Sonsuzluk, hayatını belirli bir düzene oturtmuş insanlar için güzel bir düşünceydi. Sevgilisiyle sonsuza dek mutlu kalacak sevgililer, evcil hayvanıyla sonsuza dek beraber olacak küçük çocuklar, o çok korktuğu ölümden kaçabilecek zaman demekti, bazıları için. Güzeldi, fakat ulaşılmazdı.
Benim içinse, Min Yoongi'yi beklediğim her saniye içinde bulunduğum durumdu. Bilirsiniz, "Saniyeler dakikaları kovalıyor," diye bir söyleyiş vardır.
Benim için tamamiyle ölü bir cümleydi o. Çünkü ne saniyeler dakikaları kovalıyordu, ne de korkum azalıyordu.
Aksine, her yeni zaman zerreciğinde kalbime dolan endişe arttıkça artıyor, beni içinden çıkılamaz bir duruma sürüklüyordu. Buradan çıkmak isteme duygum, eğer ben gidersem Yoongi'nin esir kalacak olmasına bağlıydı ve ben, daha önce hiç bu kadar acıdığını hissetmemiştim kalbimin. Üzerime tonlarca toprak atılsa da altında ezilsem, tüm Aralık yağmurları yağsa üzerime de soğukta kalsam, şimdi olduğu kadar acımazdı yüreğim. Her bir zerreme saplanan iğneler, tenimden çok ruhumu acıtıyordu.
Taejoo önümde oturmuyordu. Kârlı çıktığı alışverişinin yorgunluğunu atmak için çaprazımdaki koltuğa oturmuştu. Arkaya doğru attığı o çıkıntılı boynunu tek bir darbeyle sakatlayabilir, belki de onu öldürebilirdim. Tabii eğer cesaretim olsa ve ellerim çözük olsaydı.
"Min Yejin," diye seslendi bana, yorgun, bitmiş sesiyle. Derin bir nefes aldı, verdi. "böyle biri olacağın hiç aklıma gelmezdi."
Konuşmak istesemde boğazıma düğümlenen sözcükler, ağzıma tıkılmış kumaş parçasının ürünüydüler. Göğüslerime bir yumru gibi oturan o çaresizlik hissi, kendimi dünyadaki her şeyden daha aciz hissetmeme neden oluyordu.
"Mutlu musun?" dedi, tavana diktiği gözlerini bir anlığına bana çevirerek. Bakışlarımı refleks olarak kaçırdım.
"Ünlüsün," dedi. "etrafın zenginler ve yakışıklı erkeklerle çevrili. İyi bir hayat yaşıyorsun."
Hah, evet. Çok iyi bir hayat yaşıyordum. Haftalar içinde başına gelen onca şeyden sonra hayatıma "güzel" sıfatını kondurmak, tam bir saçmalıktı.
"Sen rahat bir hayat sürerken başkalarının beler çektiğini düşündün mü, Min Yejin?"
Laflarını bitirdikten sonra hızlı bir şekilde öne doğru doğruldu ve dirseklerini dizlerine koyup sert bakışlarını bana dikti. Ne kadar öbür tarafa dönsem de, tam arkamda olmadığı için onu görebiliyordum. Korkutucu gözlerinin üzerimde bıraktığı his o kadar rahatsız ediciydi ki, binlerce karınca bedenimde geziyormuş gibi hissediyordum.
"Sen doğuştan şanslıydın," dedi, hayatımın gidişatına ve geçmişine tam bir ironiyle. "ama bazıları senin kadar şanslı olamıyorlar."
Sesi, sanki ağlamaya başlayacakmış gibi güçsüzdü. Nedenini bilmiyordum, bilmek istediğim de söylenemezdi.
"Yeter Taejoo," dedi Bayan Doona. O az önce gitmemiş miydi? Sanırım zaman ve mekan algımı kaybediyordum. Daha kaç gündür burada olduğumu bile bilmiyordum ki!
"Saçmalıyorsun, sus artık."
Doona'nın sözleriyle, Taejoo'nun bakışları ona döndü. Leopar desenli kürkünün altında Bayan Doona, hiçte korkmuş görünmüyordu.
Zaman geçtikçe, nefes alış verişim güçsüzleşiyordu. Gözlerimi açık tutacak kadar bile güç bulamıyordum kendimde. Gittikçe hissizleşiyor, bileklerimi delicesine acıtan halatları hissetmemeye başlıyordum. Deponun soğukluğu bile umrumda değildi. Çünkü hissetmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
And Then; | Min Yoongi
FanfictionHer şey, Yoongi'nin yeni şarkısının bir kıza yazıldığının ortaya çıkmasıyla başlamıştı. "Ulaşılmazsın Min Yoongi, ve denizin dibi kadar soğuksun da." © newsun-ah, 2016