*2. bölüm

91.1K 2.3K 410
                                    

Gözlerimi kapatsam; aslında hiçbir şey göremeyeceğimi ve hayatın esrarengiz sürprizlerinden sıyrılacağımı düşünürdüm. Hep bir tarafı eksik büyümüş bir kız çocuğu olarak, çocuk olduğumu inkar eder ve bana çocukmuş gibi yaklaşanlara meydan okumak isterdim. Acizdim, utangaçtım ve en önemlisi de ürkek bir solucandım. Üzerime bassalar çocuk olduğumu söyler, genç olduğumu içimde yaşardım. Bugün bir solucan olarak kalın tabanlı bir ayakkabının altında sıyrılırcasına eziliyordum. Ben zavallıydım. Şaşmaz ailesinin 4.cü ve en kıymetli veliahtının küçük karısı olacaktım. Doğan iyi biriydi. Fakat bir tavrı bir diğerine uymuyordu. 1 dakika önce bir kedi yavrusu gibi sevecen ve insanı hoşnut kılabilecek türden iyi davranırken, 1 dakika sonra bir goril gibi insanı hırpalarcasına nahoş sözler sarfedebiliyordu. Çift karakterli aptalın tekiydi hâlbuki.

Her şeyden haberi vardı. Benimle evlenecek olduğundan da, buna mecbur bırakıldığımızdan da. Peki ya Bergüzar ablam ne güne duruyordu? O varken bana niçin yol veriliyordu? Herşey açık ve gayet netti aslında. Şahan ağanın en az 5 torunun anası ve onun ayak işlerine bakan küçük gelini (!) olacaktım. Evde hizmet edip Doğan beyimizin sıcak suyla ayaklarını yıkayacaktım. Aslına bakılırsa Doğan ağa benim gibi bir çocuk ile evlenmezdi. Buna göz yummazdı!

Yummazdı değil mi?

"Gel bakalım müstakbel kayınbabanın yanına güzel gelinim," dediğinde onu ikiletmemem gerektiğini düşündüm. Doğan üzgün bir surat ifadesiyle bana bakıyor ve derin derin iç çekiyordu. Hepsinden iğreniyordum. Beni bu yaşta gelin edeceklerdi. Suçum neydi? Bunu bende bilmiyordum.

"Baba! Ne saçmalanıyor burada?"diye dişlerimi sıkarak konuşmaya çalıştım. Kelimeler eksik eksik çıksa da anlaşılan türdendi. Canım yanıyordu. Beni evlendiren bir babam vardı. Okumama karşı çıkan bir babam!

"Kızım, Doğan beyimiz senin kocan olacak bunda anlamadığın ne?"dedi bir hışımla babam. Çocuk oyuncağı mıydı bu? Beni resmen satıyordu. Ben onun öz be öz kızıydım. Canımın yanması ona nasıl yarar sağlayabilirdi ki?

"Hayır, şaka yapıyorsunuz! O benim amcam yaşında! Buna asla izin veremem. Kaçar giderim. İsterseniz öldürün de beni, fakat ben ona kocam demem. Diyemem," dedim gözyaşlarım eşliğinde. Kelimelerimin bir kısmını Doğan'a bakarak söylemiştim. Amca dediğim sırada kaşları çatılmış ve bakışlarını sanki 'seni bu söylediklerine pişman edeceğim' der gibi üzerimde yoğunlaştırmıştı. Hayatım boyunca ondan nefret edecektim, bu kesin bir ifadeydi.

"Aaa yapma böyle güzel gelinim. Hiç yakışıyor mu senin gibi hanım hanımcık bir kıza?" diye soru yöneltti Doğan ağanın annesi Zelal hanım. Bunu söylerken o kadar rahattı ki, türbanının önünden dışa uzanan saçlarını teker teker yolmamak için kendimi zor tuttum. Manyak insanlar! Beni mahvedeceklerdi. Günden güne kahrolacaktım.

"Lanet olsun! Kesin artık sesinizi kız istemiyor işte, sanki ben de çok meraklıyım! Bu iş olmayacak," diye bir an gürledi Doğan ağa. O an dediklerine bir anlam veremesem de beni istemediği her tavrından belliydi.

"Hah! ben sanki sana çok meraklıyım!" diye ona dönerek ani bir şekilde tısladım. Fazlasıyla sinir bozucuydu. Şu an bana öyle sert ve yiyecekmiş gibi bakıyordu ki, her an üzerime saldıracağı konusunda tedirgindim.

"Bak kızım, senin iyiliğine konuşuyorum. Biraz olsun şu çirkef tavırlarından vazgeç," dedi. O bana ne demişti?

"Sen ne diyorsun? Ölürüm de evlenmem seninle egolu bamya!" diye alayda bulundum. Aferin bana, çok iyi gidiyordum.

"Sen nesin? kül kedisi!" dedi. Anladığım kadarıyla laf yarışı başlamıştı. Kendisi kaşınıyordu çünkü laflarını ağzına tıkacak kadar zeki bir çocuktum. Sadece bazen kullanmayı bilmiyordum o kadar. Gerçekten laf yarışı istediğini anladığımda, ona istediğini vermeye karar verdim.

VEFA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin