Bölüm: 51

1.9K 58 36
                                    

Bazı insanların açığa çıkan hisleri doğum ve ölüm arasındaki ömür kadar kısaydı. Mutluluğun ardından gelen gözyaşı, gözyaşının ardından gelen mahoş bir gülümseme hayatın aslında en net özetiyken o küçük zaman dilimi arasındaki herşey bir romandı. Üzgün, mutlu, hırçın, sinsi... O romandaki bütün duyguları insan kendi seçebilirdi ama hangi duyguyu nerede yaşayacağını seçmesi doğmadan önce kendine hayat vaad etmek kadar imkansızdı.

Ve sanırım benim hayatım hep aynı çizgide, o çizgiye bir saniye olsun ihanet etmeden geçiyordu.

Gözlerimi diktiğim boşluktan ayırmamı sağlayan Alp'in her zamanki gibi ifadesiz olan sesi oldu.

"İyi misin?"

Kafamı kaldırıp oturduğum yerden ruhsuz bir bakış attığımda, bakışlarımın altındaki duygunun beni kül olana kadar yakacağını zannettim. Bu fazlasıyla yabancı ama bir o kadar da tanıdıktı.

"Ne kadar olunursa." Dediğimde yanımdaki boş koltuğa oturarak elini omzuma koydu.

"Biliyor musun böyle bir şeyi ilk kez yaşamıyorum." Dedi kusursuz pürüzsüzlükte çıkan mekanik sesiyle. Bazı zamanlar bana bir robotu andırıyordu, anlaşılan şu an da hastalığı dolayısıyla iyi değildi.

"Her gün baban mı hastanelik oluyor?" Dediğimde mantığımla sözlerim çelişmişti. "Babam demeye dilim varmıyor... Saçmalıyorum işte aldırma."

"Sana seni anlıyorum, herşey düzelecek, canını sıkma demek isterdim. Ama o dünyada değiliz, ne ben sana üzülme diyebilirim ne de sen bana bu konuda güvenebilirsin. Yine de... Bazı zamanlar geleceğe umutlu bakmak yerine olduğu anı umutla yaşaması gerekiyor insanın." Bakışları boşluğa takılırken gözlerinde sanki geçmişin puslu izleri vardı. Ve o izler çıkmayan bir leke gibi siyahın en karanlık tonunu taşıyan gözlerine kazınmıştı.

Cevap vermedim.

Cevap veremedim. Beynimin en ucunda biriken kelimeler birbirine tutunmuş, sanki ayrılmamak üzere yemin etmişti.

"Üzgünsün..." Dedi bu sefer omzumdaki eliyle yavaş yavaş omzumu okşarken. "Sen aslında kendin için değil, Aybars için üzgünsün."

Tenime yüzlerce iğne battığını hissettim. Dövme yaptırıyormuş gibi küçük ama sürekli iğneler sanki tenimi kanatıyordu.

"Alp-"

"Hiçbir şey demek zorunda değilsin." Dedi ve boştaki elini saçlarından geçirdi.

Sanki cehennemin ortasında duran bir buz kütlesiydi Alp. Ne o cehennem ateşi onu eritiyordu ne de o, koca cehennemi soğutmayı başarıyordu. Uzaktan yıllarını bir kavanozun içinde biriktirmiş yalnız bir ihtiyarın akrep ve yelkovanı boş gözlerle izlemesi gibi cehennemin ortasında öylece  dikiliyordu Alp. Sorunları olduğunu biliyordum. Yine de onları yok saymaya çalışması cehennemde ateşten korunmak gibiydi.

"Sence iyi olur mu?" Dedim her an ufacık bir umuda kanmaya hazır bir sesle.

"Bilmiyorum, sanırım ümit etmemiz gerek."

Hastane kokusunu soluyan ciğerlerimdeki rahatsız his net bir şekilde kendini belli ediyorken karşımdaki odanın kapısına öylece bakmaya başladım.

Aybars içerdeydi.

Bir yanım yanlarına gitmeyi düşünse de bir yanım sadece beklemem gerektiğini söylüyordu. O odaya girersem üzüleceğimi biliyordum ama yine de çoktan ayağa kalkmış olan ayaklarıma engel olamıyordum. Kapının önüne kadar yürüdüm. Elim kapı kulpuna değdiğinde arkamı dönüp Alp'e baktım. Zoraki bir şekilde gülümsediğinde tamamen kalbimdeki o kısık sesle başbaşa kaldığımı farkettim.

KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin