19.BÖLÜM:ESİR

50 19 3
                                    

Bölüm Şarkısı:Raign-Raise The Dead-

Medya:Siyah Beyaz Alacalı Kılıç Dişli Kaplan

《》《》《》《》《》《》《》《》《》

     John'un Gözünden ;

     Ben bu yüzü tanıyordum.Eskiden görmüştüm.

     Sallanıyordum, bir o yana bir bu yana.Doğrulmaya çalıştım fakat ellerim bağlıydı.

      Etrafa baktım.Ben yürümüyordum ama başka bir şey yürüyordu.Siyah ve beyaz bir şeydi tıpkı zebra gibi.Ama değildi.

       "Uyan hadi tatlı çocuk." dedi mor harmaniyeli kız.

        Yere indirildim.Ellerimi çözmedi.Sonra fark ettim ki bu bir kılıç dişli kaplandı.

        Mor harmaniyeli kızın arkasından heybetli bir şekilde kükredi.Öndeki iki dişi gerçekten çok uzundu.Üzerine rahat oturmak için eğer konulmuştu.

        "Sen...Carol'musun ?"dedim.

        "Ya işte hatırladın, beni hastaneye götürmüştün.Hayat çok acımasız değil mi ? Sen bana yardım etmiştin ben ise seni esir aldım."

         "Ve ayrıca buraya hiç gelmemeliydiniz.Makine sizi liğme liğme edecek.Bak işte bu, que el dolor púrpura, mor acı." diyerek sağ elindeki sembolü gösterdi.Büyük dairenin içinde üçgen ve üçgenin içinde siyah bir kuş vardı, kuzgun'du bu.Üçgenin dış kışımlarında ise ay güneş ve yıldız vardı.

      Aynı sembolü kaplan'ın sol bacağında da gördüm.

      İşte o an düşündüm ki Carol'u öldürebilirdim ama yapamadım.Çünkü heybetli kaplanı yalnız başıma öldüremezdim.

      Kaçırılmamdan koca bir gün geçmişti.Gri granit taşlarından yapılma uzun bir kuleye hapsedilmiştim.

      Ellerim hala zincirlerle bağlıydı.Pençelerimi kullanamıyordum.

      Sabah olmuştu fakat ben hala bekliyordum.

      Marie'nin Gözünden ;

      "Hadi eşyalarınızı toplayın John'a gidiyoruz." dedi Eremos.

      Erkekler mızraklarını, Jenny ve ben de yay ve oklarımızı aldık.

      "Güneydoğuya doğru ilerlemeliyiz." dedi Eremos.

      Kızılçamları tek tek geçiyorduk, koca ormanda dolaşıyorduk.

      Sabah yola çıkmamıza rağmen öğlen olmuştu şimdi.Kızılçamlar azalmaya başladı, onun yerini diz boyu yeşil çalılar aldı.

      İlerideki gri yüksek kulenin arkasından birşey belirdi.Yürüyordu hemde dört ayak üzerinde.

       Hırıltıları duyuldu.Kaplana benziyordu ama kılıç dişli olanından.

       Sağ ayağını bastığında sağ kürek kemiği, sol ayağını bastığında sol kürek kemiği havaya doğru kalkıyordu.

      Sivri ön dişleri vardı ve kısa parlak tüyleri siyah, beyaz alacalıydı.

     Geriledi ve sıçradı.Hızlı bir şekilde üzerimize koşuyordu.

      Kuzgun havalandı, yukarıdan kaplana doğru uçuyordu.Sonra mızrağını attı, kaplanı sıyırdı.

      Eremos alçaldı, güçlü pençeleriyle kaplanı yanından yere serdi.Kaplan silkelenerek tekrar ayağa kalktı.

      "Jenny zehirli okları çıkar !" dedim.Zehirli oku elime aldım ve yaya yerleştirerek ipi bıraktım.Ok vızıldayarak ormana gitti.Kaplana değil.

      Beceremedim...

      Eremos yere indi.Tam kaplanın arkasına.Kaplan onu hissetti ve döndü.Büyük bir pençe darbesiyle Eremos'u yere serdi.

      Eremos elinde silahı olmadan ona bakıyordu, son dakikalarını boşa harcıyordu.

     "Hey seni pislik, buraya gel !"dedim bağırarak.Yayımı yere bırakarak Roberto'nun mızrağını kaptım.

       Kaplan bana döndü.O sarı gözlerinde boş bakış yoktu.Kan istiyordu, açlığa doymuyordu.

       Koşmaya başladı, ben de ona doğru koşuyordum.Jenny yanımdan ayrıldı.Jenny yayını gerdi ve nişan aldı.

       İşte tam o anda zaman kavramı yok oldu.Her şey film sahnesine dönüştü.

       Ayağım taşa takıldı, gerisin geri arkaya düştüm.Kaplan zıpladı ve havalandı.Güneş ışığı tüylerini parıldatıyordu.

       Gözümü kapattım.Zaten ölecektim bunun bir anlamı yoktu ama sola doğru taklalar attım.Gözümü açtım gümlemelerle birlikte kaplan yanıma serildi.Yavaş hırıltılar ve nefes alış, verişi duydum.

        Kaplan can çekişiyordu.Jenny'nin attığı zehirli ok kaplana isabet etmişti.Hemen ayaklandım ve yerdeki mızrağı aldım.

        Hala nefes alıyordu.Mızrağı kalbinin olduğü yere doğru soktum ve çıkardım.

        Artık nefes almıyordu.

       Tony, Roberto ve Jenny kuzgun'un yanında duruyorlardı.Koşarak yanlarına gittim.

       Kanadı parçalanmış yattığı yer kırmızı kan gölüne bulanmıştı.

       Daha fazla bakamadım, cesaretim buna yetmedi.

        Eremos artık sizlere ömürdü.

        Gri uzun şatonun kapısını açarak "Hadi yukarı çıkmalıyız." dedim boğuk bir sesle.Kuzgun'un ölümünü daha sindirememiştim.

        Dördümüz yukarı doğru dönen mermer merdivenleri tırmandık.

         "O, şuna bir bakın kalabalık gelmişsiniz." dedi sarı saçlı mor harmaniyeli kız.

        "Sen de kimsin ? John nerede ?"dedim bağırarak.

         Mor harmaniyeli kız pelerinini tutarak savurdu.Hemen arkasında John duruyordu.Elleri zincirli bir şekilde.

         "John iyi misin ?"dedim.

         "Evet iyiyim." demekle yeltendi sadece.

         "Ben Carol, Makine'nin bir numaralı bulucusuyum." dedi.

          İşte o an onu hatırlamıştım.Kitapçıda aerokinezi yeteneğini kullanan kızdı.

          "Sizleri Makineye canlı olarak teslim etmeliyim, o yüzden işi zorlaştırmayın." dedi Carol.

          "İşini zorlaştırırsak ne olur ?"dedim.

         "Bunu asla yapamazsınız."dedi fısıldayarak.Üzerine yürüdüm.Carol John'a doğru geri adım attı.Bu adım aslında onun aleyhine işlemeye başlayacaktı.

         "Çok güzel, o zaman bitirelim şu işi." dedim John'a doğru bakarak.

          John söylediğimi anlamış olsa gerek pençelerini çıkarttı ve Carol'un sırtına geçirdi.

         Carol çığlıklara mahkum oldu.Son nefesini verirken "Mor kan iyidir !" dedi ve elini oynatmaya başlayacaktı ki üzerine atıldım, ellerini yakladım ve aerokinezi yeteneğini kullanmasına izin vermedim.

        Sonra garip bir şey oldu.

        "Bu..." dedim elim kan kırmızısı olmuştu.

        "Bu kırmızı kan akacak ki cesur olalım.Cesur olalım ki başaralım.Başaralım ki bu savaşı kazanalım" dedim ölmüş olan o solgun yüzüne doğru.

GECENİN KARANLIĞINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin