtarını alarak ceketinin cebine koydu. Arkasını dönerken yine titrek bir sesle seslendim.

"Aybars, istiyorsan sana pansuman yapabilirim." dememle duraksadı ve bana geri döndü.

Sinirli fakat bir o kadar mesafeli bir şekilde bana bakarken, yutkundum. Bu kadar sert bakması içimdeki korkuyu gün yüzüne bir kez daha çıkartırken bende bakmaya devam ettim.

"İhtiyacım yok. Kendim istersem yapabilirim." diyerek yine kapıya döndüğünde koltuktan kalkarak merdivenlere doğru koşar adımlarla yürümeye başladım.

Kapının sert çarpma sesiyle irkilsem de hızla merdivenleri çıktım. Odama yaklaştığımda gözüm Aybars'ın aralık olan odasının kapısına kaydı. Yine merakım kendini gösterirken evde olmadığından odasına girip girmemek arasında kaldım.

İçeri girsem haberi olmayacağından içime dolan cesaretle beraber odasına doğru yürüdüm. Belki içeride onun hakkında birşeyler bulur, onu daha iyi tanırdım.

İçeri girdiğimde ilk camın açık olduğunu ve kandan eser olmadığını gördüm. Oda bugün gördüğümün aksine gayet toplu ve düzenliyken gözlerim odada gezinmeye başladı. Büyük oda basık olmak yerine ferah ve onun gibi kokuyordu.

Gözüme yatağın yanındaki kitaplık çarparken oraya doğru yürüdüm. Belki sevdiği kitaplardan onu tanımaya başlayabilirdim.

Kitaplığın önüne geldiğimde yavaş yavaş parmaklarımı kitaplarda gezindirmeye başladım. Dikkatimi sevdiğim kitaplardan biri çekerken kitabı almak için yeltendim. Kitaplar çok fazla olduğundan kitaplığın içi fazla sıkışıktı. Kitabı çıkartmaya çalışırsam da çıkartamayınca sertçe kitabı çektim ve yanındaki iki kitapla beraber yere düşürdüm. Aceleyle toplarken birisinin açılan sayfasından defter olduğunu farketmemle şaşkın bir ifadeyle elime alıp incelemeye başladım.

Siyah, kalın ve oldukça eski bir defterdi. Birkaç sayfasını rastgele açtığımda çoğunun dolu olduğunu gördüm. Özenli eğik yazısı sayfalara hükmünü göstermişken, yazı yazdığı düşüncesi beni heyecanlandırdı. Benim gibi onun da düşündüklerini kağıda dökmesi oldukça özeldi. Hızla kalın defteri yatağın üzerine bırakarak yerdekileri topladım ve defteri alarak odama girdim. Belki işe bu defteri okumaktan başlayabilirdim.

Yatağıma oturduktan sonra yavaşça kapağını açtım ve ilk boş sayfayı geçerek ilk yazının olduğu sayfayı derin bir nefes alarak okumaya başladım. İlk gözüme çarpan şey yılın yazması olmuştu.

"2012
Ölüm kollarını bana açarak gülümser her gece,
Renginin adı kırmızı.
Kanıyorum, yanıyorum her gece zalimce,
Acının tadı kırmızı.

Sen vardın önceden,
Kanayan yaralarımı masumiyetinle sarardın.
Mürekkebin yetmediği dizelerde, Ruhumu karanlıkta sana açardım.

Sana her cuma beyaz gül getirirdim hatırlıyor musun?
Ruhum kırmızıyken, ebediyete kadar temiz kalmanı isterdim.
Ve şimdi her cuma yine yanındayım,
Bu sefer farklı tamamen herşey, güller bile kırmızı."

Gözümden bir damla yaş düşerken, yeni dinen ağlamam yeniden kendini gösterircesine gözlerimi yaktı. Defterdeki özenle yazılmış sayfaya bakarken, kalbimdeki ağırlık en derinlere inerek ruhuma bir bıçak gibi saplandı. Başkasını seviyor olduğu düşüncesi kan akışıma kadar donmamı sağladı ve bana söylediği cümleyi gözyaşlarımın ardı arkası kesilmezken hatırladım.

"Birine aşık olmuş gibi konuşuyorsun."                   

"Evet, birini sevdim. Hemde kollarımda ölümünü görebilecek kadar çok."

Müebbet yorgunluk vücudumdaki yerini aldığında okuduğum şiiri kaldıramadım. Başka birini seviyordu. Sadece babam için benimle olduğu değişmeyen bir gerçekti ve bu gerçek güçsüz irademe çok fazlaydı. Başkasına dokunmak istiyordu, başkasını seviyordu...

Yatağımdan kalkarak aceleyle odamı karıştırmaya başladım. Özensizce etraftaki çekmeceleri karıştırırken sonunda aradığım şey olan kağıt kalemi buldum. Yatağıma geri otururken yazmaya başladım. Ben içindekileri yazarak rahatlatan biriydim. Şimdi de tek sığınağım herzamanki gibi kağıt ve kalem olacaktı.

"Her gece yanarak kül olan sensen, Göz pınarları kuruyan kim?
Ölüme şahit olan sensen,
Şu an en yakın olan kim?"

Ciğerlerim sökülerek ağlarken, deftere bakarak çığlık attım. Nefesim tıkanırken başım dönmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Uyandığımda etrafım kapkaranlık olsa da bir siluet gördüm. Gözlerim siluete kayarken yeşil gözlerle buluştuğumda öfkeyi iliklerime kadar hissettim. Gözleri alev saçıyor, bana tiksinircesine bakıyordu.

"Benim defterime dokunmaya nasıl cüret edersin?!"

Bölümü sevgili okuyucularımdan birinin doğum günü olduğundan ona özel erken yayımladım. Kısa olmasını buna bağışlayın. Bol vote ve yorum bekliyorum. İYİ Kİ DOĞDUN ÖYKÜ!

KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin