Kural bir. Asla arkana bakma.
Kural iki, başını yukarı kaldırma.
Kural üç, ters psikoloji yapayım derken kendini açığa vurma.
Ne kadar harika ki, birkaç saat önce koyduğum iki kuralımı çoktan ihlal etmiş, bana getirdikleri belayla baş edemeyince üçüncü kuralı listeme eklemek zorunda kalmıştım. Bazen kendimin zeki olduğunu düşünürdüm. Şu ana kadar.
"Yejin-shi," dedi kasiyer. Gözlerini kocaman açmış, etraftakilerin beni görmesi için büyük bir efor sarf edermiş gibi bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Senin hayranınım, fighting!"
"Adım Songgeun," dedim. Oyunculuk yeteneklerim her gün gelişiyor, yalancılığımsa onun yanında krema gibi oluyordu. İkisi birbirlerini tamamlıyorlardı.
"Yejin olduğunu anlamam için yürümeni görmem yetti," dedi kadın, kıyafetlerimi poşetlerle doldururken.
"Yejin dediğiniz kişinin kim olduğunu bilmediğimi size söyledim," dedim sinirle. Neden ısrar ediyordu ki?
Kıkırdadı. "Tamam tamam, Yejin değilsiniz, Yejin-shi."
Gözlerimi devirip sesli bir şekilde öfledim. Kendi adım artık bana lanetli gibi geliyordu. Yejin, Yejin, Yejin, Yejin! Şeytanın ismi gibiydi.
"Teşekkür ederim," dedim poşetimi alırken. Kadının korkutucu gözlerine bakmamaya özen gösteriyordum.
''Hoşçakalın!'' Dedi o ürkütücü sesiyle. Paketlerimi elinden kaptığım gibi hızlı adımlarla dışarı yürüdüm.
Uzun zamandır ilk kez düzgün bir şekilde dışarı çıkıyordum. Fakat geçirdiğim onca işleme, saç boyamalara rağmen beni fark eden birileri çıkabiliyordu. Ben mi hiç değişmemiştim, insanlar mı çok dikkatliydi? Olaylar başladığında saçım doğal renginde, koyu kahverengiydi. Sonra platin sarısına doğru iğrenç bir dönüşüme uğramıştı ve şimdi ise mor-bordo arasında ilginç bir renkti. Ayrıca çift göz kapağım vardı. Beni nasıl fark etmişti?
Bugün kendime bakma zamanıydı. Koşuşturmacadan, sinir ve stresten uzak, sonbaharın ortasındaki ilk güneşli güne yakışır şekilde mutlu bir gündü.
Şehir merkezinden uzaklaşabilmek için metroya bindim. Bugün hafta içiydi, bu yüzden insanlar işe gidiş ve işten çıkış saatleri haricinde metroda çok görülmezlerdi. Bu da benim şansımdı tabii. 45 yaşında, çalışmaktan başka bir şey düşünmeyen bir amcanın beni tanımadı pek mümkün olmazdı tabii. Fakat yaşlıların çıkış saati gelince araya damlayan ilkokul ve liseliler beni fark edebilirlerdi. Şükürler olsun ki, iş çıkış saatine daha vardı.
Aslına bakarsanız hayatım düzeliyordu. Big Hit basın açıklamasından sonra aldığım nefret yorumları azalmıştı. Bloglarda bile nadiren gündeme oturuyordum.
Kendimi birazcık garip hissediyordum. Halkımı tanıyan biri olarak, eskinin meselesi olan Kiko Mizuhara ve G-Dragon ikilisi gibi olmak istemiyordum. Yani benim açımdan, olay böyleydi. Yoongi olanları kendi reklamı yapmaya çevirebilirdi. Yok yok, yapmazdı. Değil mi?
Umarım yapmazdı.
Hafızamın silik kısmının geri geldiği kadarıyla, Yoongi'nin o gece depoya geldiğini hatırlıyordum. Gri ve bulanık görüntüler, Yoongi karşımda durup bana elini uzattığını gösteriyordu. Gerçek mi değil mi anlayamıyordum. Doktorun dediğine göre hafıza kaybı geçici olacak, bir süre sonra anılarım geri gelecekti. İlk geri gelen anılarımdan birinde Yoongi vardı, diğerlerinin ne kadar korkunç olacağı hakkında bir fikrim yoktu.
Metro istediğim durağa gelince oyalanmadan çıktım.
Nehrin kokusunu buradan bile alabiliyordum. Etrafımı sarıp sarmalayan, saçlarımın arasından geçen rüzgar, Han Nehri'nin ferah kokusunu da taşıyordu bana. Uçuyormuş gibi hissediyordum. Ayaklarım yerden kesiliyordu. Ağırlığım tüy kadar hafif ve önemsiz oluyordu. Nehir kokusu tenime işlşyordu. Gün ışığı tenimin her zerresine işlerken, kuşların cıvıltıları düşünebildiğim tek şey oluyordu.
Yaşıyordum. Kalbim yaşam isteğiyle atıyordu.
Araba gürültüsü, insan sesi yoktu. Seul metrosunun son durağı olan Gwanghun'daydım. Bu durak Han Nehri'nin kıyısında biterdi. Buraya çok gelen olmadığı için sadece belirli saatlerde sefer olurdu.
Kıyıdaki banklardan birine oturdum. Eğer yalnızlık ve karanlıktan korkmasam gün batımını burada izleyebilirdim.
Hah işte. Karanlık ve yalnızlık korksu da yeni oluşmaya başlamıştı. Abimsiz tek başına kalan ben, birden bire korkak bir kediye dönüşmüştüm.
Hayalimdeki ideal insana giden yolda hızlı bir şekilde ilerliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
And Then; | Min Yoongi
FanfictionHer şey, Yoongi'nin yeni şarkısının bir kıza yazıldığının ortaya çıkmasıyla başlamıştı. "Ulaşılmazsın Min Yoongi, ve denizin dibi kadar soğuksun da." © newsun-ah, 2016