Bölüm Şarkısı -Hans Zimmer-It's A Dangerous City
Uyandığımda çok güzel bir hava vardı.Sessizliğin sesi yalnızlık yanımdaydı, yanı başımda.Beyaz pike benim tarafımdan işkenceye uğramışçasına yerde yayılıyordu.Sol ayağımın yere basmasıyla hayatta olduğumun farkındaydım.Her ne kadar tek başıma olsamda.
Günlerden pazartesiydi.Köşe başının meşhur kitapçısı Farwell Store yine beni bekliyordu -bana muhtaçtı- .Saçlarımın suya ihtiyacı vardı.Salkım salkım birbiri ardına dolanmışlardı.Elimi gezdirdim.
Ayağa kalkma dürtüsü beni uçurumdan aşağıya atmak istercesine kaldırdı.Geceliğimin sağ ve sol köşesinden tutup kaldırarak soyundum.Can çekişen pikeyi yerden aldım ve tekrar olması gereken yerine yolladım.
Ortasından sabitlenmiş ayrıca 360 derece dönebilen boy aynası beni karşıladı.Gözlerimi normal bayanlar kadar çok kırpmazdım.Boylu boyunca halimi süzdüm.Aynanın öte tarafındaki Marie'ye bakıyordu.
Annesinin daha o küçük yaşlardayken, gizemli bir tarikat tarafından, kaçırılışının ardından artık tek başına yaşamayı bir türlü öğrenmişti.Hem böyle yaşamakta güzeldi.Yanı başında orman, güzel bir ev...
Tam şu anda aslında düşüncelerini bastırıyordu, onlara engel oluyordu.Kahrolmuş, ezik ve ızdırap çeken kızdı o...
Annesine ulaşmak, azıcıkta olsa ondan haber almak isterdi.
Gözüm tekrar gerçekle buluştu.Aynadaki tatlı kişi öbür tatlılığa bakıyordu.Sabah mayhoşluğundan fırlamış kızıl -aslında turuncumsu, güneş batımı gibi- saçlar.Sağ tutamı aşağı sarkıyor, sol tutamı arka kısımla müttefik olup arkaya katılıyordu.Aslına bakılırsa birazcık uzamıştı sanki.
Unutulmamak istercesine yaratılan o güzel gözler.Maviydi...maviliğinde kendinizi boğulmuş bulurdunuz.O kadar canlı, o kadar taze.
Ardından bu büyülü tatlılığı yanaklar takip ediyordu.Asla öyle kabarık değildi.Yumuşak dokusuyla çeneye doğru düz bütünleşiyordu.Yanaklarımı bir hediye paketine benzetebilirdiniz.Bir hediye paketi nasıl fiyonksuz olmazsa, o beyaz tenli yanakların üzerinde de çiller eksik olmamalıydı.Üçer, beşer sanki şeker gibi koyulurcasına etrafa yayılmışlardı.Yanağın süsleriydiler...
Çenem kavisliydi.Hani çocukken çizdiğimiz dağlara benzerdi.Arasından nehir geçen o dağlara...
Boyun olması gerektiği gibiydi.Vücudun geriye kalan kısımları Marie'yi ilgilendiriyordu, başka hiç kimseyi değil.Hiçbir erkeğin göremeyeceği ya da ulaşamayacağı bir hazineydi.
İşte onun ayna sefası sona ererken penceresi açık olan kısımdan rüzgar içeriye akın ediyordu.Perde onunla dans ediyor, rüzgar ise Marie'nin çıplak bedenine dokunuyordu.
Yürüdü ve yavaş adımlarla pencereyi kapattı.Ardından sıcak bir duş aldı.Gardırobundan siyah kazağı seçti, köprücük kemiğinden başlayıp arkaya doğru oval olan kazağı giydi.Altınada açık mavi renkli bir kot pantolon.
Evin üst kat merdivenini atlattıktan sonra buzdolabı ile görüştü.İçerisinden dilimlenmiş kaşarları aldı.Ekmek sepetinin olduğu yerde tost ekmeklerine elini uzattı ardından iki dilimi kızarttı, yaklaşık yarım saniye.Arasına kaşar dilimlerini yerleştirdi.Tostunu yerken belini mutfak tezgahına yaslamış salonu seyrediyordu.
Hepsi bittiğinde kapı eşiğinde duran mavi montunu giyindi.Ardından da kahverengi botlarını ayağına geçirdi.
Her sıradan günde olduğu gibi kapıyı kilitledi.Eve arkasını dönerek yürüdü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN KARANLIĞINDA
FantasiaBAŞARMAK TEK BİR SEÇİM İSE NASIL AYAKTA KALACAKSIN ? TEK BAŞINASIN FAKAT MAKİNE SENİ TANIMADI ! Marie önemli bir seçim yapmak zorundadır.MAKİNE bütün herkesi ele geçirmeye çalışacak fakat Marie verdiği kararlarla büyük bir cesur olduğunu kanıtlayaca...