31

6.8K 399 84
                                    

"Merhaba ailem."

Eğer kelimelerimi seçme yetimi bir süre önce kaybetmemiş olsam notmal bir insanın verdiği tepkileri verebilir, şaşırıp heyecanlanabilirdim. Fakat sözcüklerin bir araya gelip cümle oluşturmaları gereken yerde kocaman bir duygusuzluk vardı şimdi.

"Sen..." dedi Sejin. Tek bei kelime her şeyi anlatır gibiydi. Yüzündeki korkmuş ifade, yutkunuşu ve yan yana oturdu Jonhyuk'un şaşırmış ifadesi... Hepsi bir şeyleri tamamlıyordu. Jonhye'nin bana anlattığını göre Sejin onu çok küçükken bırakmıştı, ama kendisini izliyor olabilirdi. Benimle konuştuğu süre boyunca hep bu olasılık üzerinde durmuştuk. Bir şekilde çıkıp  gelen ve daha yeni tanıştığım kuzenim olan Jonhye'ye çok güvenmiyordum, ama önümde hıçkırıklara boğulup beni bulduğuna sevindiği için kahkahalar atmak kolay bir oyunculuk performansı değildi ve kız bunu neredeyse her görüşmemizde yapmıştı. Bu yüzden ona karşı yavaşça, ufak parçalar halinde yükselen güvenim şimdi son parçanın da yerine oturmasıyla tamamlanmıştı.

"Evet ben," dedi Jonhye. "Ne oldu? Sevindin mi?"

Sejin tekrar yutkundu. Masadaki eli titriyordu.

"Cidden baba," dedi Jonhye. Masadaki herkesin şaşıemış olmasına rağmen umursamaz davranıyor ve hiç şaşırmamış gibi, notmal bir ortamdaymış gibi davranıyordu. "Sanki beni izlediğini bilmiyorum. Azıcık normal davran."

Sejin ve diğerlerinin ona kilitlenmiş gözleri arasında garsona seslendi ve bir sandalye getirmesini istedi. Sandalye geldiğinde sertçe oturdu ve bana baktı. "Yejin-ah, çok güzel olmuşsun," dedi gülümseyerek. Ona karşılık olarak gülümsediğimde ikimiz haricinde kimse hiçbir şey anlamamış ve ürkütücü olduğumuzu düşünür gibi bakmıştı bize.

"Bu kızı tanıyor musun?" diye sordu Jonhyuk. Sejin başını hafifçe yere indirmiş, masa örtüsüne odaklanmıştı. Aklından binlerce şey geçtiği belliydi, ama mantıklı bir cümle kurmaya çalışması bir sonuç vermiyor gibiydi.

"Tanıyorum," dedi sessizce. Ardından başını kaldırdı. Jonhye'ye baktı. Sejin endişe duyuyor, Jonhye ise umursamazca gülümsüyordu. Onun için hiçbir şeyin anlamı yok gibiydi. Nereden baksanız senelerce aradığı ailesini, hatta daha fazlasını bulmuştu ve şimdi onlarla aynı masadaydı. Abim, Ahyoung ve Jonhyuk'un bulunduğu masaya eklenen Jonhye, beşimize gayet uyumlu bir konuktu.

"Nasıl yani?" dedi Ahyoung. "Neyin oluyor?"

"Söyledi-"

"Sana sormadım," dedi Ahyoung, kendinden beklenmeyen sertçe bir tavırla Jonhye'nin lafını keserek. Jonhye sinirlendi fakat ağzını kapalı tutmak zorunda kaldı.

"Cevap istiyorum Sejin," dedi Ahyoung.

Sejin bir süre hiçbir şey demedi.

Onu anlıyordum. Jonhye'yi izlediğinden neredeyse yüzde yüz emindim ve yıllarca bir hayalet olarak takip ettiği kızını şimdi karşısında görmenin onu şoka uğrattı gayet barizdi. Ona neden ulaşmadığını, vekaletini almadığını pek çok kez sorgulamıştım. Jonhye nereden baksanız yardımsever ve iyi biriydi, ilk tanıştığımızdaki gariplikleri saymazsak gayet naif bir insandı. Harika bir iz sürme yeteneğine de sahip olması işin artısıydı, Sejin'in kızının birden bire ortaya çıkışını beklemediği aşikârdı.

Sejin derin bir nefes aldı. "Tanıyorum onu," dedi ve ardından, sert bir şekilde, "Jonhye benim kızım," dedi.

Adını söylemesi yeterli olmuştu. Ardından sorulacak yüzlerce sorunun cevabı tek bir isimle ortaya çıkmıştı ve ailemizin karanlıkta kalan sırlarından sadece biri aydınlanmıştı. Tamam, abartmak istemiyordum ama dizilerde bile bu kadar karışık aile ilişkileri görmemiştim. Herkesin kendinin tanımadığı bir akrabası, kızı veya kuzeni olabilir, bu kuzenler beklenmedik bir anda karşınıza çıkabilirdi. Şu seviyede kendime sormam gereken soru başka bir abim olup olmayacağı olabilirdi. Cevabını ise veremezdim.

And Then; | Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin