İlk olarak tekrar teşekkür ediyorum. 39 kişinin bunu severek okumaya devam etmesini istiyorum. Yorumlarınız gerçekten beni gerçekten çok mutlu ediyor. İlk kez bu kadar ilgi aldım. Genelde defterimde tutardim ya da cep telefonumun not bölümde öylece kalıyordu :D neyse uzun lafın kısası okuduğunuz için çok mutluyum
Uzun koşunun ardından sonunda okul binasının yanındaydık. "Acıktım " dedi Nathan yanıma gelince. "Ben de acıktım. " Dedim. "Kafeteryaya gidelim o zaman " dedi. Başımı salladım. Merdivenlere doğru ilerlemeye başladık. "Derse geç kalınca hocan kızdı mı " dedi gülerek. "Evet biraz " dedim. "Nathan sormayı unuttum. Limonata ne " diye ekledim. "Limonata mı , büyük ihtimal kafeteryada vardır. Gösteririm " dedi. "Tamam " dedim.
Herkes bizim gibi buraya geliyordu. Acıkmış olmalılar. Nathan yiyecek bölümünü göstererek "ne istersin " dedi. Hayır anlamıda ellerimi salladım. Su satılan yere gittim. "2 tane şu plastik kaplılardan " dedim. Kadın bana bakıp gülümseyerek , bunlardan mı ? " Diye sordu. "Evet " dedim. "1 $ lütfen. " Dedi. Avcunu bana doğru uzatmıştı. "1 ne " dedim. Kadın bufenin üzerine koyduğu 2 su kabını tekrar eline alıp yerine koydu. "Hey ! Sularımı ver " diye bağırdım. Kadın beni umursamadı ve "evet canım " dedi arkamda duran diğer öğrenciye. Bir kaç kişi daha geçti. "Hey. Bayan sana diyorum " dedim bağırarak. Kadın hala elinde tuttuğu küçük metalikleri sayıyordu. Aç kalmıştım ve ilk kafeterya maceramı da yaşamıştım. Dönüp masaların olduğu alana ilerledim. Nathan'ı hemen fark etmiştim. Başkalarıyla oturduğu bir masada gülümsüyor ve el kol hareketleriyle onlara bir şeyler anlatıyordu. Karşıma çıkan ilk boş masaya oturdum. Nathan'ın yanına gitmicektim. Etrafı izlemeye başladım. Bu sırada aklımdan pek çok kelimleyi geçiriyor bir nevi beyin jimlastiği yaptırıyordum. Duvarlar , pencere , sandalye , masa , sınıf , zil , kıskançlık , vurdumduymazlık , sinsilik , agresiflik .. Yalnız kalmıştım. Hemde bu kadar insan arasında. Ayağa kalktım. Merdivenlerden çıkıp sınıfıma gittim. Sınıf boştu. Hepsi dışarıda bir işle meşguldu. Sınıf penceresinin yanındaki sıralardan birine oturdum. Hava ben kafeteryadayken güneşliydi ama şimdi yağmur yağıyordu. Yağmur ! Su ! Çok acıkmıştım. Aklıma gelen en berbat karın doyurma planıydı bu. Hızla sıranın üzerinden kalktım ve okul çıkışına yürüdüm -koştum - . Karşıma çıkan her kız - erkek çarptım. Arkamdan bağırmalarını duyabiliyordum. Sonunda kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım. Başımı yukarı kaldırdım. Hızlıydı. Dilimi uzattım ve yağmur sularının dilimin üzerinde birikmesine izin verdim. Çan seslerini duyabiliyordum. Derse giriyor olmalılar diye düşündüm. Elbette içeriye girmeyecektim. Suyun etkisi altındaydım. Çan sesleri hala etrafa yayılıyordu. Açlığım dinmek bilmiyordu. biraz biriktir ve yut , biraz dur ve yut ..
"Aria " diye seslerin geldiğini duydum. Başımı çevirince her şeyin döndüğünü gördüm. Sesi daha da yakınlaştı. Bu John'du. Sesini tanışmıştım. Durdum. Bekliyordum. Ellerini belimde hissettim. Ayaklarım yerden kesildi. Sarsılıyordum. Beni omzuna mı almıştı ? Sanırım öyleydi. "Okuldan kaçmaya çalışmadım " dedim. Kendi sesim bana bile bitkin gelmişti. "Tamam , aria ses çıkarma " dedi
Beni odama kadar sırtında taşımıştı. Yatağın üzerine bıraktı. Yanında duran birine "1 saat sonra gelirim. Sen burada bekle." Dediğini duydum. "Peki efendim " dedi Nathan 'dı bu.
Kendime geldiğimde Nathan yanımdaki sandalyeye oturmuş bana bakıyordu. "Ne oldu " dedim. "Bunu açıklamayı John'a bırakıcam Aria " dedi. Gülmüyordu ya da gülümsemiyordu. Çok ciddiydi. Gözlerimi tamam anlamında yumdum. Bakışlarımı tavana dikmiştim. "Özür dilerim Aria " dedi Nathan. Normalde ona bakma gereği duymazdım ama bu kez ona bakarak "Ne için " dedim. Kimseyle doğrudan göz teması kurmazdım. Sadece bir kez bakar sonra boşluğa bakmaya başlardım. "Seni kafeteryada bıraktım " dedi. "Bunun için özür dilemene gerek yok. Senin arkadaşların var " dedim. Hayır bunları ona kızarak söylemiyordum. Zaten çokta kızmıyordum. Gerçek buydu. "Sen de arkadaşımdın ve ben seni unuttum " dedi. "Bir daha ki ne bana limonatayı göstermeyi unutma " dedim gülümseyerek. Afallamış gibi duran Nathan da gülümsedi.
John içeri. "Güzel kendindesin I 97 " dedi ciddi bir tavırla. "Sen hangi akla hizmet okul bahçesine yağmur yağıyorken çıktın " dedi bağırarak. iyi de bunun ne zararı vardı ki. "Bilmiyordu Efendim " dedi Nathan. Ama John çok kızgındı. Nathan'a sert ve korkutucu bir bakış attı. "Neyi bilmiyordum " dedim. Tamam bilmediğim pek çok şey vardı. Ama bunu bilmiyor olmak benim suçum değildi. "Onun suçu değildi efendim " dedi bu kez de Nathan. John gittikçe kızarıyordu. "Burada senin olmanın sebebi de bu zaten bay Ficker " dedi bağırarak. Nathan ağzı açık bir şekilde John'a bakıyordu. Yavaşca yatağımda doğruldum. "Durun biraz " dedim seslice. "Neler oluyor " dedim. "Aria , o bir istila alarmıydı. Yağmur yağması bir işaretti. Uzay gemisi yaklaşınca bu sinyal ile yağmur yağmaya başlar ve herkes içeri güvenli olan bölgelere gider " dedi. "Bu yüzden ben kafeteryadayken güneşli olan hava bir an da yağmura döndü " dedim. John derin bir iç çekip eliyle alnının şakağını tuttu. "Evet " dedi yavaşca başını sallarken. "Peki ben orda durmaya devam etseydim " dedim. "Bildiğin gibi , seni kurtaramazdık ve " bu cümleler bile ürpermeme yetmişti. "Şuan tehlikede miyim " dedim elimle diğer kolumu tutup başımı yanımdakí beyaz duvara yaslarken. "Sanırım değilsin " dedi John. "Neden dışardaydın " dedi Nathan. "Ah evet neden yağmura çıktın " diye üsteledi John. "Ben .. Ben susamıştım " dedim. "Kafeteryada hıç mi kalmamıştı. " Diye kızdı John. "Metal bozukluğum yok tamam mı " díye bağırdım. O kadının bana gösterdiği davranış geldi aklıma. "Hic bir şeyden haberim yok ! Herkes benim aptal olduğumu düşünüyor. Buradan gitmek istiyorum " dedim. Ayağa kalktım. John'a parmak sallarken buldum kendimi. Gözlerimin içine bakıyordu. "Gitmek istiyorum " dedim daha yavaş bir şekilde. "hiçbiri benim kadar kadar kötü değil. Ben genetiği UmaXtor ile değiştirilmiş bir yaratığım " dedim. John'u ittirip kapıyı açtım. "Ben gitmek istiyorum " dedim. Arkama bile bakmadan koridorda ilerlemeye başladım.
"Aria " "İ 97 " arkamdan bu kadar seslenilmesi benim daha da acele etmeme yol açıyordu. "Dur ! " Koşmaya devam ediyordum. "İstesende çıkamazsın ! " işte bu söz benim yavaşlamamı sağlamıştı. "Bu da ne demek oluyor şimdi " dedim. Hızla nefes alıp veriyordum. Bir körük gibi inip kalkan göğüs kafesi en fazla John'da belli ediyordu kendini. "Aria , özür dilerim ama buradan öylece çıkıp gitmene izin veremem. Bilmen gerek yardımına ihtiyacımız var ve senin de bizim yardımımıza ihtiyacın var " dedi. Elinin tersiyle alnındaki ter damlalarını sildi. Nathan'a baktım. Konuşmuyordu. Zaten ne diyebilirdi ki. Tabi bu sırada Nathan tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Yine aklımdan geçenlerden haberi olmuştu. "Benden yardım mı istiyorsunuz? neden " dedim. Koridorun sol yanındaki duvara yaslanmıstım. "Buradaki insanların senden daha iyi kelime bilmelerinin tek nedeni onların tutsakken yaşadıklarını hatırlayamıyor olmaları " dedi. "Ben de hatırladığım için memnun değilim " diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başka Gezegenden
Fantastique16 yılınızı uzayda geçirdikten sonra kendinizi bir anda dünyada hiç bir şey bilmeden bulsanız ne yapardınız ? Başınıza neler gelirdi... Ya da kimlerle tanışırdınız. İ 97 adlı kobay kendini b...