*25. bölüm

15.6K 527 262
                                    

"Hiçbir suç, kusursuz değildir. Ardında mutlaka bir iz bırakır."

...

Şunu unutmayın; hayat acı ya da tatlı size bir gün elbet gülümseyecektir. Er ya da geç elbet yüzünüze gülecektir. Ve her yüzünüze gülüşünde ayrı bir şüphe duyun: çünkü biliniz ki siz şüphe duymadıkça hayat kusurlarınızı hedeflerinize yansıtmayı ilke edinir. Şunu asla unutmayın; geçmiş aslında geçmemiştir ve kimsenin kirlisi bir kutuda sıkışıp kalmaz. Kutunun kapağı milim derecede oynasa bu, gerçeklerin ortaya çıkması için yeterli bir adımdır.

Çocuk, kısılmış sesiyle ruhuna üflenen soluğa kapılarak saatlerce sürüklendi. Adam, korkusunun üzerini geceye boyanmış kara bir kireçle sıvayarak kapattı, korkusu yok oldu sandı. Korkusu, derinlerde kaybolmak üzere olan çocuğun esintisine kapıldığında, adam kurtulduğunu sanmaya devam etti. Yolun dinmek bilmeyen esintisi korku demeçlerini çocuğun üzerine saldığında, korku çocuğu büyütmüş ve koca bir alev topunu meydana getirmişti. Korkunun körüklenerek ulu dağlara sıçraması sonucu oluşan parıltılar etrafı aydınlattığında, çocuk, çocuk oluşunu bir köşeye bırakarak adımlarını daha sert atmaya başladı.

Çocuk yürüdükçe yer sallandı. Fakat çocuğun bile hissedemediği bacaklar, yerin duyamayacağı şiddette titremelere kucak açıyordu. Titrek bacaklar zirveye sert adımlarla ilerlerken, atılan adımların sesi adamın nabzına ulaştı ve şahdamarına tırmandı.

Adamın damarlarındaki kan fokurdayarak derisine baskı yapmaya başladığında, ruh öcünü almak istercesine adamın nabzında oynayan titrek sese saldırdı. Titrek ses, çocuğa beş misline hoşnut bir kıvamda geri döndüğünde, acısı tüm dağı delip geçti ve ortalık mezara dönüşünceye kadar geceyi griye boyadı.

Dizlerinin üzerindeki derin sızı, kan pıhtılarıyla varlığını hissettirene kadar çöktüğü yerden kalkamadı çocuk.

O çocuk bendim.

Haftalardır diz çöktüğüm noktada yaşam mücadelesi veriyordum. Etrafıma sarılmış ağlar yaşam gücümü kendi elleriyle dokuyarak bana hareket kabiliyeti kazandırıyordu ve isteksiz adımlarımın sonucunu her seferinde kendi boynuma yüklüyordu. Ruh perçemi yüzümün tüm aralıklarını tutarak koca bir çınar ağacına çevirdiğinde, damarlarımdaki öfke ve gücü hissedebiliyordum.

Nereye çekilirsem çekileyim, o tarafa yönlenmekten asla vazgeçemiyordum. Etrafım ağlarla sarılıydı ve tutuklu kalışımın perde arkası bir buz dağının görünmeyen kısımlarından farklı bir benzetme olamazdı.

İnsanlar acıları birebir çekerdi, geri kalanı ise acıları yaşanmışlık sanırdı.

"Yeter artık, tükenmişlik sendromuna girdin iyice.." Seren, oflayarak kalktığı sandalyesini camın önüne çekerek yağmuru izlemeye başladığında, Bartın yerinden kalkarak elindeki kağıtla yanıma geldi. Saatlerdir bilgisayarın başında bir şeylerle meşgul oluyordu ve kimseyi yanına yaklaştırmıyordu.

Elindeki yüz şeklinde biçimlenmiş olan kağıdı suratına tutarak, "Dila, beni affet karıcığım. Ben bir dağ ayısıyım," dedi. Doğan'ın fotoğrafını çıkararak maske hâline getirmişti.

"Bartın git şurdan, zaten sinirliyim..." Sessizce elindeki kağıt parçasını yatağın üzerine koydu ve geçerek yanıma oturdu.

Seren sessizliği bozmak adına, "Ne yani ya? Ben anlamıyorum... Abim seninle konuşmuyor mu bir haftadır?" Yavaşça kafamı salladım.

VEFA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin