*42. bölüm

9.8K 292 38
                                    

Defter, ellerimden kayıp düştüğünde anılarımın hepsi birbirinin içine girdi ve tıpkı bebeğimi kaybetme tehlikesi yaşadığım günkü gibi şerit şerit gözlerimin önüne serildi. Nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştım, can havli boğazıma sarılarak öksürmeye başladığım sırada ifademdeki donukluk asla değişmiyordu. Tutunarak destek aldığım koltuktan bir çırpıda kalkarak deftere bakmaya başladım. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi büyümüştü, asla göz kapaklarımı indiremiyor, asla küçülmesi için bir şey yapamıyordum. Kalbimdeki acı, yerini koca bir ritimsizliğe bırakırken hala nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Var gücüyle atan kalbimi sol elimin bası yapmasıyla bir an durdurmak istedim. Şahit olduklarımın hepsini geri kapatmak istedim. 

Hiç olmamış saymak istedim, okumamış olmak, görmemiş bilmemiş sayılmak, bu defterin sayfalarını asla aralamamış olmak istedim. Bildiklerimin hepsini tekrar bu sayfalara geri koymak istedim. Almış olduğum gibi geri iade etmek istedim. Bildiklerimin canımı yakması umurumda değildi, bildiklerimin hayatımı alt üst etmesi hiç umurumda değildi. Bildiğimiz her şeyin dışında Şahan ağa Doğan'ın dayısıydı, aynı zamanda da annesinin katili. İçimde kurduğum her cümle, beynimden geçen her düşünce, bedenimde hissettiğim her acı dilimi karalayıp beni mühürlüyor, öğrendiklerimi hangi kalıba koymam gerektiği konusunda varlığımı kamçılıyordu. 

Ellerim titrediği sırada kapının eşiğinden gelen kıpırtı seslerine dönmem ışık hızında gerçekleşmişti. Göz kapaklarım hızlıca aralanıp gözlerimin karşımdakiyle buluşmasına zemin hazırladı. Gözlerim karşımdaki kişiyle buluştuğunda kapının eşiğinde bana bakan kişi Şahan ağaydı. 

Sinirli bakan gözleri yerinden çıkacakmış gibi bir hal aldığında yere düşen defteri ayağımla itmeye başladım. Bana doğru yürümeye başladığı sırada alt kattan kopan koca feryatlı ses ve gürültüyle adımına bir son verdi. Tıpkı onun gibi benim de gözlerim öncekine kıyasla büyürken Şahan ağa geriye dönüp merdivenleri bir bir inmeye başladı. Peşi sıra ilerlerken aklımdan geçen tüm tehlike senaryolarına karşın kendimi yatıştırmaya ve hazırlamaya çalışıyordum. Birine bir şey olmuştu.

Alt kata indiğimizde içeride kimse yoktu ve konağın kapısı açık duruyordu. Koşarak bahçeye çıktık, çıkmamızla birlikte yerde yatan Zelal hanımı görmemiz aynı zamanda gerçekleşmişti. Zelal hanım yerde yatıyor, Narin ve Orkun ise ağlıyordu. 

"Ne oldu burada!" Şahan ağanın sesleri semaya kavuşurken koşarak yere oturdum ve Zelal hanımın elini tuttum. 

"Anne! Anne bizi duyuyor musun? Anne ne olur, anne ne olursun bir cevap ver! Anne tamam, elimi sık, lütfen buradaysan elimi sık." Zelal hanım kanlar içerisinde gözlerini bir miktar araladı ve bir şeyler söylemeye çalıştı. Bu sırada Hasan abi arabayı hazırlamış ve konağın kapısına yanaşmıştı. 

Yerden kaldırarak arabaya bindirdik ve yola koyulduk. Zelal hanımın kafası benim kucağımdaydı ve saçlarını seviyordum. Ara sıra yanaklarına dokunuyor ve geçecek diye sayıklıyordum. 

Düşmüşe benziyordu, hatta konağın üst kat balkonundan düşmüş olması çok muhtemeldi. Kafasının yarısından fazlası ve bacakları kan içerisindeydi. 

Eğilerek, "Lütfen," dedim. "Lütfen beni bunca şeyle yalnız bırakma." Bu sırada Şahan ağanın garip bakışları bana kaymıştı. Gözyaşları arasından dualar okuyor, Allah'a yalvarıyordu. 

"Hasan hızlı sür şu arabayı, hızlı sür!" Şahan ağanın sözlerine karşılık gözlerimi devirdim ve Zelal hanımın yanaklarını tekrar okşamaya başladım.

"Biliyorum, bana kızgınsın, bana öfkelisin, belki de beni hiç sevmiyorsun ama gitme tamam mı? Eğer sen gidersen, savaşacak kimsem kalmaz ki. Yine eskisi gibi kendime sararım, yine eskisi gibi kendimi hırpalarım, bak senin bir torunun olacak. Ben senden aldığım güçle büyütüyorum karnımda onu, eğer şimdi sen gidersen o kime babaanne diyecek?" Gözlerim dolduğunda bugüne kadar yaşadıklarımız teker teker canlandı gözümde. O beni seviyordu, hep de sevmişti. O beni sadece yanlış anlamıştı ve ben bunu hiç sorgulamamıştım bile.

VEFA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin