*24. bölüm

16.3K 584 296
                                    

'Başkalarının acılarına kayıtsız kalanlar, en acınacak kişilerdir.'
-Paulo Coelho

Evet, Allah seni kahretsin Mısra ayşenur, diyenler on numara beş yıldız haklısınız. Allah beni kahretmesin, 5 aydır ortalıklarda yokum! Bence bölümü okuduktan sonra tüm fikriniz değişecek; haydi okuyun!

(1 Aralık Perşembe, okuldan geldim yazmaya başlıyorum, bismillah!)

Bedenime ait tüm parçaların bir kıskaç tarafından yakalandığı, kalbime hapsolmuş tüm duvarların sahip olduğu gölgeli lekelerin aydınlatıldığı, içimdeki susuz ruhun ritmlerinde kaybolan izlerin bir göletin ensesinde diyar bulduğu ve hepsinden önemlisi kırılmış cam parçalarında kanlı izler bırakarak ilerleyen adımlarımın koca bir kuyuya düşmüş olmasıyla sarsıldığım bir saatin, rutubet kokusuna mahkum gecesindeydik.

Yelkovan ve akrebin devasa dansı, gözlerimdeki buğuya takılıp dakikalarca birlikte hareket ediyor ve en son yorulan gözlerim olduğunda, bakışlarım körelip yerini gözkapağının derin ağırlığına bırakıyordu. Cama değdikçe bir tıkırtıdan daha fazlasını çıkararak renksiz çise darbelerine yol açan yağmur, karanlık odada aydınlığı sağlayan tek iz demeçiydi. Camdaki damlalar, seyrine devam etmekte olan iri kütlelere dönüşüyor, dönüşürken de aynı zamanda camın üzerinde ince şeritler çizerek yoluna yol katıyordu.

Nefesim vücudumu kavradı.

Yağmurun serpintisi tüm ruhumu dolaştı ve en son üzerime yaydığı oksijeni nefes olmak koşuluyla vücuduma saldı. Vücudum ruhumun sancılarında boğulurken, üzerine çöken nefes esintisiyle bir kez daha yağmura duacı oldu.

Bense sadece kıvrandım.

Soyut çığlığım ince çizgilerini aşıp, tüm somutluğuyla kulaklarıma dolduğunda, sadece gözlerimin takılı kaldığı zarif yağmur damlasını seyrettim. Çünkü ufacık bir yağmur damlasının bile izleniminde oluşan bir zarafet vardı ve ondan öğrenmemiz gereken çok şey; bir su damlasının bize fısıldaması gereken çok koşul vardı.

Bense milyon tane koşulun içinden çıkmak için bir çıkış yolu ararken içinde bulunduğum derin koşullarda çırpınıyordum. Ne olacağını bilmeden, yalnızca umut ederek...

"Nefes seslerin kulağımı deliyor Dila." Mantık açısından solda sıfır, Doğan'ın deyimiyle en kral cümlelerden birinin daha son ögesinin tamamlanmasıyla birlikte sırasıyla özneden başlayıp, tüm cümlenin kelimeleri kulaklarıma doldu.

Bakışlarımı fazla estetik sayılamayacak derecede döndürerek, "Tıka kulaklarını o hâlde," dedim. Birçok alternatif içinden bunu uygun görmemin temel sebebi, yanımdan kalkıp gidebilmesi korkusuydu.

"Kulaklarımı tıkayacağıma senin daha sessiz nefes alıp vermeni tercih ederim ufaklık." Yattığım yerden kalkarak ondan tarafa döndüm ve kısa bir iç geçirdim.

"Tartıştığımız konuya bak," dedim ellerimle oynamaya başladığım sırada. Tıpkı beni taklit edercesine kalkıp oturur bir pozisyon aldığında, biraz daha ondan tarafa dönerek dudaklarımı büzdüm.

"Bunca derdin içinde tek derdimiz buymuş gibi," derken gözlerinde kocaman bir gecenin içinde kaybolmuş bir kedi sessizliği, bakışlarındaysa o gecenin içinde kendini yalnız kılan her şeye lanet okuyan bir kedinin vefasızlığı vardı.

Bir insanın gözleri ve bakışları en fazla bu kadar birbirine tezat olabilirdi.

"Anlaşma üzerine evlendiğim çakma kocamla aynı odada kalıyor, aynı yatakta uyuyorum." Sevimsiz bir tebessüm döküldü dudaklarından.

VEFA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin