Bölüm 4

272 13 5
                                    

Çok heyecanlandım. Gerçekten 20 kişi mi okudu ! Bu benim havalara uçmama yetti de arttı. Yorum yazan Gizem zaten benim kalpten gitmeme sevep oldu. Çok sevindim. Ama yorumlara nasıl cevap yazılır bilmiyorum. Bu yüzden buradan cevaplayacağım.

Bir zil daha ve bu kez sınıfın kapısının önünde John vardı. Yanına gidince "günün nasıldı Aria " dedi. Yine Aria 'a vurgu yapmıştı. "Fena sayılmaz , biraz daha geliştim. Mesela pencere , sınıf, kürsü, öğretmen , televizyon , tahta " john eliyle omzumu tuttu. Sustum. "Neden Aria " dedi sorgulayıcı gözlerle bana bakarak. "Çünkü adım bu , bak sana söyleyemeyeceğim şeyler var. " Dedim. "Evet .." Dedi. "Söylemem John " dedim. "Pekala " dedi başını salladı ve yürümeye başladık. "Nathan'la iyi geçindin sanırım " dedi. "Geçinmek " dedim. "Arkadaş, iyi , sevebildığın biri " dedi. "Evet ,sevdim. " Dedim.

John ile geçirdiğim dakikalar içinde pek çok kez bana "Aria" demişti. Bir hiçbir saldırgan bir tavır göstermedim. Onunla yürümeye devam ettiğim sıralarda bir kez bile konuşmadım. Burası oldukça geniş bir alandı. Sessizliği bozan ben oldum. "Bana ne yapacaksınız , neden getirildim " dedim. "Bunu cevaplamıştım " dedi. Sıkıca kolunu kavradım. "Hayır , cevaplamadın John" dedim. Kızmaya başladım. Zaten yeteri kadar kaçırıldım ve bu hayatı yaşadım. Yine zorla alıkonuluyordum. Bu sözcüğü bugün Nathan açıklamıştı. Her neyse. John biraz kızararak "sen ne yaptığını sanıyorsun. Buradayız çünkü .. " Duraklama. "Bak bunu yarın açıklayayım olur mu " dedi. "Neden " düşünüyordu. Neyi düşünüyorsun John ! Bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. Ya da zaptediyordum. Nathan bugünlük dersinin meyvelerini duysa kesinlikle yüzünde o kocaman gülümsemesi oluşurdu.

John bana açıklama yapmamıştı. Yarını bekleyecektim. Şimdiden kendimi tutsak gibi hissetmeye başlamıştım. "Aç mısın" dedi John. Bu sırada sabah çıktığım odanın önündeydik. Başımı evet anlamında salladım. "Ne yersin. Kaç gündür katı bir besin aldığını görmedim zaten " dedi. "Su istiyorum. " Dedim. Katı besin mi. Hayır o tür şeyleri anında kusuyordum. "Su mu " dedi. Bana tekrar o sorgulayıcı bakışlarından attı. Sorgulayıcının ne olduğunu da bugün Nathan öğretmişti. "Bana öyle bakmaktan vazgeç . Ben sana anlatmayacağım şeyler olduğunu söyledim zaten " dedim. Odamın kapısı açıktı. "3 bardak lütfen" dedikten sonra odanın íçerisine ilerlemeye başladım. Derin bir nefes alıp yatağın üzerinde oturmaya başladım. Bugün tanıştığım kişileri analiz ediyordum. Sınıfımdakiler bana göre daha bilgiliydiler. Hıç biri ile anlaşamamıştım. Nathan'a gelince , sadece onunla konuşmak hoşuma gitmişti. Bana önüne gelen herşeyi elinden geldiği kadar açıklamaya çalışıyordu.

Martha içeri girdi. Elinde bir ... Düz , metal , oval şekilli. Üzerinde ise akşam yemeğim vardı. Bir bardak ve yanında içi su dolu testi benzeri camdan bir şey vardı. O kadar acıkmıştım ki ilgimi çeken tek şey boş bardak ve su olmuştu. Martha yavaşca yanımdaki masanın üzerine koydu. Boş bardağa suyu doldurup bana uzattı. "Al bakalım canım " dedi. Sürekli seven bir tavırla yaklaşıyordu bana kadın. Sıra bendeydi. Gülümseyerek "tesekkur ederim " dedim elindeki bardağı alırken. Eliyle saçlarımı okşadı. "Yemek istersen , kırmızı tuşa bas ben getiririm " dedi. Gözlerimi kapadım. Martha odadan çıkarken ben de suyu yudumlamaya başladım. Bardaktaki bitince testiye uzandım.

Yine bir görüntü ; "Aria , Harold ! Limonata'nız hazır " diyordu kadın. Onu hatırlıyordum. Ağacın dibinde de görmüştüm onu. "Peki annecik " dedi adam. Kız çocuğunu kucağına aldı. Gözlerime tekrar odanın sarı parlak ışığı dolduğunda yalnızca kulağımda Aria'nın kahkahaları kalmıştı.

Testiye uzandım. 2 yanında kavradım ve kafama diktim. İlk başta ağır olan , ben içtikce hafiflemeye başlıyordu. Son yudumu da içtim. Kollarım uyuşmaya başladı. Aslında uyuşmaya başlayan bedenimdi. Fazla bazik , su hazır ya da yakındı. Çok fazla baz bulunan su bünyemin uyuşmasına yol açardı. Sorun değil. Zaten uyuyacağım diye geçirdim içimden. Testiyi masaya bıraktım. Yatağa uzandım. Fazla sürmeden uykuya daldım.

Uyandığımda John başucumdaydı. Gözlerimi ovuşturdum. "Neden burdasın " dedim. Vakit kaybetmenin gereği yoktu. "Bildiğin gibi. Açıklama yapacağım " dedi. "Seni dinliyorum " dedim. Bakışlarımı beyaz tavana sabitlemiştim.

"Bak İ 97 , bizim burada kurduğumuz yer bir nevi senin gibilerin ilk olarak iyileşebilmesi için açılmış bir kurum. Gizli bir örgüt. Daha sonra bilinçli bir şekilde yaşamınızı devam ettiriyorsunuz. " Dedi. Bir süre sessizlik oldu. "Nasıl devam ediyoruz " dedim. "Aria şimdilik bu kadarını bilsen yeterli. Sadece emin olmanı istediğim şey burada güvende olduğun. Bana güvenmeni , yardım ettiğimi bilmeni istiyorum " dedi. ilk kez bu kadar içten söylemişti son cümlesini. Sonunda ona bakabildim. O da benim gibi bakışlarını başka bir yere kenetlemişti. "Güveniyorum " dedim. Tabi ki de sana bu kadar güveneceğimi düşünmen aptallık diye söylendim kendi kendime. John ellerini bacaklarının üzerine koydu ve ayağa kalktı. "O zaman hadi kalk okula geç kalıyorsun " dedi. "Su " dedim. "Peki sen üzerini giy suyun gelir " dedi. Ellerini cebine koydu ve odadan çıktı. Yatakta oturdum. Üzerimi değiştirdim. Kısa süre içinde Martha suyumu getirdi. "John seni avluda bekliyor " dedikten sonra odadan o da çıktı.

Avludaydım. Ama John yoktu. Etrafa bakındım. "John " diye seslendim. Sadece arkamdaki kapıdaki 2 nöbetci vardı. Hava soğuktu. John'u beklemeye kalkarsam donabilirdim. Yürümeye başladım. Belki giderken yolda birilerini bulabilirim diye düşünüyordum. Ormanın içinde bu şehirleşme biraz garipti ama zıtlık içinde bir var gibiydi. Nathan'ın yorumlarıydı belki hoşuma gitmiş ve zihnime kazımıştım. Ah keşke şuan beni duyabilse de yanıma gelse diye düşündüm. Kaybolmuş olmalıydım. Çevrede kimse yoktu. Arkamda bıraktığım nöbetçilerde gözle görünmeyecek uzaklıktaydılar. Kendimi açık hedef gibi hissediyordum. Sadece otlardan oluşan toprağın üzerine oturdum. Biri geçecektir.

Zeminde kökü toprakta kalan bir tane bile ot kalmamıştı. Hepsini sökmüştüm. Halen kimsenin geçmemiş olması çok kötüydü. Aklıma oradan bilmeden çıkmış olabileceğim ihtimali bile gelmişti. Yerde resmen top gibi yuvarlak bir hal almıştım.

"Vay canına buranın otlakları çok gür diye hatırlıyorum. Demek yanlış hatırlıyormuşum " dedi Nathan. "Geldin " diye sevinçle ayağı kalktım. "Ben kayboldum ve burada gelmenizi bekledim " dedim. Üzerimdeki ot parçalarını silkelerken. "Okulda yoktun. John'da seni bulamayınca bana sordu. Ortalarda olmadığını anlayınca aramaya geldim " dedi. Gülümsüyordu. "Evet buralardan kimse geçmez " dedi. "Hani deneyecektin " dedim. "Ah affedersin. " Dedi. "Peki burası neresi. Neden geçmiyorlar " dedim. Nathan'ın yine aklımı okuduğunun farkındaydım. En azından bu kez konuşmamı beklemişti. "Burası tesisin doğu ucu , her şeyden uzak kısımdır. Bu yüzden de kullanma ihtiyacı duyanlar çok az. " Dedi. "Ve tesis bu gibi yerlere verilen bir ad " dedi. Başımı salladım. "Tesisin ne oldugunu biliyordum " dedim. Güldü. Elimden tutup "koşmayı biliyor musun " dedi. "Evet " dedim. "Hadi ozaman " dedi. Beni de sürükleyerek koşmaya başladı. Ben de ona ayak uydurup koşmaya başladım.

Başka GezegendenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin