*56. bölüm

6.7K 302 22
                                    

Günler geçiyordu, saatler, dakikalar, belki de haftalar. Müdahale edemediğimiz her an akışını izlemekle yükümlü tuttuğumuz kendimizi, sevdiklerimizi, doğayı ve geri kalanını ne kadar elimizi uzatırsak uzatalım geçen zamanın belirsizliğinden alıkoyamıyorduk. Belki tüm sözler, ne kadar sarf edilirse edilsin bunu yapabilmek için imkansız birer veriydi. Ama vazgeçmiyordum. Savaşabilmeyi öğrendiysek, devamını getirmemek bir suçtu çünkü hiçbir şey nedensiz yere öğrenilmezdi. Bize bahşedilmiş tüm duyguların geçerlilik kazandığı, elimizi uzattığımızda değebildiği, içimizden kopup fışkırdıkça coşkuyla karşılanan seslerin ve daha nicesinin hayat bulduğu, dokunduğu bedenler vardı. Yalnız değildik. Gördüğümüzde ifademizi dolduran hatta kimi zaman sarhoş eden, göremediğimizde ise hayalini zihnimize sunan biri vardı. Ve tıpkı o da bizim gibi, benim gibi, senin gibi, etten, kemikten var olmuştu. Gözleri vardı, beni görebiliyordu! Eğer ağzı olmasa veya burnu veya saçı veya kulağı veya teni... hiçbir şey olmazdı, hiçbir şey olmazdı. Beni görebildiği sürece var olduğuna inandığım tüm duygularımı gözleriyle paylaşabileceğim, paylaştıkça dolabileceğim ve doldukça diğer insanlara yayılabileceğim biri vardı.

Benim hikayemde biri vardı: olumsuzluklarımın olumlularıma ağır bastığı gün her ne olursa olsun yakasından düşmediğim, elini tutmayı bir saniye bile olsa bırakmadığım biri vardı. Sizlerin hikayesi böyle birileri ile oluşup serüvenleşmiş miydi, bunu bilemezdim. Ama ben hikayemde varlığını devam ettirecek olan o birine, her şeyimi emanet etmeye devam ettiğim sürece benim hikayem herkesin, sizlerin, tümünüzün hikayesine mal olacaktı. Yayılacaktı, büyüyecekti, tek bir ten olacaktı, insan olacaktı.

Ne var ki hikayemin geri kalan kısmında işler çok hızlı ilerliyor, günler bir su misali akıp hacmini gittikçe yitiriyordu. Doğan ve Ebru'nun boşanmasının ardından, Doğan ile daha yakından ilgilenebilmek adına Ashley ile Doğan'ın yanına taşınmıştık. Ebru ile ortak evlerinde yaşama fikri kulağa oldukça tırmalayıcı geldiği için Doğan, eski evi Ebru'ya bırakmış ve kendisi ayrı bir eve taşınmıştı. Yeni evinde Orkun, Ashley, Doğan ve ben ortak yaşamaya başlayalı birkaç gün oluyordu.

Evin geniş ve çok katlı olması herkesin dip dibe oluşunu engelliyor, bu açıdan avantaj sağlıyordu. Orkun, artık sadece babasına olan sevgisini ispat etme yoluna girmiş ve onu sevgisiyle kuşatma çabasından başka gözü hiçbir şeyi görmez olmuştu. Ashley kimi zaman bu durumdan şikayet eder gibi olsa da Doğan'a alışmış, onun için endişe duyar olmuştu.

Yine Doğan'ın yatağının baş ucunda sohbete daldığımız günlerin birinde, "Ah bir de şu keratanın evlendiğini görseydim, tadından yenmezdi! Oğlumun düğününü görecek kadar vaktim vardır değil mi Dila?" Diye sordu. Burukça bir tebessümde bulundum.

"Elbette vardır! Hangi ara inancımızı yitirdik Doğan? Ayrıca senin oğlun daha çok genç, en az beş senesi var. İlla oğlumun düğününü göreceğim diyorsan bir an önce tedaviye başla da, Ashley'ye düğünde çil çil altın takarsın! Hatta şöyle bir aşiret düğünü yaparız, nasıl?" Gülümsedi.

"Olur olmasına da, ben bu illeti kemoterapi görmeden atlatamaz mıyım? Hiç mi ihtimal yok? Yaşamak istiyorum Dila, geç kaldığım her şeyi şimdi bile olsa yaşamak istiyorum. En azından bir gün öldüğümde, şunu şunu da yaşamadan gittim demem. Beni anlıyor musun?" Kaşlarını havaya kaldırarak gözlerime baktı.

"Kemoterapinin üzerine bir tedavi daha bulunmadığı sürece en geçerli tedavi yöntemi şimdilik bu. Eğer istersen hemen başlayabiliriz." Kafasını hayır manasına gelecek şekilde salladı.

"İstemiyorum, daha çok yıpratacağına inanıyorum. Sana kendini bir bakıcıymışsın gibi hissettirmek istemiyorum, aksine eğlenelim istiyorum. Sana zamanında yaptığım haksızlıkların hepsi için ayrı ayrı özür dilemek istiyorum ama elimden gelen şey sıfır. Sıfıra sıfır, elde var sıfır!" Son sözlerine doğru sinirlenmişti. Benim için bir şeyler düşünüyor olması bile fazlasıyla mutluluk vericiydi.

VEFA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin