08

11.5K 649 253
                                    

Etraftaki gerilimi hissetmek hiç zor değildi. Tüylerimin havalandığını hissediyordum, kalbim deli gibi hızlı atıyordu. Bir ona, bir bana bakan gözleri görebiliyordum fakat odaklandığım tek şey, karşımdaki küstah çocuğun bana nefretle bakan gözleriydi. Beni boğazlayıp camdan aşağı fırlatmak istiyor gibi görünüyordu.

Birkaç saniye boyunca bana baktıktan sonra, ki bu orada hissettiğim korkutucu duygular için biraz kısa bir zamandı, arkasını döndü ve hışımla kapıya doğru ilerlemeye başladı. Herkes şok içinde onu izlerken Namjoon Yoongi'nin arkasından döndü ve onu takip etmek için bir adım attı, fakat Yoongi elini omuz hizasına kaldırarak ona gelmemesini işaret etti. Namjoon onun sert hareketiyle durdu ve bitmiş şekilde arkasından baktı. Yoongi büyük bir hızla merdivenlerden inip kaybolduğunda ise bize döndü ve yorulduğunu belli eden bakışlarla bize baktı.

''İyi misin?'' Dedi bir ses. Çalışanlardan biri olduğun hatırladım, fakat ismini anımsayamıyordum.

''İyiyim,'' dedim başımı sallayarak. Kız omzuma dokundu ve aynı anda elini çekti. Sağ yanımdaki çocuk, Jimin, bana doğru eğildi ve gözlerime baktı.

''Onun için özür dilerim Yejin-ah,'' dedi. Yarım şekilde açıldığını şimdi fark ettiğim ağzımı kapadım ve gülümsemeye çalıştım. Fakat dudaklarımda oluşan tek şey, duygusuz bir gerilmeydi.

Namjoon bakışlarını bana çevirip ilerledi ve masanın çevresinden dolaşıp yanıma geldi. Jimin'i dürtükleyip yanımdan kaldırdıktan sonra kendisi oturdu ve eğilip bana döndü.

''Üzgünüm,'' dedi. Sesinde mahcubiyetini belli eden bir ton vardı. ''onun senden özür dilemesini sağlayacağım.''

Sanmıyordum. O çocuğa güvenemiyordum, Yoongi'ye. Daha benim kim olduğumu bile bilmezken böyle bir hareket yapmış olması, onurumu kırıyordu. Suçlu değildim, hatta kurban bile sayılabilirdim. Ama daha ilk görüşmemizde böyle bir saygısızlığa maruz kalmak gerçekten, gerçekten canımı acıtıyordu.

Yapabildiğim tek şey iç çekip gözlerime hücum etmeye başlamış göz yaşlarını geri itmek için gözlerimi kırpmak oldu.

''Üzülmene gerek yok,'' dedi Namjoon ardından. ''her zaman böyle davranıyor.''

Başımı salladım. Ne diyebilirdim ki? Yoongi'nin aksine ben tanımadığım kişilere saygısızlık yapacak cinsten biri değildim. Şimdi gitmişti, utanmıyor muydu? Kalbinde utanmanın tek bir zerreciği bile yok muydu? İnsanların ona yönelttiği bakışlardan, onu ayıplamalarından utanç duymuyor muydu? Ah, ya da sadece ben bu konuları fazla umursuyordum. O bir idoldü, böyle şeylere fazlasıyla alışıktı ve umursamamayı çoktan öğrenmişti, değil mi?

Cebimde titreyen telefonu fark etmem uzun sürmüştü, aynı anda telefonu çıkarmış, ve Kyungjae'nin aradığını gösteren bildirimi görmüştüm. Gitmem gerekiyordu, hem böyle bir yerde daha fazla duramazdım zaten. Tam zamanında aramıştı, buradan kaçmak için kullanabileceğim yegane yol, Kyungjae'ydi.

Ayağa kalktım ve üstümü başımı düzelttikten sonra gülümsedim. ''Benim artık gitmem gerek,'' dedim sesime neşe katmaya çalışarak. Doğrusu bu hüznümü saklamaya çalışmakta olabilirdi.

''Saat daha çok erken Yejin-ah,'' dedi Taehyung. Tamam, onu suçlamamam gerekiyordu. Tam anlamıyla salak birine benziyordu ve eğer gerçekten salaksa, bir anda söylediklerinin ileride başıma ne iş açacağını düşünmemiş olabilirdi. Hoseok arkadan sırtına vurmuştu. Gizli yapmaya çalışmıştı ama oldukça belli olmuştu tabii.

''Abim evde bekliyordur,'' dedim, Seokjin'e çarpmadan sandalyeden çıkmaya çalışarak. Sonunda masadan uzaklaştığımda, arkam insanlara dönüktü. Aslında onlara dönmek istemiyordum, ama zorundaydım. Bana acıyan bir ifadeyle bakan gözlerini görmek istemiyordum. Gece gece küçük düşürülmüştüm ve bu planlarım arasında yoktu, bir kez dağılmıştım ve tekrar aynısının olmasını istemiyordum.

And Then; | Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin