Bölüm: 42

822 40 13
                                    

Bölüm Müziği: Ufuk Beydemir- Ay Tenli Kadın

Renklerin bile sıradanlaştığı anlarda, karanlığa sığınmış o küçük erkek çocuğu korkuyordu. Korkusunun altında yatan gizli sebepler, onu dışa dönük ve mutlu yetiştirmiş olsa dahi; onun kendiyle olan asıl savaşı içindeydi. Küçük yaşlarında tattığı kimsesizlik ve onun sağ kolu yalnızlıktı onu bu hale getiren. Hayatı boyunca iliklerine kadar en ağır şekilde tatmıştı bu duyguları. Gülümseyişine kadar akmıştı tüm acılarının zehri.

Siyah ve beyazın düşmanlığından doğan bu erkek çocuğu, dimdik durarak beyazı kirletmemek için korkusuz adımlarla siyahı seçmişti. Her ne kadar dimdik dursa da, kendinden emin olsa da nefsine hakim olamayarak arkasına baktığında siyah ayak izlerinin beyazı kirlettiğini görmüştü. En çok korktuğu da buydu, kendini o siyah ince köprüye korkusuzca atmış olsa da beyazı değiştirmekten korkmuştu. Belki de hayatı boyunca korkmamıştı hiç bu kadar . İstemeden kırdığı kalpleri bir kavanozda biriktirirken, onların o kavanozda nefes alamayacağını hiç düşünmemişti. Beyazı nasıl istemeden kirlettiyse, insanları da istemeden kırmıştı. Taze yalnızlık kokan ruhu sırf bu yüzden, sonuna kadar kapatmıştı kalbinin kapılarını. Aşkı hak ettiğini, mutluluğun çehresinde yalnızca gülümseyerek iz bırakmadığını ve bir kadına sahip olabileceğini de hiç düşünmemişti. Paslı zırhı ona göre sadece savaştan dolayı kirlenmiş olsa da, aslında o zırhı eskiten kırıkları etrafa savrulmuş kalbiydi. Ve kalbi her ne kadar paramparça olsa da, taze ölüye sarılmış bir kefen kadar temizdi. Hayat annesi, ölüm babasıydı. Bundandı korkusu. Arafta kalmak, bu dünyaya ne kadar zıt olduğunu her nefes alışında ona bir kez daha hatırlatıyordu. Bembeyaz bir renge sahip, yine de siyahla dost olan teni belki de ona zıt olan şeylerden yalnızca biriydi. Hayatı ölüm çizgisinde ilerleyen biri zaten tepetaklak olmuş bir dünyadan başka neyden korkabilirdi?

"Yanılıyorsun." Dedi gözlerindeki kırmızı damarlar sanki her saniye daha da belirginleşirken. Karmakarışık duruyordu. Sanki dünyası tepetaklak olmuş, elindeki tüm yaşam kırıntıları elinden sorgusuzca alınmıştı.

"Bir sebep söyle." Göz bebekleri koyulaşırken, daha rahat bir konum alarak fazlasıyla yumuşak olan büyük
koltukta doğruldum. Uykusuzluğum baş döndürücü bir şekilde canımı yakarken, uyuyamamanın ne kadar korkunç bir şey olduğunu bir kez daha fark ettim.

"İnsanlara zarar veriyorum, her ne kadar istemesem de. Gerçekten uzak bir klişe ama aslında gerçek." Diyerek homurdandı ve simsiyah gözlerini gözlerimle buluşturdu. Göz altındaki morlukların rengi o kadar tazeydi ki, kendimi bir saniyeliğine de olsa normal hissettim. Yorgun bakışları insanı etkisine alacak düzeyde ikna edici bir tavırda parlarken, o damarların o gözlere yakışmadığını düşündüm istemsizce. Bir insan neden bu hale gelirdi ki? Bunun altında sadece bir tane sebebin yatmadığı belliydi. Belki de bu rengin altında yılların onun hayatından söküp atamadığı şeyler yatıyordu.

Yutkundum, gözlerinin içine bakarken.

"Vaktim var." Dedim buruk bir tebessümle. Bir saniyeliğine de olsa onun da dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

"Farklı bir kızsın." Gözleri yeniden boşluğa takıldığında aklıma gelen isimle beynimdeki ardı arkası kesilmeyen çarklar daha da hızlı dönmeye başladı.

"O kim Alp?" Dedim kısık bir sesle. Sesimdeki özgüven eksikliğinin kırıntıları, anlam veremediğim bir şekilde tüylerimi diken diken yapmıştı. Bazı zamanlar bu durumu sık sık yaşasam dahi, bu aralar daha çok arttığı gerçeğini farkettim. Korkudandı. Korku beni ürpertiyordu, korku beni olmadığım biri gibi hissettiriyordu. Belki de şu an Alp'in ruh halinden dolayı vereceği tepki böyle hissetmemi sağlamıştı.

KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin