11

9.1K 632 259
                                    

Havanın soğukluğu derime iğneler gibi batarken, ellerimi cebime her sokmaya çalıştığımda dengemi kaybettiğimi fark etmem uzun sürmemişti. Buz tutmuş ellerimi sıcak ceplerime sokabilmek için yanıp tutuşuyordum, ama dizlerimde ve muhtemelen kollarımda çürük ve morluklar istemiyordum. Bu yüzden, kendimi dengeleyebilmek için kollarımı daha fazla açtım. Aslında neden böyle olduğunu bilmiyordum. Kalktığımdan beri başım dönüyordu ve kendimi ip üzerinde yürüyormuş gibi hissediyordum. Muhtemelen çok fazla su içmediğim içinde. Ah! Kafeye gidince koca bir bardak su içmeliydim!

Kafenin girişine vardığımda hiç durmadan hızla içeri girdim. ''Merhaba!'' Diye selamladım içeridekileri. Yada, içeride olması gerekenleri. Yabancı kız -adı neydi? Sarah?- ortalıkta görünmüyordu.

''Hoş geldin,'' dedi kafenin sahibi amca gülümseyerek.

''Sarah nerede, amca?'' Diye sordum.

''Bugün grip olmuş, izin istedi, bu arada saçın çok güzel olmuş'' dedi arkasını dönüp elindeki bardağı silmeye devam ederken.

''Bugün kafeyi ben idare edeceğim yani,'' dedim içimdeki umutsuzluğun dışarı vurmasını engellemeye çalışarak. Cevap gelmedi.

*

Öğlene doğru, burada çalıştığım birkaç günde fark ettiğim gibi etrafın kalabalıklaşmasını beklemiştim. Fakat bunu yerine, kafeye sadece tek tük birkaç kişi gelmiş, birkaç kahve içip gitmişlerdi. Bunu bir bakıma lanetim olarak görebilirdim, ne de olsa son zamanlarda yaşananlar pek normal değildi ve şanssızlığın sınırlarını zorluyordum. Sarah'ın iyi şansı gidince benimki kalmıştı tabii, kötü şans kraliçesi Min Yejin.

Çoktan akşam olmuştu ve kafeyi neredeyse kapayacaktık. Birkaç dakika önce çıkan müşterilerin kahve bardaklarını toplarken, kafenin kapısına asılmış minik çanın tıngırtısını duydum ve müşterileri görmek için arkama döndüm.

''Hoş geldiniz!'' dedim gülümseyerek ve tekrar arkama dönüp tezgah arkasına yürümeye devam ettim.

Elimdeki kirli bardakları mutfağa bıraktıktan sonra ellerimi önlüğüme sildim ve önüme düşen saçlarımı kulaklarımın arkasına atıp müşterilere doğru ilerledim. Yakın arkadaşmış gibi görünen iki kızın yanına yaklaştığımda, tam da beklediğim gibi, deli gibi dedikodu yapıyorlardı.

''Hoş geldiniz,'' dedim tekrardan, gülümseyerek. Bu numarayı internette okumuştum. Dediklerine göre eğer ilk tanıştığınız insana kocaman bir gülümseme sunarsanız, size karşı daha yakın hissediyorlardı. Eğer bu kızlarda iyi bir izlenim bırakırsam belki tekrar gelir ve daimi müşteri olurlardı, kim bilir.

''Merhaba,'' dedi sağımdaki kız. ''ben bir sıcak çikolata alayım.''

''Peki,'' dedim kelimeyi uzatarak ve siparişi defterime yazdım.

''Ben de bir latte,'' dedi diğer kız. Başımı salladım ve onu da not aldım.

Ben notumu alırken, kızların birbirlerine garip bakışlar attıkları gözümden kaçmamıştı tabii.

''Şey...'' dedi kız, utangaç bir şekilde.

''Evet?'' Dedim ciddi olmamaya çalışarak.

''Bir ihtimal BTS hayranı olabilir misiniz?'' Diye sordu.

Hay...

''BTS?'' Dedim sanki tanımıyormuşum gibi. Tabii ki, bunu yemeyeceklerdi. Herkes onları tanırdı. ''kusura bakmayın, ben Çin'den yeni geldim de,'' dedim gülerek. Umarım buna kanarlardı.

''Ha... Peki,'' dedi kız gülerek.

''Üyelerden biriyle çıkan kıza oldukça benziyorsunuz da,'' dedi kız.

And Then; | Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin