*15. bölüm

33.9K 847 233
                                    

'Gülmek için mutlu olmayı beklemeyin, belki de gülmeden ölürsünüz.'

Bazı anlar vardır; ruhunuzun akışına kendi ritmini katıp sizi araflara kadar sürükler. Sürüklerken kalbinizden çıkan afallamış seslerle, kaldırım taşlarında büyük çaplı kıvılcımlar çıkararak ilerler. Oysa ki, kimse bilmez kalbinizdeki o söndürülmesi güç olan koca yangın tufanını. Kimse bilmez; kimseler işitmez güneşli havalarda kavrulan rüzgar uzantılarının çıkardığı o uğultuları. Ve bir an gelir, hayatın tüm masumluğundan ve endişe dolu yalpalamalarından kurtulmak istersiniz. Belki yok olmak, belki de hiç var olmamış gibi saymak.. Ama emin olunması gereken bir şey varsa; o da yeniden doğuştur. Ölüm, hiç beklenmedik bir sarsılma misalidir ve siz ne zaman hazır olursanız ölüm o zaman canınızı almak için and içer. Ve o an atılan tüm oklar, kalbinizin durması için tüm çehrenizi ebediyet sevdasıyla harmanlarken yapabildiğiniz tek eylem; koyvermektir. Ruhunuzu hapsettiğiniz o kuytu ülkenin baş reisi kafes, belki de en derin yaralarınızı sarmalayacak olan ölüm fermanıdır. Ölüm, herhangi bir andır. Ölüm, bambaşkadır. Harfleriniz karanlığa hapsolup tüm aydınlığı içerken nefsiniz atılmak için gölge oyunları yapar. Anlaması güçtür, çünkü gölge; harfleri çok deneyimli olan birer pusuladan ibarettir. Ve o an tam olarak geldiğinde pusula harflerini kaybederek bir kelebeğin ensesinde uzun bir yolculuğa başlar.

Kelebeklerin ömrü sadece bir günden ibaret olmuştur; geri kalan günler ise kelebeklerin ömründen alınıp insanların ömrüne katılmıştır. Ölümün geleceği an, insanlar daha doğmadan alınlarına yazılmıştır. Ve ölüm; öylesine kalp sızlatıcı bir hastalıktır ki, geride kalanları yasa boğarken gidenin tenini titretebilir. Titreyen ten vazgeçilmez bir tutsaklığın ensesinde boğulurken, yardım maksadıyla yaklaşan her bir algısına geri çekilmesi için öğütler savurur. Yavaşça derimizin üzerinde beliren aralıklı çizgiler ve morarmış sarmallar, ölüme en yakın olduğumuz anı simgeler. Vücudumuzun kaskatı kesildiği ve özgürlüklere kanat çırptığı o an, kalbimiz ve beynimiz otoritesini yitirerek kendini ölümün soğuk ellerine bırakır. Ve geriye kalan tek hamle, gücünü varmışcasına kullanıp elinden geleni ardına koymaktır.

"Dila! Yapma."

Kulaklarımda çınlanan hayali sesin sahibini çok iyi bilmeme rağmen varlığına daha yeni alıştığım için içinde bulunduğum su haznesini itip kulaklarımı tıkayamıyordum, sanki kulaklarımı tıkarsam ona ihanet edecekmişim gibi geliyordu ve söylemek istediğim her şekil kelime kalbimde düğümlenip dilimi mürekkebe buluyordu. Dilim, damağım, gözlerim ve kulaklarım sulara gömülmüş bir şekilde her ne kadar ölüme gidiyor bile olsa, yaşam mücadelesi verirken; zorlukla kaldırdığım ellerimle kulaklarımı kapayıp bacaklarımı serbest bıraktım. O yoktu, duyduğum sesler başlı başına bir aldatmacaydı.

"Dila! Bunu sakın yapma."

Kulaklarımı var gücümle kapatıp düşüncelerimi sineye çekerken, tekrar duyduğum bu cümleyle sudan yapışmış olan kirpiklerimi zorlukla birbirinden ayırıp titreyen ellerime baktım. Çaresizdim, şaşkındım, yapayalnızdım. Ve en önemlisi de, hala kendimi bu dünyadan soyutlayıp ölümün sessiz ellerine gömülememiştim. Kulaklarıma dolan sesin sayıkladığı tınılar volümünü arttırarak beynimin içine sokulduğunda sesin olduğu yere yöneldim ve varla yok arasındaki ruh parçalarımı atlamadan önceki düşlediğim harflerin karanlığında bırakarak suyun içinden çekilmemi seyrettim. Her şey o kadar ani bir şekilde gelişip bir son bulmuştu ki, yanımdaki iki insanın kim olduğunu seçemiyordum.

"Dila! Bunu neden yaptın?" diye sordu beni kenara yatırırken Derin. Sonunda beni dereden çekip alanın Derin ve Gece olduğunu anladığımda gözlerimi uzunca bir süre kapatarak ağlamaya başladım. Gözlerim kapalıydı fakat göz kapaklarım ağlamama engel değildi. Gece saçlarımı elindeki saç lastiğiyle toparlayıp havada sıkıca bir at kuyruğu yaparken, "Dila bunu kendine neden yaptın?" diye sordu. İkisinin de öfkeyle parlayan gözleri tüm vücudumu ele geçirirken, verecek herhangi nitelikli bir cevap bulamamama karşılık; afallamış bir ifadeyle onları süzmem de aynı ifadeden ortaya çıkmış bir iç birikintisinin eseriydi.

VEFA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin