*61. bölüm

8.4K 219 58
                                    

Güneş... Güneş hiç olmadığı kadar yüzümü yakıyordu bu sabah. Aslında uyanmam için tek sebep o güneş değildi. Evin içinde bitmek bilmeyen o hazırlığın, tüm katlarda yankılanan şuh sesiydi. O sebeple bu sabah, tıpkı uyanmamam için bir sebep olmadığı gibi uyumam için hiçbir sebep yoktu. Her ikisi de aynı kapıya çıkıyordu. Evin içindeki bu gürültüden rahatsız olmasam bile uzak kalmam yegane tercihim olmuştu. Ama yalnız bırakmak istemediğim o insanların, aynı zamanda yanında da olmak istiyor lakin olamıyordum. Oysaki birkaç saat sonra sevdiğim iki insan için güzel gelişmeler olacaktı. Kulağa fazlasıyla şaşırtıcı gelen bu güzellik, hayatımızda uzun bir süre zarfından sonra yaşanacak olan en güzel şeydi.

Lakin içimdeki o boşluk duygusu sadece sevdiğim insanlarla aynı ortamda yer alacak olmamdan değildi, aralarında günler önce karşısına geçip veda ettiğim insan da yer alacaktı. Hal böyle olunca -veda edip şimdi karşı karşıya gelmekten bahsediyorum- durum fazlasıyla abes geliyordu gözüme. Neyin nasıl olacağını düşünmek yerine ortama ayak uydurmak zorundaydım. Çünkü başka türlü bugünü noktalayamaz, işin içinden çıkamazdım.

Bugün tüm yaşanan tatsızlıklara rağmen Orkun ve Ashley için toplanacaktık. Dolayısıyla veda ederken gözünün yaşına bile bakmadığım Doğan'ın, bugün burada oğlu için yer alması en doğal olanıydı. Zaten böyle olmasını Ashley ve Orkun istemişti. Amaçları babalarını kaynaştırmak, ilişkilerinin ciddiyetine inandırmaktı. Asla eski nesilin kabullenebileceği bir tutum olmayışına içimden gülümsemiştim. On sekiz yaşında iken babamla sevgilimi tanıştırmak fikri beni biraz korkutabilirdi. Ama günümüz dünyasında bir kız için bunun böyle olmayışı beni sevindiriyordu.

Daha henüz ayılamamışken Ashley odama dalıp, "Ya sen hala nasıl uyuyor olabilirsin! Saat üç oldu, üç! Derhal kalkıyorsun ve giyinmeye başlıyorsun. Yardımcı kadınlar bile erkenden geldiler bütün evin işlerini yaptılar, sen hala uyuyorsun! İnanamıyorum sana, pes!" Dedi. Ve tabi ki onu çıldırtacak türden bir kahkaha attım.

Elini beline koyarak, "Dila! Beni babam ve Doğan Amca ile yalnız mı bırakmayı düşünüyorsun? Tehlikenin farkında mısın sen!" Dedi. Doğrularak kalkmaya çalıştığım sıra, "Bu gece tehlikenin ta kendisiyim kızım ben." Dedim. Aval aval bakmakla meşguldü.

Ayağa kalkar kalkmaz, "Ne var? Ne bakıyorsun?" Dedim. Masanın üstündeki telefonumu alıp saate bakarak, "Senin için zor bir gün de, benim için değil mi?" Dedim. Söylediği gibi saat üç olmuştu ve bu kadar yatmak asla huyum değildi.

"Sen zorlukları kendin yaratıyorsun Dilacığım, kendin yaptığın bir şeyin suçunu başkasına atamazsın." Kollarını birbirine kavuşturup tek kaşını kaldırarak beni süzmeye başladı.

"Çok konuşma!" Dedim yanından geçerken. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkadıktan sonra hala beni izliyor olduğunu fark edince, "Neyi bekliyorsun Ashley?" Diye sordum.

"Hazırlanıp aşağıya inmeni?" Kafamı olumsuzca salladım, bu esnada konuşmaya devam ediyordu. "Çünkü biri seni kontrol etmediği sürece hiç aşağıya inecekmişe benzemiyorsun canım." Bir an için ona, ondan daha büyük olduğumu hatırlamak istedim ama bir şeyi ancak laftan anlayana söylerseniz işe yarardı. Anlamayacağını bildiğimden susmayı yeğledim.

"Tamam. Bekle bir iki dakika." Üzerime geçen gün aldığım bluz ve pantolonlardan birini geçirirken makyaj yapıp yapmamam gerektiğini düşündüm. Buna pek mecalim yoktu ve yapmak istemiyordum. Bu sebepten ötürü Ashley'ye dönüp, "Hazırım. Hadi inelim," dedim.

"Bu halde mi ineceksin?" Gıcık olmaya başladığımı hissediyordum. Daha fazla cevap vermek istemememden ötürü onu odada bırakarak alt kata indim.

"Günaydın Dila, erkencisin," dedi Henry kinayeli bir tavırla. Gülümseyerek onun da yanından geçip mutfağa girdim.

*

Akşamüzeri kapının çalınmasıyla başlayan 'hiçbir şey olmamış gibi davran' yarışmamız ilerleyen saatlerde de devam ediyordu. Her ne kadar Doğan'dan gözlerimi kaçırıyor bile olsam elbet bir an için birbirimize yakalanıyorduk ve göz göze gelmemiz kaçınılamaz oluyordu. 

Daha fazla dayanamayarak göz göze geldiğimiz sırada kafamı 'ne var?' der gibi salladım gözlerinin içine bakarak. Sinsi bir tebessüm attığı sıra, Henry bu iletişim şeklini görmüş olacak ki, tuhaf ama rahatsız bir tavırla boğazından bir ses çıkardı. 

 Bakışlarımız Doğan ile birbirinden ayrılıp Henry'ye döndüğü sırada Doğan, "Henry Beyciğim, sorununuz nedir? İyi misiniz?" diye sordu. Bunu iğneler bir tonda söylediği fazlasıyla ortadaydı.

"İyiyim Doğan Bey." diyerek kestirip attı Henry.

Orkun tam da bu esnada, "Ee, artık hepiniz aynı yerde çalışıyorsunuz duyduğuma göre?" dedi. Henry'nin başvurusu kabul olmuştu ve artık biz, Doğan'ın holdinginde hukuk departmanında çalışıyorduk.

"Evet, yeni bir iş hayatı için heyecanlıyım," dedi Henry. Gözler bana çevrildiği sırada elimdeki çatalı bıraktım ve ağzımdaki lokmayı çiğneyerek yutmaya çalıştım.

"Ben de," dedim. "Ben de heyecanlıyım ama korkularım var elbette, mesela yeni bir ortama alışma zorluğu gibi." Doğan saniyesinde bakışlarını bana çevirdi. Sorgular bir tavırla gözlerime baktı.

Tam da beklediğim üzere, "Benimle çalışacak olmandan mı bu korkuların acaba?" Diye sordu.

"Ben senden neden korkayım ki? Neyinden korkacağım?" Bir an atıldım hızla.

"Bilmem Dila Hanım, benimle aynı ortamda çalışmak geriyordur belki seni, ha?" Haklı olsa bile bunu dile getirerek ona bu hakkı tanımadım. 

"Neden gerilecekmişim? Hadi bir sebep söyle de görelim!" Tartışmanın volümü gittikçe artıyordu ve kendime, kendimi dizginlemek konusunda mukayet olamıyordum.

"Çünkü bana aşıksın da ondan!" Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Dudaklarım şaşkınlığın vermiş olduğu hisle aralanırken hafifçe ayağa kalktım ve masaya ellerimi koydum.

"Değilim!" diye bağırdım. "Sana aşık falan değilim! Hatta biliyor musun?" dedim ve tamamen kalkarak geri çekildim. Ardından bağırarak, "Senden nefret bile ediyorum!" dedim.

Aynı benim gibi masadan kalkarak, "Hadi ya!" dedi. "Ben de sana çok bayılıyorum sanıyorsun sen değil mi? Ama o işler öyle değil işte! Eğer gerçekten kaldırabileceksen Dila Hanım..." Yanıma geldi ve yaklaştı. Kulaklarıma doğru eğildi ve, "Ben de senden nefret ediyorum." dedi. 

Sonra geriye çekildi. "Sana herkesin içinde bunu söylemek ne kadar doğru bu umurumda bile değil. Ama ben seni senden nefret ede ede seviyorum! Hani sen sevmiyormuşsun ya! Ben seni seviyorum tamam mı? Buradaki herkes şahidim olsun, ben seni seviyorum!" 

Gözlerimi gözlerinden çekmedim, çekemedim. Ama bakmaya devam ettiğim her saniye kalbime hançer saplandı çünkü artık karşımda beni, benden nefret ede ede seven biri vardı. 

Gençler mazur görün, kısa oldu. Ramazanı bahane edemem elbette ama şu anda aşırı acıkmış durumdayım ve saat daha 15:20 :((((((((((

VEFA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin